Şuanda 66 konuk çevrimiçi
BugünBugün1244
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7216
Bu ayBu ay40953
ToplamToplam10157508
Darbenin bölgesel sonuçları PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 20 Ağustos 2016 10:01


Frankfurter Rundschau’un bugünkü sayısında İngiltere’de Johns-Hopkins Üniversitesi’nde çalışan ve Türkiye uzmanı olarak bilinen Garets Jenkins’in görüşlerine yer verdi. Okuduğunuz zaman üniversitelerde yıllardır felsefe dersleri veren Ioanna Kuçuradi’nin saptamasındaki haklılığı yeniden görebilirsiniz.

Kuçuradi, ortalama eğitim ve zeka düzeyinin üzerinde olan üniversite öğrencilerini kastederek, Türkiye insanının olaylar arasında bağlantı kuramadığını belirtir. Olayları tek tek düşünür, azçok uzun vadeli sonuçlarını, diğer olaylarla bağlantısını ve ortaya çıkan tabloyu düşünmekte zorlanır.

Jenkins’in analizinden çıkan sonuç, Türkiye’nin bölgesel askeri güç olarak büyük oranda zayıflamasıdır.

Generallerin ve savaş pilotlarının büyük oranda tasfiye edildiği bir orduda, yenilerinin yetiştirilmesi yıllar alacaktır. Bir general ortalama 25 yılda yetişiyor. Hızlandırılmış eğitimle general ve savaş pilotu yetiştirebilirsiniz ama bunlar ilk ciddi savaş sınavında çuvallayacaklardır. İmam Hatip mezunlarını orduya doldurun, ne olacak ki!

Dualar öğrensinler, namaz kılsınlar, mehter takımı sürekli marşlar çalsın; bunlar savaşta ne işe yarar!

Hayatı teorik ve pratik savaş eğitimiyle geçmiş subayların bulunduğu başka bir orduyla başa çıkamazsınız.

Gazetede yer alan yazıyla ilgili fotoğraf ve alt yazısı da bunu anlatıyor.

Elazığ’da bombayla tahrip edilen polis merkezinin bulunduğu alanda bir asker elinde ateşe hazır silahıyla kızgın ve öfkeli gözlerle nöbet tutuyor. Arkada Türk bayrakları görülüyor. Ordunun savaş yeteneğini büyük oranda kaybettiği fotoğrafta bile görülebiliyor. Çaresizlik ve gösterişle bunu kapatma çabası…

Gülencilerin yanı sıra Kemalistlerin bir bölümü de darbe teşebbüsüne katıldı ve orduda büyük tasfiye gerçekleşti, halen de sürüyor.

Ordunun devletin ideolojik aygıtlarından birisi olarak fonksiyonu bitti, cumhuriyeti koruma ve kollama görevi de ordu birimlerinin cumhurbaşkanı, içişleri bakanlığı ve başbakanlığa bağlanmasıyla sona erdi.

80 yıldır bu misyonu sürdüren ordunun konumundan kolayca vazgeçmesi beklenemez, ama bu anlayış büyük darbe yedi.

Ne kadar varsa artık laikliğin, “Atatürk devrimleri”nin güvencesi olan ordu, artık bu işi yapamayacaktır.

Kemalizmin başlıca gücü ağır darbe yemiştir.

Ordunun prestijinin büyük sarsıntı geçirmesinin yanı sıra moral bozukluğu da kısa sürede geçmeyecektir.

Büyük başarısızlık ve ardından gelen büyük tasfiye derin bir moral bozukluğu yaratır.

Hükümet bu açığı polisle dolduracak.

Polis zaten ordu gibi örgütleniyordu, daha ağır silahlarla aynı doğrultuda gelişmesine çalışılacaktır.

Buradan iki önemli sonuç çıkarılabilir:

Birincisi; polis dahil silahlı kuvvetler artık iç savaşa yönelik olarak hazırlanacaktır.

Ordu gibi eğitilmiş polisle dışarıda savaşa giremezsiniz, perişan olursunuz.

Rusya Federasyonu da İran da bunu biliyor.

Özel birliklerin operasyon gücü sınırlıdır, kapsamlı bir savaşa giremezler.

Polise en modern silahları verebilirsiniz ama bunları kullanan insan uzun ve yoğun bir eğitimden geçmemişse, ilk ciddi sınavda çuvallayacaktır.

