Şuanda 19 konuk çevrimiçi
BugünBugün1434
DünDün1042
Bu haftaBu hafta2476
Bu ayBu ay23478
ToplamToplam10185532
BRETIX PDF Yazdır e-Posta


İngiltere’de yapılan halk oylaması sonucu Avrupa Birliği (AB) üyeliğinden ayrılmaya karar verildi.

Ne oldu da böyle oldu? diye sorulabilir.

İngiltere’nin AB içinde zaten özel bir statüsü bulunuyordu. AB ülkelerinin bir bölümünün ortak parası (Avro) bu ülkede geçerli değildi. AB’nin ortak yasalarını uygulama konusunda sürekli olarak gönülsüzdü.

AB henüz AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) olduğu zamanlarda İngiltere’nin üyelik başvurusu Fransa’da De Gaulle yönetiminin muhalefeti nedeniyle gerçekleşmiyordu. De Gaulle’e göre, İngiltere, ABD’nin uzantısı olacaktı.

Aradan yıllar geçti, İngiltere’nin üyeliğinin yanı sıra AB’ye yeni üyeler de katıldı. AB içinde özellikle ABD yanlısı olarak iki ülke bilinir: İngiltere ve Polonya. Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya, Litvanya) da vardır ama ilk iki ülke AB içindeki büyük ülkeler kapsamına girdikleri için tutumları önemlidir.

İngiltere’de sonuç halk oylamasıyla alındığı için propagandada gerçek nedenler günlük dile çevrilerek konuşulur. İngiltere’nin AB üyesi olması ya da olmamasıyla ülkedeki özgürlük düzeyi değişmeyecektir.

İngiltere’yi “üye olmasak da olur” noktasına getiren bazı gelişmeler bulunuyor.

Birincisi; AB’nin yükseliş dönemi sona erdi. AB ciddi iç bütünleşme sorunları yaşıyor. İngiltere bu sorunlara ortak olmak istemiyor. ABD de üye olarak kalınması yönönde ısrarcı değildir.

İkincisi ve daha da önemlisi, Almanya’dan herkes rahatsız. Almanya gerek Yunanistan’daki ekonomik kriz konusunda aldığı tutum ve bunu söz sahibi diğer AB ülkelerine dayatmasıyla, gerekse de mülteciler konusunda kendi başına hareket etmesiyle AB’nin patronu olduğunu sürekli olarak gösteriyor. AB denilince artık özellikle Almanya anlaşılır oldu.

Almanya ihracat şampiyonluğunu yıllardan beri kimseye kaptırmadan sürdürüyor. Yunanistan’daki kötü ekonomik durumla ilgili olarak, “önemli bir neden de Almanya’nın ihracatıdır” belirlemesi yapılmıştı. Yunanistan gibi ülkeler ucuz ve kaliteli Alman malları karşısında rekabet şansına sahip değiller. İhracatlarından çok daha fazla ithalat yapmak ve sürekli borçlu durumda kalmak zorundalar.

İngiltere de Alman ürünleri tarafından istila edilmiş durumdadır.

Üçüncüsü; AB çerçevesinde büyük iç göç yaşanıyor. Polonya, Bulgaristan, Romanya ve İtalya bu konuda önde gelen ülkelerdir. İngiltere’de en büyük AB içi göçmen topluluğu Polonyalılardan oluşuyor (400 bin kişi). Bu insanlar çocuk parası dahil sosyal yardımlardan yararlanıyorlar. Başlıca AB ülkeleri bu durumdan rahatsız ve bu nedenle de AB içi göçü azaltmak için AB göçmenlerine yönelik sosyal yardımları kısıyorlar. Almanya bunu yaptı, İngiltere’nin ilk yapacağı iş de budur ve zaten belirli oranda uyguluyorlar da…

Polonya yönetiminin İngiltere’deki sonuçla yakından ilgilenmesi bu nedenledir. İngiltere’nin üyelikten ayrılması durumunda bu ülkedeki yaklaşık 400 bin Polonyalının geri gönderilmesi söz konusu olabilir.

AB’ye yönelik olarak dışarıdan önemli bir göç bulunuyor. Bu göçün başlıca iki yolu; Kuzey Afrika’dan Akdeniz üzerinden İtalya ve Türkiye üzerinden Yunanistan’dır.

İkinci yol büyük oranda kapanmış durumdadır.

Dikkatler bu göç üzerinde yoğunlaşırken AB içinde yaşanılan büyük göçe dikkat edilmemiştir. Bu göçün yöneldiği ülkeler Almanya, Fransa, İngiltere ve daha sonra da kuzey ülkeleridir. Almanya belirli önlemler alarak bu göçe açık davranırken, İngiltere bunu istemiyor. Burada ekonomik güç söz konusudur.

