Şuanda 19 konuk çevrimiçi
BugünBugün485
DünDün1049
Bu haftaBu hafta1534
Bu ayBu ay26654
ToplamToplam10143209
Avrupa Birliği ve Türkiye - Soldan Bir Bakış PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 25 Haziran 2016 20:40


Bu başlıktaki kitabım Eylül 1998’de Öteki Yayınları’nda çıkmış. Kitabın künye bölümündeki bilgiye göre Temmuz 1999’da ikinci baskısı yapılmış. İlk baskı 3000 adetti ve bu miktarın bir yılda bitmesi pek rastlanan bir durum değildir.

Bu kitap aynı zamanda benim az da olsa telif aldığım ilk kitaptır diyebilirim.

Avrupa Birliği bu kitap yazıldığında 15 olan üye sayısını daha sonra 25’e çıkardı. Bu genişleme ve sonuçlarıyla ilgili olarak da Avrupa Birliği ve Türkiye – İçerden Bir Bakış kitabını yazmıştım. Ekim 2005’te Ütopya Yayınları’ndan çıkmıştı.

İlk kitabın ikinci baskısı da tükenmiş olmalı çünkü bulmak hayli zor. Eski kitap satan bazı sitelerde –Nadir Kitap gibi- bulunuyor.

İlk kitabın zamanı geçti ama içinde temel sayılabilecek önemli bilgiler bulunuyor. İkincisinde de AB’nin o günkü durumu ve genişlemesiyle ilgili bilgiler yer alıyor.

Her iki kitapta da dikkatimi çeken, AB’nin gelişmesinde olmazsa olmaz bir rolü bulunan “Avrupa kimliği” konusuna geniş yer vermem olmuş.

İkinci kitapta yer alan bir başka konu, halkların Avrupası ile ilgili…

2005 yılında Türkiye’nin AB üyeliği günceldi ve solda inanılmaz konular tartışılıyordu.

İnanılmazlık, gerçeklikle ilişkisi olmayan anlamındadır. Gizli olmayan açık bir AB gerçeği vardı ve herkes işine gelen yanını öne çıkarıyordu.

Kopenhag Kriterleri vardı ve genel olarak insan haklarıyla ilgiliydi. Ülkemizde AB’nin bu yanı oldukça ön plandaydı. İnsan haklarının ağır şekilde çiğnendiği bir ülkede bu durum normal karşılanabilir. Normal olmayan, AB’nin bir başka yanının, Maastricht Kriterleri’nin unutulmasıydı. Bu kriterlerle AB’deki neo liberal politikalar kurala bağlanmıştı.

AB sadece Kopenhag değil aynı zamanda Maastricht’ti.

O yılları hatırlıyorum. AB ile ilgili olarak yapılan bazı belirlemeleri okuyunca hayretler içinde kalırdım. Mesela, AB’nin ulusal devletlerin ortadan kalkmasını hedeflediği savunuluyordu. Evet, ulusal devlet AB içinde ve dışında değişmişti. Ulusal devletteki değişimi doğru dürüst devlet politikaları bulunmayan Marksistlerin anlaması beklenemezdi ama en azından AB’de böyle bir hedefin bulunmadığı görülebilirdi.

AB’yi savunan da AB’ye karşı çıkan da ulusal devletin bırakın 19. yüzyılı, bırakın 20. yüzyılın başını, 1970’lerden itibaren değiştiğini görmüyordu.

Bu değişimle ilgili olarak, “genişlemiş devlet”, “rekabetçi devlet” gibi kavramlar kullanılıyor.

AB’de devletin en önemli değişen özelliği; makro politikaların bir bölümünün sorumluluğunu AB organlarına vermesiydi. Bunların başında da bütçe açığı ve paranın değeri geliyordu. Ek olarak bazı ürünlerin AB çapında standartlaştırılması söz konusuydu. Eskiden devlet denetiminde olan üretim ve hizmetlerin (ulaştırma ve belediye hizmetleri gibi) özelleştirilmesinde de ülkeler arasında önemli ayrılıklar bulunuyordu. Bunların dışında ne ortak ordu vardı ne de ortak polis.

AB emperyalizmi gibi bir kavram –uyduruldu- diyeceğim.

Emperyalizm, hangi gelişme aşamasında olursa olsun, devletle ilgilidir. Emperyalizm sadece sermaye ihracı değildir, ulusal devletin de buna göre şekillenmiş olması gerekir. Şu veya bu şekilde kullanılmayan devlet gücü olmadan emperyalizm olamaz.

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Madeleine Albright’ın adını hatırlamadığım yardımcılarından bir tanesi ordunun dolayısıyla devletin rolünü şöyle açıklamıştı:

“Piyasanın görünmeyen eli ancak görünen bir yumruğun varlığında işlevini yerine getirebilir. Bu yumruk ABD ordusudur.”

Bu belirleme, emperyalizmle ilgili bütün kitapların başına yazılmalıdır. Piyasanın kuralları ancak onların arasında duran ordunun dolayısıyla devletin varlığında işler.

AB devleti bulunmadığı gibi küçük birlikler dışında ordusu da olmadı.

ABD ordusu sadece ABD tekellerinin değil, hangi ülkeden olursa olsun bütün tekelci sermayenin ortak ordusudur. Buradan ABD ordusunun her işe karışacağı sonucu çıkmaz,  kendi ülkesinin çıkarlarını düşünür ama o öncelikle genel çerçeveyi korur. Kapitalizmin –Rusya Federasyonu da kapitalizm çerçevesinde yer aldığı için öncelikle Batı ittifakının- çıkarlarının ABD’nin askeri varlığıyla dünya çapında güvenceye alınması, Fransız ordusunun bazen bir Afrika ülkesine askeri müdahalede bulunmasını engellemez.

AB bünyesindeki devletler arasında rekabet sona ermedi, sadece rekabetin çerçevesi yeniden belirlendi.

Şu olabilir: AB’nin birlik bünyesindeki devletlerin çıkarlarını koruyan ortak kuralları vardır. Mesela tarımcılığın önemli yer tuttuğu Fransa’yı korumak için dışarıdan gelen tarım ürünlerine yüksek gümrük uygulanır. Afrika ülkeleri bu nedenle çok daha ucuza mal olan tarım ürünlerini AB içinde pazara süremezler. AB dışındaki yatırımlar konusunda da AB bünyesindeki devletlerin önde gelen tekellerinin tümünün ortak çıkarını yansıtan dayatmaları, kuralları vardır. Burada emperyalizmden söz edilecekse, bu durum klasik örneklere uymaz, ayrıntılı olarak açıklanması gerekir.

Dünyanın en büyük pazarları sayılan ABD iç pazarı ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne AB bünyesindeki tek tek ülkelerin büyük yatırımları gerçekleşti; AB adına ortak yatırım duymadım. Belki vardır ama miktarı çok düşüktür.

Siteyi düzenli olarak izleyen bir arkadaş, Avrupa Birliği ve Türkiye – Soldan Bir Bakış kitabının taramasını yapabilirse, ben de internette yayınlayarak artık pek bulunmayan bu kitabı isteyen herkesin okumasını sağlayabilirim.

Tekrar belirteyim, 18 yıl önce AB ve AB-Türkiye ilişkileri açısından farklı bir dönemdi, ama bu kitaptaki temel bilgiler önemlidir.

 

.