Şuanda 1165 konuk çevrimiçi
BugünBugün602
DünDün1869
Bu haftaBu hafta4073
Bu ayBu ay36772
ToplamToplam10198826
Ulusal kapitalizmden küresel kapitalizme / 5 PDF Yazdır e-Posta
İdris Köylü tarafından yazıldı   
Pazartesi, 13 Mart 2017 18:20


-DEMOKRASİDEN FAŞİZME-


Bugüne değin siyasal/sosyal tarihin verileri Ulusal kökenli tekelci kapitalizmin gerek tek tek ülkelerdeki gerekse sistemin genelindeki evrelerini ve bu evrelerde ortaya çıkan ilişki ve çelişkileri irdelemekten ibarettir. Bu elbette doğru bir yaklaşımdır ve tarih elbette toplumların önüne çözebileceği sorunları koyar. Ancak 21. Yüzyılın hemen başlarında siyasal ve sosyal tarihin tekelci kapitalizmi irdeleyen verileriyle açıklanamayacak baş döndürücü hızla gelişen olaylara tanık olundu ve dünü açıklamada kusursuz olsalar bile bugünü açıklamaya dünün paradigmalarıyla yaklaşımlar kısır döngüye dönüştü ve mevcut durumun dünün paradigmalarıyla açıklamaya çalışmaktaki ısrar devam etmektedir. Dünün verileriyle bugünü açıklamak ısrar etmek, net ve kavranabilir, yaşama geçirilebilir sınıf tavrının bulanıklaşmasına ortam hazırlar ve ideolojik bulanıklıktan küresel burjuvazi yararlanır. Bugün merkezi kapitalist sistemin uyduları bağımlı, geri bıraktırılmış ülkelerdeki diktatoryal/faşist yönetimlerin kanıksanması, “başka türlüsü olmaz” algısı genelleştirilirken, ya da küçümser bir dudak bükme ile bu durum “ bu ülkelerde demokrasinin olmayışı ile” açıklanmaya çalışılırken, burjuva demokrasilerinin beşiği sayılan merkez kapitalist ülkelerin de faşist/diktatoryal yönetimleri neden burjuva demokratik yönelmelere tercih ettikleri olgusu karşısında bocalanmakta, mevcut duruma açık, anlaşılır açıklamalar getirilememektedir. Geri bıraktırılmış bağımlı ülkelerdeki faşist/diktatoryal yönetimleri bu ülkelerde demokrasi yokluğu ile açıklamak iyi de, demokrasinin merkezi kapitalist ülkelerin de faşist/diktatoryal yönetimlere doğru soluksuz koşmalarının nedeni nedir? .ABD deTrump, Fransa’da Maria Le Pen, Macaristan’da Urban, Hollanda’da Wilders, Almanya’da UdF ve diğer Avrupa ülkelerinde yükselen neo faşist hareketler…Mesela küresel kapitalizmin demokrasi ile yönetim dönemini geride bıraktığı, kapitalizmin tarihinin bu evresinin faşizmi işaret ettiği olabilir mi?. Bu madalyonun bir yüzü. Madalyonun diğer yüzü ise Merkez kapitalist ülkelerin kendi ulusal sınırlarının küresel pazarlara karşı korunması eğiliminden ulusal kökenli tekelci kapitalistlerin yakın gelecekte çatışacakları sonucu çıkarılmaktadır. Çinin, Rusya’nın ve Hindistan’ın ABD ekonomisi karşısında büyüdükleri, Klasik kapitalizmin temsilcileri ABD nin ve Avrupa’nın yükselen ekonomiler olarak adlandırılan Çin, Hindistan, Rusya karşısında gerilemesi yeni bir dünya savaşının işaretleri olarak görülmekte ve bu tez üzerinden yeni bir dünya savaşının yıkım bilançoları yapılmaktadır. Yani, yeniyi açıklayamama kişiyi tarihin tefekkürüne götürür ve bu açıklamalar da sistemin mevcut durumunu açıklamaktaki yetersizlikleriyle geçmişi tekrarlamaktan öteye gidememektedir. Konu ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla irdelenecektir, ancak özet olarak hemen söyleyelim ki, olan biten şudur: Küresel kapitalizm, ulusal kökenli tekelci kapitalizmin üzerinde bir yapılanmadır ve aşama aşama ulusal kökenli tekelci kapitalizmin varlığını tehdit etmekte, etki alanlarını sınırlamakta, onu taşeronu durumuna getirmektedir. Mevcut durum geçmiş parlak dönemini kapayan tekelci burjuvazinin küresel kapitalizm karşısındaki paniğidir. Merkez kapitalist ülkelerin devlet yönetim aygıtlarında etkin olan ulusal kökenli tekelci burjuvazi, küresel kapitalizmin kendisini de yutacak olan saldırılarına devlet aygıtını kullanarak kendini korumaya almaya çalışmaktadır. Gümrük duvarlarının yeniden yükseltilmesi, yabancı düşmanlığı, AB ülkelerinin AB den çıkma eğilimleri, içe kapanma politikaları ulusal kökenli tekelci burjuvazinin küresel kapitalizm tarafından yutulmasını önlemeye yönelik tedbirlerdir. Bir başka deyişle Ulusal kökenli tekelci burjuvazi, küresel kapitalizme karşı egemenlik ve sömürü alanlarının korunmasında atağa geçmiştir ve emperyalist/kapitalist sistemin kendi aralarındaki çelişkinin kaynağı budur. Buradan Ulusal Kökenli tekelci kapitalistler arasında yeni bir paylaşım savaşının çıkması