Şuanda 70 konuk çevrimiçi
BugünBugün1241
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7213
Bu ayBu ay40950
ToplamToplam10157505
Yeni gezegenleri de Müslümanlar bulmuş! PDF Yazdır e-Posta


 

 

NASA üç tanesinin yaşanılabilir olduğu düşünülen yedi yeni gezegenin keşfedildiğini açıkladı. Bizde komedi parayla değil, her gün yaşanılan büyük baskı olmasa hayat tam bir komedi zaten…

Yıllar önce Aziz Nesin’e “bu kadar mizah öyküsünü nasıl yazıyorsunuz?” diye sorduklarında, “İstanbul’da yaşıyorum” cevabını vermişti. O yıllarda İstanbul’a gelen değişik ülkelerin mizah yazarları da İstanbul’u gördükten sonra Aziz Nesin’deki yaratıcılığı anladıklarını, bu şehirde yaşamanın yeterli olduğunu belirtmişlerdi.

Yaşanılabilir olduğu düşünülen üç yeni gezegenle ilgili bizdeki komedinin iki örneğini vereyim.

Birincisi: bazı gazetelerin başlıklarına göre keşif heyecan yaratmış, yeni gezegenlerde hayat olabilir miymiş?

Bu başlıkları yazan zatların kendilerinden başka heyecanlanan olmamış, çünkü yaşanılabilir olduğu düşünülen yerle hayat olan yer birbirinden farklıdır. Dahası bu haberi yazanların biyolojiden haberleri bulunmadığı için canlı denilince insanı anlıyorlar. Tek hücreli amip de canlıdır ve uygun şartlar bulunmadığında evrimleşerek daha yüksek canlılara doğru gelişemez. Bu yeni gezegenlerde su varsa eğer bu suda yaşayan mikro organizmalar da mutlaka vardır. Hayat vardır ama düşük düzeydeki hayattır.

Hiç merak etmeyin din bunun da açıklamasını bulur: Rabbim orada hayat yaratmış ama kim bilir ne günah işlediler ki insan yaratmamış!

O gezegende önceden insan vardı ama kıyamet sonucu yok oldular, da denilebilir.

Bunları yazanların ve İslam bilginlerinin herhalde tamamının yıllardan beri süren evrende canlı arama çalışmasından haberleri yoktur. Yıllardan beri uzaya radyo dalgalarıyla mesajlar gönderiliyor ve henüz herhangi bir cevap alınamadı.

Bulunan yeni gezegenlerden birisi 40 ışık yılı uzaklığındaymış. Işık hızı saniyede 300 bin kilometredir ve bir ışık yılı, ışığın bir yılda gideceği yolun uzunluğudur. Radyo dalgaları da ışık hızında gittiği için bu gezegende hayat varsa eğer oraya 40 yılda ulaşacaktır. Orada yeryüzündeki insanlar kadar gelişmiş canlılar var ise ve cevap verirlerse bu cevabın bize ulaşması da 40 yıl alacaktır. İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi için bu rakamlar daha yüksektir. Binlerce yıl sürecek gidiş ve dönüş gereklidir.

Evrende bir yerlerde gelişmiş hayat var ise, buradan o gelişmiş varlıkların cevap vereceği anlamı çıkmaz. Belki de insan uygarlığından çok daha ileride bir uygarlık düzeyindedirler ve yeryüzündeki ilkel varlıkların mesajını ciddiye almayabilirler.

Şu sıra Kant’ın Kritik der reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi) adlı kalın kitabını sonuna kadar okumak niyetiyle başladım. Daha önce sadece ilk bölümlerini okumuştum. Bu yapıtın özü sadece düşünceyle dünyanın ve genel olarak evrenin kavranamayacağıdır. İnsan bu kavrayışa ancak pratikle ya da gözlemle düşünce arasında bağ kurarak ulaşabilir. Felsefe tarihinin en etkili metafizik eleştirisidir.

