Şuanda 60 konuk çevrimiçi
BugünBugün840
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6812
Bu ayBu ay40549
ToplamToplam10157104
30 yıl sonra Çernobil PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 26 Nisan 2016 12:29


26 Nisan 1986’da o sırada SSCB sınırları içinde bulunan Ukrayna’da Çernobil atom reaktöründe büyük bir kaza oldu ve üretim ünitelerinden birisi patlayarak yandı. Çevreye yüksek miktarda radyoaktivite yayıldı. Patlayan reaktör ünitesini kapatmak ve büyük tehlike altındaki çevredekileri –ilk 30 km içinde oturanlar- boşaltmak için 800 bin kişi seferber oldu. Reaktördeki 30 kişi hemen öldüler ve sonrasındaki sayı kesin olarak bilinmiyor ama birkaç on bin kişiden az olmadığı tahmin ediliyor. Daha sonra radyasyonla ilgili hastalıklardan ölenler bu sayıya dahil değildir.

Rektöre müdahale eden ilk asker ve subaylar durumu, “Düşmanın mermilerinden kaçabilirsiniz ama gizlenseniz bile radyasyondan kaçamazsınız” diyerek anlatırlar.

Tarihin bu en büyük nükleer reaktör kazasının ardından bölge geniş olarak çembere alındı ve “yasak bölge” olarak ilan edildi.

Radyasyon nedeniyle kaç kişinin hasta olduğu, sağlığını kaybettiği ise bilinmiyor. Radyasyon insanı değişik şekillerde ve uzun vadede etkiliyor. Kimisinde kan kanserine yol açıyor, kimisinde beynin bir bölümünü tahrip ederek bedende değişik sakatlıklara neden oluyor. Hemen ölmemiş olmak radyasyonun zararlı etkilerinden uzakta kalmak anlamına gelmiyor.

Çernobil’in çevresi yeniden yeşillenmiş durumda, doğa kendini yeniden üretti. Yine de toprağı kazmak, çiçek ya da sebze ekmek yasaklanmış durumda.

Reaktörün diğer üniteleri halen çalışıyor ve Çernobil çok sayıda turisti çekiyor. Kısa süre kalıp gidiyorsunuz. Biraz radyasyon alıyorsunuz ama bunu da göze alacaksınız.

Yüzde yüz güvenlik yoktur, ne kadar önlem alınırsa alınsın kaza olabilir. Nükleer reaktörlerde kaza olduğunda ise sadece çevresini değil uzaktakileri de etkiler.

1986’da Kenan Evren cumhurbaşkanıydı. Çernobil kazası sonucu Rize’deki çayların radyasyonlu olduğu ve içilmemesi gerektiği savunuldu. Evren televizyona çıkıp çay içerek, “Bakın bana bir şey oluyor mu?” dedi.

Sonraki yıllarda Doğu Karadeniz bölgesinde çok sayıda sakat çocuk doğacaktı.

Radyasyona karşı tümüyle önlem almak mümkün olmamakla birlikte halka gerçek durum söylenseydi, daha az sakat çocuk doğar, kanser vakaları da azalırdı.

Mersin ve Sinop’ta nükleer santral yapılması planlanıyor. Bu plana karşı sürekli gösteri yapılıyor ama büyük bir destek gördükleri söylenemez. Sorun sadece bölge halkıyla ilgili değil, kilometrelerce uzakta yaşayanları da ilgilendiriyor. Mersin reaktöründeki bir kaza sadece Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerini değil, Ortadoğu ülkelerini de ilgilendirir.

Fakir Baykurt o yıllarda “köylünün aklı gözündedir, gördüğüne inanır, soyut düşünemez” demişti.

Mutlaka yaşayıp görmek gerekmiyor; Çernobil ve yeni olarak da Japonya’da Fukushima örnekleri yeterlidir.

Almanya gibi güneşli günü az olarak bilinen bir ülke bile artan oranda güneşten elektrik elde etmeye yönelirken, bu ülkeyle karşılaştırılamayacak kadar fazla ve daha sıcak güneşli günü bulunan Türkiye’de nükleer enerji kullanımına gidiliyor.

 

Şu veya bu oranda kaza olursa, “Allah’ın takdiri” dersiniz artık!