Şuanda 121 konuk çevrimiçi
BugünBugün329
DünDün2979
Bu haftaBu hafta6779
Bu ayBu ay39478
ToplamToplam10201532
LENİN'İN BEYNİ PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 19 Mart 2017 19:39


 

 

Ekim devriminin 100. yılı nedeniyle konuyla ilgili peşpeşe kitaplar yayınlanıyor. Bazıları orijinal ya da Almanca yazılmış, bir bölümü ise İngilizceden çeviri… Hepsini alıp okumak mümkün değil, gerekli de değil… İçine bakıyorsunuz, yeni bir şey varsa ya da konu değişik bir açıdan incelenmişse alıyorsunuz.

Orlando Figes’in Hundert Jahre Revolution (Devrimin 100 Yılı) kitabı İngilizceden çevrilmiş. Figes’i başka kitaplarından biliyorum; sosyalistlikle ilişkisi yoktur ama konuyu kaynaklarından inceler. Kendisinden şüphelenilen ve bu nedenle de savaş biter bitip de ordudaki görevinden geri dönünce tutuklanıp Gulag’a sürülen bir mühendisin eşine yazdığı ve değişik ellerden geçerek sahibine ulaşan, toplamı 80 kilo tutan mektuplardan derlediği bir kitap vardı. Böyle mektupları bulabilecek kadar konuyla ve ülkeyle ilgili olmak inanılmaz bir şey…

Figes’i ilk modern savaş olan ve Birinci Dünya Savaşı’nın hazırlayıcısı olarak bilinen Kırım Savaşı (1853-1856) adlı kitabından da biliyorum. Yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kaybettiği bu savaş neredeyse unutulmuştu ve yayınlandığında kitap hakkında iyi yorumlar okumuştum. Kitabı almadım çünkü okuma fırsatı bulamayacağımı biliyordum.

Devrimin 100 Yılı kitabı SSCB’nin 20. yüzyıl tarihini dönemlere ayırarak inceleyen, pek yeni bir şey söylemeyen ama derli toplu bir kitap… Yaklaşık 400 sayfalık kitabı yarısına kadar okudum ve belki daha önce öğrendiğim ama unuttuğum bir şeyi öğrendim: Lenin’in beyni konusu…

Lenin ölünce annesinin yanına gömülmek ister ama dönemin Sovyet yöneticileri ölümünden sonra bu isteğini dikkate almazlar. Lenin mumyalanacak ve Kızıl Meydan adı verilen Kremlin’in yanındaki meydanda kendisi için inşa edilen bir yerde tutulacaktır.

Mumyalamak için iç organların çıkarılması gerekir. Bu bilinen bir şey de Lenin’in beyninin incelenmek için çıkarıldığını bilmiyordum. Beyin çok sayıda parçaya bölünüyor ve her parça camlar üzerine konularak özenle saklanıyor. Buna gerek duyulmasının nedeni, gelecekteki kuşakların Lenin’in dehasının kaynaklarını araştırabilmesi içindir. 1920’li yıllardaki bilgi düzeyi böyle bir araştırma için yeterli olmaktan uzak; beyin de bu nedenle küçük parçalara ayrılıp saklanıyor.

Bu işlem aynı zamanda o yıllardaki anlayışı da gösteriyor: deha ile beynin fizyolojik yapısı arasında bağlantı kurulması… Lenin gibi deha derecesinde zeki bir insanın beyninin normal beyinlerden farklı olması gerekir, diye düşünülüyor.

Son yirmi yılda beyinle ilgili araştırmalar büyük bir gelişme gösterdi ve bununla birlikte beyin felsefesinde de klasik öğretilerin yerini yenileri almaya başladı. Beyin araştırmaları fizik ve kimyaya dayanıyor. Beyin çok sayıda fiziksel ve kimyasal reaksiyonun gerçekleştiği yerdir. Beyindeki fikirler, hatırlamalar, muhakemeler, kararlar; bunların hepsi fiziksel ve kimyasal reaksiyonlarla olur. Buradan hareketle beyindeki düşünce oluşumunun anlaşılabileceği savunuluyor.

Beyin olmazsa düşünce de yoktur ve düşüncenin oluşması, karar verilmesi ve kararın ilgisi organlara iletilmesi –diyelim yumruk atılması gibi- kimyasal süreçler ve sinirlere gönderilen elektrik akımından –fizik- ayrı düşünülemez. Bütün bunlar fizik ve kimya yasalarıyla anlaşılamaz mı?

Beyin felsefecilerinin –felsefede en ilgilendiğim konudur- görüşü ise farklı ve bu görüşe bir bölüm beyin araştırmacısı da katılıyor: beyinde yeni oluşan elektrik akımı tam olarak ölçülebilse, kimyasal reaksiyonlar tam olarak izlenebilse bile, buradan düşüncenin nasıl oluştuğunun anlaşılabileceği sonucu çıkmaz.