Bulunan yeni gezegenlerin ne olup ne olmadığı da ancak onlarla ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşıldığında anlaşılabilir. Bilgi kırıntılarından genellemeler yapılarak herhangi bir sonuca varılamaz.

İkincisi ve asıl komedi Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından sergilendi. Kendisinin iddiasına göre Bursa’daki Ulu Cami minberinde yeni bulunan gezegenlerden bir tanesi yıllar önce işlenmiştir.

Kuran’da yeri var diye eklemeyi de unutmuş olsa gerek!

Hızını alamamış, Batı’nın ilmi Doğu’dan –siz Müslümanlıktan anlayın, Doğu denilince barut ve kağıdı bulan Çinliler hariç tutulur- öğrendiğini, dünyanın yuvarlak olduğunu ilk onların bulduğunu, atomu bile onların parçaladığını söylemiş!

Breh breh breh, neymişiz de haberimiz yokmuş!

Dünyanın yuvarlak olduğu görüşü antik çağdan beri vardır ve kanıtlanıncaya kadar tartışmaların konusu olmuştur. Başka bir deyişle islamdan çok önce bu görüş vardır.

Atomun parçalanmasına gelince, 20. yüzyıldan önce söz konusu değildir.  Formülünü bulan Einstein’dır. Hayata geçirenler ise sayıca fazladır: Oppenheimer ve Fermi’nin adları başlangıç olarak sayılabilir.

Belediye başkanının bu sözlerine şaşırmayın, yıllardan beri benzerlerini dinliyoruz. Kimyada elementlerin atom ağırlıklarına göre sıralandığı periyodik cetvelde Allah adını okuyanları mı ararsanız artık… Çok sayıda örnek vardır.

1970’li yılların başlarında ODTÜ’de üçüncü ya da dördüncü sınıftayım. Elime Türkçe bir matematik kitabı geçmişti. Yazarı İTÜ’den bir öğretim üyesiydi ve ilk sayfada “Bu kitabı yazmama vesile olan Allah’a hamd ve şükrederim” yazılıydı. Kısa süre sonra bu “yazarın” kitabı Fransızca orijinalinden çevirip üzerine sanki kendisi yazmış gibi adını yerleştirdiği ortaya çıkmıştı.

Müslüman din bilginleri arasında bu tür örnekler az değildir. Bunlarda her numara bulunur!

Türkiye’de yazılan doktora tezlerinin yaklaşık üçte birinde ağır ihtihale rastlanmış. Bu şu demektir: başka bir yapıttan kaynak göstermeden kendiniz yazmış gibi tezinizde belirtiyorsunuz.

Dini bütün doktoralılar arasında öğretim üyeleri de az değildir ve bunların doktoralarının incelenmesi şimdiye kadar söz konusu olmamıştır. Halbuki doktora tezindeki hangi bölümün hangi yapıttan alındığını çıkaran programlar geliştirildi. Almanya’da yıllardan beri hayata uygulanıyor ve bu nedenle de eski savunma bakanlarından birisi bile istifa etmek zorunda kaldı. Adam Alman ordusuna ait akademide ders de veriyordu üstelik! Artık üniversitelerdeki ev ödevlerinde bile intah olup olmadığını çıkarmak mümkündür. Geçen dönem aldığım Orta ve Güney Asya Etnolojisine Giriş dersinde yaklaşık iki sayfa tutacak biz ödevde intihal yaptıkları için iki kişi doğrudan kalmıştı. Sıfır bile almıyorlar, o dersten doğrudan kalıyorlar. Bu kadar sert önlemler var.

İslamcı profesörlerin doktoraları incelense eminim neler bulunur ama incelenemez!

Hırsızlıkları ortaya çıktığında bunu Fetöcülere bağlayabilirler, “bana tuzak kuruldu” diyebilirler ve sonuçta bir şey olmaz!

Bilgi hırsızlığının ve cahilliğin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede Bursa Belediye Başkanı’nın muhteşem tespitlerini çok görmemek gerek!