Şuanda 60 konuk çevrimiçi
BugünBugün1699
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7671
Bu ayBu ay41408
ToplamToplam10157963
Seçim böyle yapılıyor işte! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 23 Nisan 2017 20:53


Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda oyların sayımı bitmedi ama en çok oyu alarak ikinci tura kalacak iki isim belli oldu: Macron ve Le Pen. Şu andaki sonuca göre her iki aday da oyların yüzde 23’ünü almış durumdalar. Bu oran ilerleyen saatlerde biraz değişebilir ama önemli değil, bu iki isim ikinci tura kalmış durumdalar.

Fransa seçimlerinde yıllardan beri geçekleşen tekrarlanacak ve ikinci turda daha önce değişik adaylar arasında dağılmış olan oylar büyük oranda Macron’da toplanacak. Fransa’da yıllardan beri iki turlu seçim sistemi sayesinde oyların bazen yüzde 30’dan fazlasını alan Le Pen, ikinci turda elenir. Genel seçimde ise iki turlu sistem sayesinde yüzde 25-30 oy alır ama parlamentoya ancak birkaç kişi gönderebilir.

Ulusal Cephe’nin (Front National) gücünü milletvekili sayısına bakarak ölçmemek gerekir. Yüzde 25-30 oy alan bir partinin ülkedeki politik atmosferi etkilememesi mümkün değildir. Irkçı olarak tanımlanan bu parti aynı zamanda seçmenlerin eğilimini de dikkate alınması gereken derecede göstermektedir.

Kim destekliyor bu partiyi?

Faşizm ve ırkçılık konularında ezberlenmiş görüşlere başvuracak olursak, Fransız tekelci burjuvazisinin bir kesimi demek gerekir. Böyle bir desteği bilmiyorum ama  diyelim ki var ama bu destek yüzde 25-30 oyu açıklamaz. Kim veriyor bu oyu?

Değişik kesimler ama öncelikle işçiler…

Le Pen –önce babası sonra kızı partinin birinci adayı oldu- yıllardan beri eskiden Fransız Komünist Partisi’nin sayılan yerlerden oy alıyorlar. Fransa’nın Almanya’dan ithal ettiği ucuz ürünler nedeniyle işlerini kaybedenler de buna eklenmelidir.

Aslında burada garip bir durum da bulunmuyor.

Trump’un göçmen karşıtı politikası biliniyor ve buna aralarında Mac, Google gibi isimlerin de bulunduğu büyük tekeller itiraz ediyor.

Almanya’da faşizme yakın sağın partisi olarak yükselen AfD’nin (Almanya İçin Alternatif) kongresi dün Köln’de yapıldı. Büyük bir kitle tarafından protesto edilmesinin yanı sıra delegeler parti içindeki itirazlara rağmen aynı çizgide ısrar etmeye karar verdiler. Bu partinin iki büyük oy kaynağı bulunuyor: eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DAC) bölgesinde yaşayanlarla Batı’da işini kaybetmiş ya kaybedebilecek olan işçiler…

Eski DAC bölgesinin AfD ve benzeri partiler için neden bereketli bir alan olduğu konusunda daha önce yazmıştım. Tekelci burjuvazinin tasfiye edilmesi, faşizm ve ırkçılığın kanunla yasaklanması ve bu durumun 1949-89 arasında 50 yıl sürmesi, Nazilerin kültürel gücünün ortadan kalması için yetmedi ve zaten kültürel gücün süreceği de düşünülmemişti.

Almanya’nın Batı tarafında bu güç 1968 sonrasında kırıldı, DAC ise 68’i yaşamadı.

Gençler ve üniversitelerdeki bazı profesörler yıllarca Alman eğitim sistemi ve aile yapısıyla cebelleştiler. Frankfurt Okulu’ndan Adorno ve Horkheimer yıllar önce ülkedeki faşizmin temelinin aile ve yetişme tarzında yattığını savunmuşlardı. 1968 sonrasında bu görüşler güncellik kazandı ve aile yapısı nesiller arasındaki çatışmayla birlikte değişmeye başladı. Eğitim sistemi de değişti. İtiraz edebilmek, fikrini savunabilmek eğitimde önem kazandı.

Almanya’da 68 ve sonrasındaki kuşaklarda yaygınlaşan sosyalist olmasa bile ırkçılığa ve faşizme karşı duruşun yaygınlaşması böyle gerçekleşti.

Giderek bu ülkelerde belirli değerler iyice yerleşti.

Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimine bakıyorsunuz; kimse kalkıp “hile yapıldı” filan demiyor. Le Pen ilk turda en çok oyu alsaydı itiraz eden yine bulunmayacaktı çünkü itiraz edilebilecek bir şey bulunmuyor. Oylama yapıldı ve neyse odur!

Referandumda yapılan hileye yönelik tepkiler var ama hiç de yeterli değil. Bunda şaşılacak bir şey bulunmuyor çünkü bu toplumda hilesiz iş sayısı gittikçe azalıyor. Dolandırıcılık, sahtekarlık, rüşvet ve yalan her alanda gittikçe artıyor.

RTE’nin üniversite mezunu olmadığı, diplomasının sahte olduğu kaç kere açıklandı. Şu bizim ders vermeye meraklı olduğumuz Avrupa ülkelerinden birisinde böyle bir durum ortaya çıksa, ortalık birbirine girer. Bizde girmez çünkü o kadar kişinin diploması sahte ki…

Yüksek lisans ve doktora tezlerinin kaç tanesi çalıntı değil?

TUBİTAK’ta sahte diplomaları araştırmak için kurulan kurul başkanının diploması sahte çıkmış mesela!

Yakışır doğrusu!

Rusya Türk domatesini zararlı kimyasal madde içerdiği için almıyor. Aynı domatesin rahatlıkla iç piyasaya hem de “sağlıklıdır” açıklamasıyla sürüldüğü biliniyor.

Ve bunun gibi daha neler neler!

AKP gücünü toplumdaki bu büyük bozulmadan alıyor ve onu daha da artırıyor.

 

Bunu görmeden sonuca itiraz etmenin etkisi sınırlıdır.