Şuanda 106 konuk çevrimiçi
BugünBugün970
DünDün1137
Bu haftaBu hafta4690
Bu ayBu ay25692
ToplamToplam10187746
En iyisi karışmamak... PDF Yazdır e-Posta


Bir bölüm kişi Kürtlerin de CHP’nin başlattığı yürüyüşe katılmasını istiyor. Sadece Kürtlerin değil tabii, farklı muhalif kesimlerin olabildiğince büyük kısmının katılmasını istiyor. Böyle bir şey mümkün olmadığı gibi doğru da değildir.

Açıklamaya geçmeden önce “Kürtler” ile PKK çevresindeki Kürtlerin kastedildiğini belirtmek gerekir. Bu kitlenin büyük iç bölünmelerini dikkate almayan belirleme doğru değildir. Sorun sınıfsal olmaktan daha öteye politiktir. AKP’li Kürtler vardır, PKK’li olanlar vardır, Barzaniciler vardır. TC sınırları içinde kalan Kürtlerin büyük çoğunluğunu AKP’li Kürtlerle PKK’li Kürtler oluşturur. Burada politik tutumdan söz ediyorum, üye olmaları gerekli değildir.

Yazının sonraki bölümünde Kürtler denildiğinde PKK’li Kürtlerin anlaşılması gerekir.

AKP iktidarına ve tek adam rejimine karşı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü ulusalcı güçlerin bir eylemdir. Kürtlerin bu eyleme katılması, kavga çıkmadan gerçekleşse bile, eylemin sona ermesi demektir. İktidarın şu anda en çok istediği de budur. Bu nedenle Kürtler uzak durmakla, desteği esas olarak sözlü ifade etmekle doğrusunu yapıyorlar. Birlikte bir eylemi ne Kürt kitlesi ne de CHP tabanı kaldıramaz.

Kürtlere yönelik vahşete sesini çıkarmayan, Rojava’yı hedef alan operasyonları “eksik olduğu için” eleştiren bir muhalefet yürüyüşüne Kürtlerin katılması herhalde beklenemez. CHP’nin HDP ile ilgili tutumunu da buna eklemek gerekir.

Dahası var…

CHP, Cumhuriyet tarihi konusunda da açık ve farklı bir tutuma sahiptir.

Ermeni soykırımını ve bunun devamı sayılabilecek Anadolu’daki etnik temizliği reddeder.

Dersim’i reddeder…

Mustafa Kemal ve İnönü’nün icraatlarına toz kondurmaz.

CHP ile sosyalistler arasındaki büyük farklılık sadece Kürtlerle ilgili değildir, Cumhuriyet tarihiyle, bu ülkenin bugüne nasıl geldiğiyle de ilgilidir. Burada sosyalist olmanın çerçevesini aşan bir farklılık söz konusudur. Ermeni soykırımının, Anadolu’daki etnik temizliğin, Atatürk zamanında oluşturulan tekçi toplum ve devlet yapısının reddedilmesi için sosyalist olmak gerekli değildir. Bu ülkede federal sistemi savunmak için sosyalist olmanın gerekli olmaması gibi…

ABD tipi bir başkanlık sistemi bu ülke için ileri bir adımdır, ama solla ilgisi yoktur. Bunu savunmak için solcu olmak gerekmez.

Trump gibi dünyanın en güçlü ülkesinin devlet başkanı olan kişinin bile nasıl büyük itirazlarla karşılaştığını, istediklerini yapamadığını, hoşuna gitmeyen herkesi görevden alamadığını görüyoruz.

Hakimler, polis müdürleri Trump’un göçmenlerle ilgili önlemlerine karşı çıkıyorlar.

Sultanlık sisteminde ise böyle bir şey olamaz, olamayacağı da görülüyor zaten…

Trump’un gücünün sınırları ve denetlenebilmesi ancak eyalet sisteminde gücün bölünmüş olmasıyla mümkündür. Ulusalcılar –ülkenin bölüneceği gerekçesiyle- buna da karşıdır.

Buradan hareketle şu belirtilebilir:

Faşizme karşı güçleri birleştirmek gibi bir söylem, bu somut koşullarda boş bir söylemdir. Kürtler o eyleme katılırsa, darbe vurmuş olurlar. AKP’nin de şu anda özellikle beklediği budur.

CHP’nin “sol kanadı” belirlemesine uygun düşecek ve kendilerini komünist olarak tanımlayan bazı güçler var. Onlar için yukarıdaki belirleme yapılamaz.

Her yeni olayda “Gezi tekrarlanıyor mu?” diye umutlara kapılanlara ise söylenebilecek bir şey bulunmuyor.

Gezi başka ülkelerde de örnekleri görülen çok bileşenli, sınırlı bir zaman aralığında gerçekleşen, tek istekli –hayatımıza karışamazsın- bir eylemdi.

Bu tür eylemler tekrarlanmaz, ancak bileşenlerine parçalanarak ayrı yönlerde evrimleşebilirler.

CHP de tek istekli eylemle –adalet- yeni bir Gezi yaratabileceğini düşünüyor olabilir.

Düşünsün tabii…