Şuanda 38 konuk çevrimiçi
BugünBugün2126
DünDün1137
Bu haftaBu hafta5846
Bu ayBu ay26848
ToplamToplam10188902
Artık siz düşünün derim PDF Yazdır e-Posta
Cabir Hasan tarafından yazıldı   
Pazar, 15 Mayıs 2016 22:06


 

 

Her insanın hayat süreci içinde mutlak bir şekilde yapmak istediği ve amaçladığı hayaller vardır. Bu insan oğlunun doğasında yatan bir gerçekliktir ve bunu hayata geçirmek için hayatı boyunca çaba harcar mücadele eder. Hayalsiz hiçbir insan yaşayamaz.  Kapitalist sistemin sahte para dünyasında bir çok küçük burjuvaların hayallerini kapsayan renga renk bir yaşam ve bunu yaşamak için para kazanma hırsıyla yaşar.

Bu hayaller sadece küçük burjuvalar için değil sınıf bilincini almamış  en yoksul bireyin bile hayallerini kapsadığını hayat süreci içinde görmek mümkündür.

Bu insandan insana yaşadığı ortam ve taşıdığı bilinçle aynı zamanda kendi amacına uygun bir şekilde şekillendirir.

Zira bu sosyal alanda her konuda kendini gösterir sanattan siyasete vs.

Örnekleyecek olursak basit olarak sanata Yılmaz güneyin bir yoksul aileden gelerek sanatın en üst aşamasına gelmesi sanatını halka kabul ettirmiş ve bu uğurda sanatını kendi bencil çıkarları için değil halkın çıkarları uğruna yaptığını ve bu uğurda mücadele verdiğini görürüz.

Diğer taraftan egoist çıkarlarını halktan ziyade kendi ve hayal kurduğu çıkarcı dünyasını gerçekleştirmek için sistem endeksli sanatçılar vardır.

İşte Siyasete aynı şekilde önemli olan hayatın her dalında amacınıza varmak için taşıdığınız bilinç ve düşüncenin, bu düşünceyi aldığınız gıdanın yani hangi gıdalardan beslendiğinize bağlı olarak hareket edersiniz.

Her yoksulluktan, sefaletten gelmiş bir birey; halkın çıkarlarını düşünerek mücadele etmez ve unun uğuruna kendi özel egoist çıkarlarını arka plana atmaz. Tam tersine kendi çıkarlarını ön planda tutmak için elinden ne gelirse yapar. Ve amaçlarına vardığında en katmerlisini ve en acımasızını geçmişte çektiği acıların bin katını başkalarına yükleyerek çıkartmaya çalışır.

Bu gün Türkiye ve Orta doğuyu kana bulayan AKP’ diktasının başı RTE küçüklüğünden beri içinde büyüttüğü canavarın son aşamasını yaşatmak ve ego hayallerini yaşamaktır en büyük benim benden büyük yok anlayışı tarihte diktaların geldiği sonuç hep aynıdır

Düne kadar evinin kirasını bile ödeyemeyen RTE bu gün dünyaya zenginliğiyle milyarlarca sermayesiyle ve katliamlarıyla kendini dünyaya duyurmuştur.

(…)17-25 Aralık'ı yaşayan-yaşatan normalde insan içine çıkamaz ama bizimki Çankaya'lara kadar çıktı. Sürekli bir top kefen ve kara toprak edebiyatı yapan Recep Tayyip Erdoğan'ı bildim bileli haksız kazançla ismi anılır. Para-pul işleriyle sürekli adı geçer. Özellikle İstanbul Belediye Başkanı olduktan sonra bu durum yoğun konuşulur oldu. Ondan önce kirasını dahi ödemekte zorlanan biriydi. Milli Görüşçü Şevket Kazan'ın "Tayyip beyin kirasını biz öderdik" açıklaması da bunun delilidir.(…)

Yoksulluktan gelen her bireyin özelikle yaşamında gördüğü zorluklar karşısında onu ya hümanizme, paylaşımcılığa iter yada içindeki hırsla ego olmayı içine sindirerek onu çok farklı bir içinde büyüttüğü canavarı büyütmek için hırsını ona göre kullanır.

Kapitalist toplumda bu böyledir.  Bundan önceki toplumlarda da keza böyle olmuştur

Yoksul yaşamdan gelen zenginliğe karşı kin ve nefret duyanların geçmişte ve bu günümüze kadar süren sınıf savaşlarında iki farklı yoksul kategoriye sahip yoksul karakter yaşam hayatı içinde önümüze çıkarmıştır.

Bir taraftan toplumsal eşitliği savunan ve bu uğurda hayatının sonuna kadar savaşan birey ve toplumlar. Diğer taraftan kendi egosunu tatmin etmek ve geçmişin yoksulluğunun sebeplerini kavramaktan uzak bireysel olarak kafasında ve içinde büyüttüğü dediğim gibi canavarı dünyaya hakim kılmaktır.

Bu farklı dönemlerde farklı şekilde ve ortamlarda çıksa bile, zenginliğe olan düşkünlüğünden bireysel olarak Bir canavara dönüşe biliyor. Bu insanın yoksulluktan gelmesinin hiçbir önemi yoktur. Asıl amaç hangi sınıfa hizmet edeceğinden çok kafalarında koydukları tek şey en büyük benim benden büyük yok dikta anlayışıdır bütün diktaların  ortak  noktaları aynı.

Bu Irak Saddam diktasından Hitler diktasına kadar böyle olmuştur.