1967’de Mısır ordusunun İsrail karşısındaki durumu gibi…

Sonraki yıllarda İsrail aynısını Suriye ordusu karşısında da yaşadı.

Orduların modern silahları var. Bir taraf ABD diğer taraf SSCB silahları kullanıyor ve bunlar teknik olarak yaklaşık denk silahlar, ama kullanan insanlar farklı.

1970 ve 1980’li yıllarda çocukluğundan beri elektronik oyunlar oynayarak büyümüş, daha sonra savaş uçağı pilotu olmuş birisiyle; elektroniği orduya girince görmüş birisi aynı etkinlikte savaşamaz.

Dualarla ya da okuyup üflemelerle bu açık kapatılamaz.

Daha da güçlendirilmiş polisin esas işi ülke içinde olacaktır.

İkinci önemli sonuç; Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin önemli bileşeni olan ordu artık yıllarca eski konumunda olamayacaktır. Jenkins bunun Nato’nun güneydoğu kanadı için ciddi sorun olacağını belirtiyor.

Teğmene albay üniforması giydirince durum değişmiyor. Ordunun askeri zayıflığını düzeltmesi kısa sürede mümkün değildir.

Yazılı ve görsel basınla bol miktarda gürültü yaparak, ardı arkası kesilmeyen palavralar ve tehditler sıralayarak zaten ikna olmaya hazır yandaşları, beceriksizlik olimpiyatları yapılsa birinci olacak muhalefeti etkileyebilirsiniz ama başka ülkelerin tecrübeli kadrosu bunları yutmuyor.

Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler üzerinde çalışan adını şimdi hatırlamadığım bir kişi kısa süre önce şunları belirtmişti: Türkiye’de ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen alanında bulunmuş ülkelerde laf çoktur, hepsini ciddiye almanız gerekmez. Bazen susmak en iyisidir!

Bunun Türkçesi şu demektir: konuşsun konuşabildiği kadar, cevap verme ve işine bak!

AKP’nin ve devletin çaresizliği Türkiye-Almanya ilişkilerinde açıkça görülüyor.

“Mültecileri salarız ha, anlaşmayı bozarız” deniliyor.

Karşıdan cevap yok ama Almanya’nın B planının çoktan hazır olduğu da basında yer alıyor.

Türkiye’den çok sayıda mülteci Yunanistan’a geçerse, bu insanların tutulması işi bu ülkeye verilecek, Türkiye’ye verilmesi planlanan 6 milyar Avro da tabii bu ülkeye gidecek.

“Temmuz’da Avrupa Birliği’ne (AB) vize muafiyeti çıktı çıktı, çıkmazsa anlaşmayı bozarız” denilmişti, tarih sonra Ekim’e uzatıldı ve daha da uzar…

Son numara, “2023 yılına kadar AB’ye üye olmak istiyoruz”…

Cumhuriyet’in 100. yılı ya, onun için…

AB kısa sürede cevap verdi: üyelik için tarih veremeyiz!

Ülke ABD’den uzaklaşıp Rusya Federasyonu’na mı yaklaşacakmış…

Güldürmeyin insanı…

Bunu ne ABD ne de Almanya ciddiye alıyor.

Tehdit karşısında ses çıkarmamak, “haydi yap da görelim bakalım” demenin öteki türlüsüdür.

Kasımpaşa politikacılığı uluslar arası alanda geçmiyor!

İçe yönelik saldırı yoğunlaşarak sürecektir.

Aslı Erdoğan’ın komik bile sayılamayacak bir gerekçeyle tutuklanması –PKK üyesiymiş!” bu yönde güçlü bir işarettir.

Hapishanelerde saldırı başlamış durumdadır.

Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik uygulamalar eskiden de iyi değildi, şimdi iyice ağırlaşmıştır.

Türkiye’nin ekonomik olarak da bölgedeki iddiasını sürdürmesi eskisinden daha zordur çünkü en önemli iki gelir kaleminden (inşaat ve turizm) ikincisi büyük darbe yedi ve bu darbe Rusya’dan turist gelmesiyle atlatılamayacaktır.

 

Durumu başka türlü göstermek için gösterişin ve palavranın her çeşidini yaşayacağız ama kendilerinden, yandaşlarından ve ahmaklardan başka inanan da olmayacak…