Şuanda 70 konuk çevrimiçi
BugünBugün1045
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7017
Bu ayBu ay40754
ToplamToplam10157309
Tek yol devrim mi, tek yol seçim mi? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 14 Mayıs 2015 21:08


Böyle bir soruyu değişik yerlerde duymak mümkün…

Anlamsız bir soru çünkü somut konuşursak, seçimde HDP’ye oy verilmesini savunan ve bunun için çalışanların seçim sonucuna büyük umut bağladıkları varsayımından yola çıkıyor.

HDP barajı geçerse ülkede devrim olmayacak… Kimsenin böyle bir beklentisi bulunmuyor. Padişahlık benzeri Türk tipi başkanlık sisteminin yolu kapanacak ve ülkede sol hareket için daha elverişli bir gelişme ortamı ortaya çıkacak…

Bunun ötesinde beklentiye kapılmak hayaldir ve bu hayallere kapılanlar varsa da çok azdır.

Kaldı ki, HDP barajı geçtiği zaman da mücadele daha geniş bir platformda yoğunlaşarak sürecektir. AKP birinci parti olacak, burası biliniyor ve koalisyon yapmak zorunda bile kalsa konumunu bırakmak istemeyecektir.

HDP barajı geçemezse, bu kötü bir sonuç olacak ve solun hareket alanı genişlemeyecek, daralacaktır.

Bu seçimde solda iki tane dikkat çekici eğilim bulunuyor:

Birincisi; CHP’li solculardır. Onlara göre HDP şu veya bu şekilde AKP ile anlaşmıştır veya böyle yapacaktır.

Bir bölümü 68’li olan bu solcuların ya cidden bilgisiz kaldıklarını ya da beyin damarlarındaki kireçlenmenin ciddi boyutlara ulaştığını sanıyorum.

En önemli gerekçeleri, HDP’nin başkanlık sistemini destekleyeceğidir.

Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” açıklamasını bir kenara bırakalım. Bu arkadaşlar Türk tipi başkanlıkla herhangi bir başkanlık sistemi arasında farklılık görmüyorlar. Gerçekte ise hiç de böyle değildir.

Başkanlık sisteminin ilk koşulu, cumhurbaşkanının Meclis tarafından değil doğrudan halk tarafından seçilmesidir. Bu durumda ikisini de seçen aynı kitle olduğu için cumhurbaşkanı Meclis’in otoritesinin altında bir konuma sahip olmaz.

Eskiden böyle değildi, cumhurbaşkanını Meclis seçerdi ve isterse de görevden alabilirdi. Cumhurbaşkanını halk seçince böyle bir uygulama mümkün değildir. Meclis seçmediğine göre, Meclis de görevden alamaz.

Buradan hareketle ülkemizin başkanlık sistemine fiilen geçmiş olduğunu söyleyebiliriz. Cevabı belirlenmemiş olan, nasıl bir başkanlık sistemidir ya da devlet başkanı hangi yetkilere sahip olacaktır?

7 Haziran seçiminde bu sorunun cevabı verilecektir. AKP istediği milletvekili sayısına ulaşırsa, Türk tipi başkanlık ya da padişahlık sistemi yasallaşacaktır.

ABD’de de başkanlık sistem bulunuyor ve sistem uyarınca devlet başkanı halk tarafından seçiliyor. ABD federatif temelde örgütlenmiştir ya da merkeziyetçiliğin karşısında güçlü bir ademi merkeziyetçilik bulunmaktadır.

Şimdiki cumhurbaşkanı yasal olarak değil ama fiili olarak ABD başkanından daha fazla yetkiye sahiptir. Her şeye karışmakta, herkesi azarlamaktadır.

ABD başkanı bunu yapamaz, adamı anında tefe koyarlar…

Başkanlık sistemine karşı çıkanların, devlet başkanının eskiden olduğu gibi Meclis tarafından seçilmesini savunmaları gerekir. Hem Meclis’i hem de devlet başkanını aynı kitle seçerse, ülkede –şimdi olduğu gibi- karmaşık bir durum doğar: fiilen başkanlık sistemine geçilmiştir ama başkanın hangi yetkilere sahip olduğu belli değildir.

7 Haziran’da bunun cevabı verilecek ve Türk tipi başkanlık sistemini bitirmenin en garantili yolu da HDP’nin barajı geçmesidir.

Toplama çıkarma bilen herkesin anlaşabileceği kadar basit bir hesap söz konusudur.

Türk tipi başkanlık sistemi kurulamazsa iki ihtimal bulunuyor: ABD’deki gibi merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçiliğin birlikte bulunduğu bir başkanlık sistemi olabilir ya da yasa değiştirilerek devlet başkanını yeniden Meclis’in seçmesi sağlanır. Her durumda bugünkü durum devam edemez.

Türk tipi başkanlıkla ABD tipi başkanlık sisteminin aynı olduğunu sananlara ise söyleyecek sözüm bulunmuyor. İkisinin de adı sonuçta başkanlık sistemi ama konuyu biraz öğrenirseniz iyi olur demekle yetineceğim.

İkinci eğilim daha küçük bir bölüm tarafından temsil ediliyor. Bunlar devrimi ve silahlı mücadeleyi savunuyorlar. Çok sayıda insanın HDP’nin barajı geçmesi için çalışmasından da rahatsızlar ve bu insanları umutlarını seçime bağlamakla eleştiriyorlar.

Bu eleştirinin ciddiye alınacak yanı bulunmuyor çünkü yukarda da belirttiğim gibi hiç kimse HDP’nin barajı aşması durumunda ülkede koşulların birdenbire çok değişeceği umudunu taşımıyor. Mücadelenin yükselmesi için daha iyi koşullar oluşacaktır, o kadar.

Kendilerini çok devrimci gören kesim seçimi boykot edebilir pekala; yapsınlar ve şu veya bu nedenle oy kullanmayan insanların tamamını da kendi çağrılarına uymuş olanlar gibi göstermeyi unutmasınlar!

Seçimi boykot bile etseler, bu kesimden HDP’ye oy verecekler olduğunu biliyorum.

Benzeri bir durum Birleşik Haziran Hareketi için de söz konusudur. HDP’ye mesafeli durulması çağrısına rağmen, BHH’liler büyük oranda HDP’yi seçecekler…

İyi bir tutum…

Eleştirilerin bulunması ve HDP’li olunmaması başka bir konudur.

Bu seçimin özel şartlarından dolayı HDP’yi seçmek için mutlaka HDP’li olmak gerekmiyor.

Nazlı Ilıcak gibi solla herhangi bir ilişkisi bulunmayan ama kafasının çalıştığı da açık olan bir kadın bile HDP’yi seçeceğini açıkladığına göre, anlayın artık…

AKP’yi engellemenin garantili yolu, HDP’nin barajı geçmesidir.

Türk tipi başkanlık sistemine hayır, diyen, HDP’yi seçer.

Daha sonra yollar ayrılabilir ama önce şuna etkili biçimde hayır diyelim de…