“(…)Irak'ın orta kesimindeki Tikrit kentine 13 kilometre uzaklıktaki El Avja köyünde çobanlıkla geçinen bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. El Hatap aşiretine mensup fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Saddam Hüseyin'in babası o daha dünyaya gelmeden öldü.(…)

Keza (…) Annesinin hastalığı ortaya çıktığında geçim kaynakları neredeyse kurumak üzere olan Hitler, kendisine bağlanan yetim aylığıyla geçiniyordu. Bu yüzden Viyana’ya gitme kararı aldı.

Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana’nın yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı. Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben “adam” olacaktım, memur değil.

1907 yılında başvurduğu Viyana Güzel Sanatlar Akademisi tarafından ressamlığa uygun olmadığı gerekçesi ve yeteneklerini mimarlık alanında geliştirmesi öğüdüyle reddedildi. Adolf, bu öğüdü yerine getirmeyi çok istemesine rağmen bunun için teknik alt yapısı ve lise diploması olması zorunluydu.

On dokuz yaşına geldiğinde annesini göğüs kanserinden dolayı kaybetti (21 Aralık 1907).[12] Annesiyle hep ayrı bir bağı olduğundan söz eder ve o öldüğünde babasının ölümünden daha fazla üzüldüğünü anlatır. Annesinin ölümünden sonra, Hitler'in tek isteği Güzel Sanatlar Akademisi’ne girebilmekti.

Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise sevmiştim.

1908’de bir kez daha başvurduğu akademinin, onu yeniden reddetmesinin ardından umutlarını da yitirmiş bir şekilde tamamen parasız kaldı. Yetim maaşının kendi payına düşen kısmını da kardeşi Paula’ya veren Hitler, 21 yaşındayken halasından kalan az miktardaki miras parasının da bitmesiyle 1909’da evsizler yurduna yerleşti. Posta kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini, dükkanlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışan Hitler, 1910 yılında, çalışan fakir adamların kaldığı bir eve yerleşti.(..)”

Dikkat edilirse üç diktanın geldikleri nokta aynı. Yoksulluk ve sefalettir. Ayrı koşularda ve ayrı tarihlerde olması hiçbir şeyi değiştirmez. Bu diktaların başından yani çocukluk döneminde içlerine yarattıkları canavarı hayata geçirmek için yaşadıkları süreç içinde amaçlarını ve hedeflerini kafalarında şekillendirerek bu anlayışlarını nihai amacına varmak için bin bir yalan dolanla gelirler.

Hitler NS adı altında kendi dikta olan amacına varmış NS anlayışını bir basamak olarak kullanmış olup dünyayı kana bulamış, bir kara leke insanlığa yazdırmıştır keza.

“(…)Saddam Hüseyin  Laikliği Arap milliyetçiliğini ekonomik modernizasyonu ve Arap sosyalizmini benimseyen Baas Partisi'nin ileri gelen bir üyesi olarak, partisini iktidara getiren Temmuz 1968'deki darbede önemli bir rol oynamıştır.(..)”

Keza bu anlayışı kullanarak halkına kan kusturan, özellikle Kürt halkına karşı yaptığı insanlığın unutmayacağı Halepçe katliamını yaparak kendi diktatörlüğünü sürdürdü son gününe kadar.

Elbette her ne kadar içlerinde büyüttükleri canavar kendi bireysel çıkarlarını tatmin etmelerine bağlı olarak ta dayandıkları yer sermaye sınıfıdır. Kimi yerde sınıflarına bile ihanet edebilirler.

İşte diktaların en büyük ortak noktaları TEK DİL, TEK DİN, TEK MİLLET ANLAYIŞI dün neyse bu günde RTE’nin uyguladığı da aynıdır.

Bu gün artık bu ırkçı ve ayrımcı Sünni İslam anlayışını yıkmanın tek ve yegane yolu sokaklardır.

Yay o kadar gerilerek ok fırlatıldı ki, geri dönüşü olmayan bir hal almış durumdadır. Ya diktayı gömeceğiz, ya hep beraber yok olacağız. Bunun dışındaki girişimlerin çözüm olamayacağı açık ve nettir.

Halkın gelişen haklı tepkisini gören diktatör kendi etrafını temizleyerek en güzel bir şekilde ona hizmet edeceği kurum ve kuruluşları etrafında toplamaktadır. İşte onların en yakın Osmanlı despotizminin geleneğinde gelen MHP gibi faşist bir parti ile güçsüzlüğünü ve ayakta kalma mücadelesini veren AKP artık MHP ile her şart altında koalisyon kurmanın peşinde olması boşuna değildir.

Bunun başlıca nedeni diz çöktüremedikleri başta KUK hareketinin ve Kürt halkının verdiği diktaya karşı amansız sürdürdüğü özgürlük savaşının mücadelesidir.

Dolaysıyla son dönemde diktatöre karşı olan Kürt ve Alevi bölgelerine yerleştirmeye çalıştığı mülteci adı altında İŞİD kamplarıdır. İlerde çıkacak ayaklanmaların farkında olup bunu bastırmak daha da büyük katliamlara imza atacağının habercisidir.

Zira  “MHP, terörle mücadelede tarafsız olmayacaktır” diyerek vekillere ve Kürt halkına yönelik saldırılarda AKP iktidarının yanında olacağının altını çizen Bahçeli “Bu konuda hükümete açık çağrı yaptım. Verdiğimiz fiili destek gerekirse hukuki boyut alabilir dedim” dedi.

Bahçelinin söylemi her şeyi açıklıyor sanırım.

Artık bu diktatörün ne kadar sıkıştığının göstergesidir. Kürt halkına karşı bombaların, tankların bile yetersiz kalarak savaş uçaklarının devreye geçirildiği bir dönemde, AKP diktasının neleri yapacağını artık siz düşünün derim.

 

Son Güncelleme: Pazar, 15 Mayıs 2016 22:42