beklenemez. Bağımlı, geri bıraktırılmış ülkeleri talan etmekte birlikte hareke eden küresel sermaye ile ulusal kökenli ve kendilerini merkez kapitalist ülkelerin devletleri olarak temsil eden tekelci burjuvazi, sorun yerkürenin tümünün pazar haline getirilmesi olunca kendi bu potada erime paniğine kapılmakta ve hırçınlaşmaktadır. Devlet yönetiminde ağırlığını koruyan tekelci burjuvazi mevcut güncel politikalarıyla kitlelerdeki gerici ve ilkel değer yargılarını harekete geçirip örgütlemekte, sanal düşmanlar yaratarak sanal hedeflere yönlendirerek kapitalizmin sebep olduğu yıkımların üstünü örebilmekte ve böylelikle de yaşamsal önemdeki sorunların kaynağı kapitalizmi kitlelerin hedefinden kaçırabilmektedir. Asıl meselenin saptırıldığı, manipüle edildiği nokta da burasıdır. İlericilik adına adeta cinayet işler gibi “Ulusal kökenli tekelci burjuvazinin” faşizan eğilimlerini şiddetle protesto edenlerin, küresel burjuvazinin bütün yerküreyi ateşe boğan kana susamışlığını “demokrasi” adına alkışlamaları siyasal körlüğün ibretlik belgesidir. Böyle bir körlük seçilmiş bir körlüktür ve burjuvazinin alkışını hak ederken, emekçi halkların haklı öfkesine çekmekte, gözlerini açmaktadır. Bu körlüğün çeşitli görünümleri ülkemizin yakın tarihinin de henüz unutulmamış olan belleğidir. Küresel kapitalizmin iktidara hazırladığı AKP yi demokrat ilan etmekte birbirleriyle yarışanlar, demokrasinin ve demokratikleşmenin adresi olarak gösterenler, bütün gerici eğilimleri “özgürlük” adına alkışlayanlar gerçeğin duvarına çarpınca ne olduğunu anlayabilmişler midir bilemeyiz ama, hizmette kusur eylemedikleri aşikardır. Bütün yer kürenin, ülkelerin, toplumların sınıfsal farklılıkla ayrıştığı gerçeklerin dünyasında post modern zevzeklikler şempanzelere muz yedirmek kadar eğlencelidir ama eğlenenler de yine şempanzeleri kafeslere kapatanlardır. Güncel olduğu için geçmeyelim: Ülkeler bazında “melekler ve şeytanlar” yaratılmaktadır. Örneğin Fransa iyi ama İngiltere kötüdür, AB iyidir ama Rusya kötüdür… Acaba?. Trumpun ABD başkanı seçilmesiyle Trump destekçileriyle karşıtları arasındaki destek, protesto ve kitlesel hareketler durmamaktadır. Melek olan hangisi, şeytan olan hangisidir. Protestocular mı, Trump destekçileri mi?. Yakında Hollanda’da ve Fransa’da seçimler yapılacaktır. Her iki ülkede de Faşist sağın adayları seçimlerin favorisi olarak gösterilmektedir. Emekten ve Barıştan yana bir Fransız ya da Hollanda yurttaşının “Fransız ya da Hollandalı” diye bir faşiste hoş gürü göstermesi beklenebilir mi?. Türkiye’ye karşı tavırları nedeniyle ağız bilirliği içinde Almanya’ya ve Hollanda’ya ateş püskürtülmektedir. Daha dünün Türkiye dostu olarak lanse edilen Hollanda ve Almanya bugün düşman ilan ediliverdi…Kast edilen Almanya Hangi Almanya’dır, işçilerin, emekçilerin Almanya’sı mı, gerici Burjuvazinin Almanya’sı mı, işçilerin, emekçilerin Hollanda’sı mı, gerici burjuvazinin Hollanda’sı mı?... Elbette soruna nereden baktığınıza bağlıdır. Ulusal sınırları içinde bütünlüklü homojenlik olarak angaje edilen hiçbir ülkenin böylesine bir homojen bütünlüğünden söz etmenin ötesinde, tersine yer kürede sınıf çelişkileriyle bölünmemiş, çıkarları birbirlerine zıt sınıflara ayrılmamış bir tek kabile devletinin bile olmadığı katı gerçeğinin böylesine çarpıtılmasının nedeni yığınların gözünden gerçeğin kaçırılması, kavramının bulanıklaştırılmasıdır. Gerici burjuvazi yerküre ölçeğinde sanal düşmanlar yaratarak halkları birbirine düşürmenin, birbirlerini boğazlamanın zeminini böyle yaratmaktadır. Etnik, dinsel nedenlerle birbirine düşman haline getirilen kitleler elbette kendi egemen sınıfları etrafında kilitlenirler, sınıfsal çelişkiler ötelenir, örtbas edilir ve burjuvazi egemenliğini sınıf bilinçsiz kitlelerin siyasal desteğini arkasına alarak devam ettirir. Üstelik bu olgu sınıf mücadelesi tarihi kadar da gerilere giden, eski ancak “eskimeyen” bir olgudur. Burjuvazi en demokratik yönetimlerle yönettiği zaman da, en kanlı faşist yönetimlere başvurduğu zaman da temel dayanağı sınıf bilinçsiz kitlelerin siyasal desteğini sağlamanın yoluna gitmiştir. Sınıfsal bilincinin, sınıf mücadelesinin “yapı harcı” olmasının anlamı budur. O halde sorun nedir, neden gerçeği pürüzsüz, bütün yönleriyle göremiyoruz?. Galiba cevap basit yalın ve net: Sınıf bilinci…