Almanya dışarıdan gelen göç ve AB içi göç konusundaki tutumuyla Nazi geçmişinden artık gerçekten kurtuldu denilebilir. Konuyu sadece ekonomik değil, tarihsel ve psikolojik çerçevede de görmek gerekir. “Naziler başka Almandı, biz başka Almanız!”

Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor: Almanlar Avrupa’nın en sevilen halkı durumundalar…

Almanya sanayicileri Bretix’i istemiyordu. Patronu oldukları bir birliğin zayıflamasını istemezler ve ek olarak Alman mallarının İngiltere’deki satışı azalabilir.

Bretix bir yanıyla Almanya’nın aleyhineyken, diğer yanıyla lehinedir.

Londra AB’nin finans merkeziydi, şimdi bu merkez Frankfurt’a kayacaktır.

Bretix gibi önemli bir konu olur da buradan kendimize pay çıkarmaz mıyız?

RTE, bizde de AB ile ilgili halk oylaması yapılabileceğini söyledi.

İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor. Bu sözlerin alıcısı bulunduğuna göre demek ki bir bölüm insan bu derece dünya ile ilgisiz, bu derece bilgisiz diye düşünüyor.

Türkiye AB üyesi olamayacak!

Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir, yakın gelecekte de böyle olacak gibi görünüyor.

AB belirli kuralları olan bir birliktir ve yeni üyelik de birlik üyelerinin onayıyla gerçekleşir. Türkiye’nin üye olmak istemesi niyet beyanından öteye anlam taşımaz. Senin istemen yetmez, onların da almayı istemesi gerekir.

Önceki yıllarda Türkiye’nin AB üyeliğini özellikle isteyen iki ülke vardı: İngiltere ve Polonya…

Türkiye gibi büyük bir ülke sayesinde AB içindeki konumlarının güçleneceğini düşünüyorlardı.

İkisi de bu tutumundan vazgeçti.

İngiltere için “Türkiye’nin üyeliği ancak 3000 yılında mümkündür!”

Polonya ise Müslüman kelimesini duyduğunda bile rahatsız oluyor.

Polonya’da da otoriterleşen bir yönetim bulunuyor. Basın ve sanata önemli kısıtlamalar getirilmiş durumdadır. Milliyetçi ve dinci yönü ağır basan bir kimliğin oluşması için çaba harcanıyor.

Katoliklik Polonya için bağımsızlık demektir. Yıllarca Ortodoks Rusya ve Protestan Almanya arasında kalan bu ülkede Katoliklik her zaman bağımsızlık sembollerinden birisi oldu. Bu dini anlayış Müslümanlığa kesin olarak karşıdır.

Türkiye AB dışından gelen göç konusunda eski avantajını kaybetti. Balkan yolunun yanı sıra Ege yolu da büyük oranda kapandı. AKP de çareyi yeni mülteci almamakta buldu ve bu nedenle de Suriye sınırına uzun bir duvar örülüyor.

Bulgaristan da Türkiye ile olan sınırının tamamına tel örgü çekmek kararı aldı.

Türkiye’de, Libya’nın aksine merkezi bir devlet bulunuyor. Libya AB ülkelerine gitmek için bekleyen mülteci deposu iken, Türkiye bu konuma düşmeyecektir. Mülteci sorununun önemli nedenlerinden bir tanesi, çözülmüş devletlerdir. Savaş da ekonomik zorluklar da eskiden beri vardı. Son yıllarda mülteci göçünün artmasının önemli nedeni, çözülen ve ülke içiyle sınırlarını kontrol edemeyen devletlerdir. Bu çözülme küresel kapitalizmin etkilerinden ayrı düşünülemez. Burada önemli olan, “silah ihraç ediliyor, savaş çıkıyor, göç artıyor” mantığının yetersiz kalmasıdır. Bu sayılanlar otuz yıl önce de vardı.

Libya büyük oranda İslam Devleti’nin denetimindedir ve Afrika içlerinden Libya kıyılarına yönelen göçten önemli kazanç elde etmektedir. Parayı veren ve dini kuralları uyanlar güvenli şekilde seyahat edebilirler!

Durum budur!

Uzun lafın kısası: Türkiye’yi kimse AB’ye almak istemiyor.

Göç konusundaki avantajını da kaybetti!

Buna rağmen birisi atıp tutuyor, sürekli fikir beyan ediyormuş…

Etsin, ciddiye alan mı var!