Bir de tabii bilinçaltı konusu bulunuyor. Düşüncenin ve isteklerin bilinçli olarak değil de bilinçaltından çıkarak gelmelerini izlemek mümkün değildir. Aslında bedendeki çok sayıda faaliyet bilinçli olarak gerçekleşmiyor. Kan dolaşıyor, kalp atıyor, sindirim sistemi işliyor ve bunlar beynin algısı dahilinde gerçekleşmiyor. Ancak bu işleyişte bir aksaklık olursa durumu fark ediyorsunuz, yoksa mekanizma bilinç işe karışmadan işliyor.

Lenin’in dehasını beyninin anatomik yapısını inceleyerek kavramak mümkün değildir. Son derece zeki insanların beyninin anatomik olarak farklı olması gerekmez. Zekanın bir bölümü kalıtımdan gelir ama büyük bölümü bilgiden ve zihnin yıllar boyu süren yetiştirilmesinden kaynaklanır. Zekanın çok sayıda tanımı bulunmakla birlikte; zeka yeniyi bulabilmek, bilginin iç bağlantılarını kurabilmek olarak da tanımlanabilir. Bu ise her şeyden önce yoğun bir kendini yetiştirme ve çalışma meselesidir. Doğa bilimlerindeki büyük beyinlerin bazen günde 18 saat çalışması bu nedenledir; çalışmadan hiçbir şey olmaz.

Lenin yaşadığında kafasına çok sayıda elektrot takılsaydı ve beyindeki her akım anında kaydedilebilseydi bile; yarı feodal Rusya’da sosyalist devrimin gerektiği görüşüne nasıl ulaştığı bulunamazdı.

Konunun karmaşıklığını anlatmak için şöyle bir örnek vereyim: bazı insanlar çok rakamlı sayıları (diyelim 2689165 ile 56190817) kısa sürede zihinlerinden çarpıp doğru sonuca ulaşabiliyorlar. Beyin araştırmaları bu işlemi yapan insanların beyinlerindeki faaliyeti izleyebilecek kadar gelişmiş durumdadır. Çarpma işlemi yapılırken değişik aletlerle beyinde ne olduğu izleniyor ve bu kişilerin beynin farklı bölümlerini kullandıkları görülüyor. Bu türlü sayıların çarpma tekniği biliniyor: her sayıyı birkaç bölüme ayırıp, bu bölümleri çarpıp, sonucu toplayacaksınız. Buradaki büyük sorun, ikinci işlemi yaparken ilk işlemin sonucunun unutulmasıdır. Çarpımı başarıyla yapanlar beynin uzun vadeli hafıza bölümünü kullanıyor ya da ara sonuçları unutmuyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar, bilinmiyor. Tahminim ciddi bir eğitimle yapıldığıdır. Beyin eğitilebilen bir organdır ve eğitilmeye de yatkındır. Beş duyunun beyinde ayrı merkezleri bulunur ve bir duyunun ortadan kalkması durumunda –diyelim görme yetisinin kaybedilmesi- başka duyular gelişerek onun boşluğuna doldurmaya yönelir. İşitme ve dokunma duyuları gelişir örneğin, bunun üzerine eğitim de geldi mi kaybolan yetinin yarattığı boşluk tamamen olmasa bile önemli oranda ortadan kaldırılabilir.

Çok sayıda dil bilen insanların beyin faaliyeti de incelenmiş. Kişi sekiz dili akıcı konuşabiliyor ve 20 dil biliyor diyelim; bu nasıl oluyor? Beynin farklı bölümlerini kullanıyorlar. Erken yaşta dil öğrenmekten sürekli eğitime kadar çok sayıda faktör bulunuyor.

Her insan en az bir dil bilir, anadili. İkinci dili öğrenirken zorlanır çünkü ilk dilin öğrenilmesinde beyinde belirli bir nöron dizilişi oluşur ve ikinci dil öğrenilirken bu dizilim zorlanır. Bu dizilim olmadan çocuk yaşta iki hatta üç dil birden öğrenilebilir, sonrasında ise başka diller yine öğrenilebilir ama hiç kolay olmaz.

Sonuç olarak Lenin’in beyni boşuna bekliyor gibi görünüyor…

Bir ara fırsat bulursam beynin en önemli fonksiyonu sayılan dil üzerinde yazacağım. Noam Chomsky’nin dil bilimi yıllarca etkileyen dil teorisinin geçerliliğini yitirmesi söz konusudur. Bu konudaki örnek, ampirik bilgi olmadan sadece akıl yürütmeyle gerçeğe ulaşılamayacağını yeniden gösteriyor. Bebek dili nasıl öğrenir? Bu mekanizma incelenebildiği zaman Chomsky’nin doğuştan zihinde varolan temel gramer kuralları anlayışı geçerliliğini kaybediyor.

Okurken bile insanın beyni yoruluyor yani…

Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Mart 2017 20:09