Şuanda 84 konuk çevrimiçi
BugünBugün1404
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7376
Bu ayBu ay41113
ToplamToplam10157668
Kaleme sıkılan kurşun el yakar PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Cumartesi, 20 Ağustos 2016 15:02


Ve şimdi Türkiye uçurumun eşiğine sürüklendi. Şiddet tüm toplum kesimlerini etkisi altına alacak gibi görünüyor. Dünyanın en güzel, en eşsiz coğrafyasında yaşayan herkesin bu durumu az ya da çok farkında olarak yaşadığına inanıyorum. Doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm toplumsal kesimleri etkisi altına alan şiddet atmosferi o kadar yoğun ki bunu görmemek, hissetmemek mümkün değil.

Yaz sıcağında kışı ve karanlığı yaşıyoruz.

Türkiye’de yaşanan akıl dışı gelişmelerin bir izahı var kuşkusuz. Tek başına bir delinin İktidar hırsı ya da yaşam güvencesi değil, esas olarak kapitalist sistemin çivilerinin yerinden oynaması bizi bu duruma sürüklüyor.

Yoksa Türkiye’de bundan yirmi yıl önce 15 Temmuz gibi  ‘’İktidar içinden, iktidara karşı bir darbe’’ yaşanacak, başarısız olacak, darbe sonrasında on binlerce asker ve sivil darbeci diye tutuklanacak, görevden alınacak, bu da yetmezmiş gibi darbeyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan dünya çapındaki yazar Aslı Erdoğan akla ziyan bir şekilde ‘’örgüt üyesi olmak ve halkı kışkırtmak’’ argümanlarıyla tutuklanacak, onun gibi dünya edebiyatına mal olmuş yazarlar, üniversite profesörleri, gazeteciler, siyasiler darbeyle ilişkilendirilip tutuklanıp içeri atılacak ve tüm bu gelişmelere karşı ülke çapında dişe dokunur bir muhalefet gelişmeyecek.

Buna kargalar gülerdi. Bu gelişmelerin akla gelen tek izahı şudur; Türkiye’de yıllardır Kürt özgürlük mücadelesi ağırlıklı demokrasi cephesinin, 7 Haziran 2015 seçimlerinde görüldüğü gibi, bir bütün olarak Kapitalist sisteme karşı bir rota izlemesi ve geldiği noktada çürüyen sistemin temelini sarsmasıdır. 7 Haziran seçim sonuçları bunun somut göstergesi olmuştur.

O günden bu yana AKP iktidarı geleceğini sömürgen ve şiddetle beslenerek korunan bir elitin hizmetinde olmakta görmüştür. Burada en büyük düşman; tüm bastırma “çökertme” planlarına rağmen her gün daha da kitleselleşerek gelişen ve güçlenen Kürt muhalefetidir.

Fetö olarak adlandırdıkları darbeciler arasında ulusalcı Kemalistlerin de yer aldığı biliniyor. HDP bu yüzden meclis içindeyken meclis dışında sayılmaya başlandı. Dün Kürtlere karşı ihanetini kapalı yürütmeye büyük çaba gösteren CHP; bugün bu düşmanlığını gizleme gereği duymadan, MHP ve AKP ile bir olup açık bir yüzsüzlükle yapıyor. Hem de demokrasi adına.

Gören göz kılavuz istemez derler. TC meclisinde gelişmeleri herkes izliyor. HDP’nin sesi soluğu kesildi. Mecliste yok sayılıyor. Bu durum aynı zamanda HDP’ye oy verenlerin sesinin soluğunun kesilmesidir. Bunun Türkçesi ‘’Kürtler ya bu iktidarı sevecekler ya da bu diyarı terk edecekler’’ demektir.

Hotzotçulukla bir yere varılamayacağı çok açık. Artık bölge siyaseti ve dünyayı anında kavrayıp politika üretmede Kürt Özgürlük Hareketinin gerisine düşmüş bir yapının tek başına siyaset geliştiremeyeceği de çok açıktır. AKP bu yüzden sayısal ihtiyacı olmamasına karşın, mecliste arkasına MHP ve CHP’yi de alarak ırkçı bir cephe oluşturmuştur. Oysa bilinmelidir ki, bugün ona soluk verenlerin yarın yaşam garantisi yoktur.

Türkiye içte bu gelişmeleri yaşarken dışta da uzunca bir süredir uyguladığı akıldışı dış politika nedeniyle siyasal ve askeri olarak da zayıflamıştır.

Büyük hukuksuzluk milletin gözü önünde yaşanıyor. Muhalif medyanın, halkın gerçek haber alma kanalları kapatıldı. Özgür Gündem gibi gazetelerin kapısına kilit vurularak gazeteciler ve çalışanları darp edilip içeri atıldı. Yazarları tutuklandı.

Toplumda tık yok. AKP iktidarı korku yayıyor. Korkuyla iktidarını güvenceye alacağını biliyor. İktidar şakşakçısı kanalları reklamlarından tutun dizileri aracılığıyla toplumsal yapıyı yeniden şekillendirmeye çalışıyor. TC İktidarı toplumda şiddet taraftarlığını ne kadar çok geliştirirse toplumsal muhalefeti gerileteceğinin farkında.

Gelinen noktada aydınların hedef seçilmesi ve baskı altında tutulması bu ülkenin geleceğine sıkılan bir kurşundur. Böyle bir Ülkenin geleceği yoktur. Bunu herkes bilir. İktidar ne kadar güvenlikçi politikalar geliştirirse geliştirsin, demokrasi ve özgürlükleri kısıtlasın, hatta yok etsin geleceği yoktur. Bu gün olmazsa yarın mutlaka yenilecektir. Hem de baskı altında tuttuğu güçler tarafından.  Kaleme sıkılan kurşun el yakar.