Şuanda 66 konuk çevrimiçi
BugünBugün1281
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7253
Bu ayBu ay40990
ToplamToplam10157545
Eşitsizlik büyük ama eskisinden az... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 02 Temmuz 2017 09:17


 

 

Thomas Piketty’nin Das Kapital im 21. Jahrhundert (21. Yüzyılda Kapital) kitabının Almancasını bitirdim. Baktım, kitap Türkçeye de çevrilmiş. Çevirenler iyi iş yapmışlar çünkü önemli bir kitap… Kitap okuma oranının çok düşük olduğu bir ülkede bu kadar kalın kitabı çevirmek de –kim yapmış olursa olsun- önemli bir kültür hizmetidir.

Kitabın çok sayıda tezi bulunmakla birlikte bence bunlar üçe indirilebilir:

Birincisi: ekonomik analiz istatistik veriler temelinde yapılır. Bu verileri kullanmadan her şeyi ya da tersini savunmak mümkündür.

İstatistiği de doğru değerlendireceksiniz, çünkü istatistik aracılığıyla yanlış analiz yapmak yaygındır.

Basit örnek olarak ABD’deki işsizlik oranı verilir; oldukça düşüktür. Bazıları buradan “ABD mucizesi” sonucunu bile çıkarır. Avrupa ülkelerinde işsizlik yüksek, ABD’de düşük; demek ki…

Halbuki işsizlik oranlarının karşılaştırılabilmesi için işsizliğin özdeş tanımı gereklidir.

ABD’de yılda iki hafta çalışan kişi iş sahibi demektir, Avrupa ülkelerinde ise işsizlik farklı tanımlanır. Tanım farklı olunca işsizlik oranı karşılaştırması yapamazsınız.

Dikkat etmezseniz de kötü yanılırsınız.

İstatistikler –Piketty’nin yaptığı gibi- 300 yıllık dönemde değerlendirilmelidir. Kapitalist ekonomideki eğilimleri ancak böyle tespit edebilirsiniz. 300 yıllık değerlendirme içinse uygun bilgi gereklidir, ki yoktur. Sadece İngiltere ve Fransa’da vardır. ABD ve Almanya gibi ülkeler içinse 20. yüzyılın başından başlayarak değişik ekonomik göstergeler hakkında sürekli denilebilecek istatistik bilgisi bulunmaktadır.

Bu durumda 1700-2000 arası dönemi kapsayan değerlendirme esas olarak iki ülke için geçerlidir. 20. Yüzyılın başından başlayarak ülke sayısı artar.

İngiltere ve Fransa kapitalizmin ilk döneminin önde gelen ülkeleri oldukları için burada ortaya çıkan büyük eksiklik de sayılmaz. Ek olarak bu iki ülke büyük sömürge imparatorluklarına sahipti.

Kitapta değişik konularda çok sayıda grafik ve ilgili değerlendirmeler yer alıyor.

İkinci olarak; dünyada gerek ülkeler içinde gerekse de ülkeler arasında büyük eşitsizlik bulunmakla birlikte, bu eşitsizlik 20. yüzyıl başındakinden daha azdır. Özellikle Çin’deki büyük gelişme eşitsizliğin azalmasında önemli rol oynamaktadır. Buna Hindistan gibi nüfusu fazla ülkelerdeki gelişme de eklenmelidir.

Gelişmiş kapitalist ülkeler için ise farklı bir durum söz konusudur. Eşitsizlik sürmektedir ama özellikle 1950 sonrasında bu ülkelerde kalabalık bir orta sınıfın gelişmesi, servetin en üsttekilerle ortadakiler arasında bir oranda da olsa bölünmesi (en aşağıdakilerin durumu değişmemiştir) toplumdaki eşitsizliği bir oranda azaltmıştır.

Son olarak; Piketty kitabının temel tezini şöyle ifade etmektedir: kazanç oranı toplumsal büyüme hızından sürekli olarak yüksekse –ki öyledir- kapitalizmde rantiyeleşme kaçınılmaz olarak artar. Şimdi elde edilen kazançtan çok geçmişten kalan miras önemli olur.

Kapitalizmde miras konusuna kitapta büyük önem veriliyor. Aynı önem orta sınıf için de geçerli olabiliyor. Aileden miras kalmış bir ev, bazen diplomadan daha önemli olmaktadır.

Piketty eşitsizliğin dünya çapında azaltılabilmesi için artan oranlı sermaye vergisi öneriyor. Böyle bir verginin dünya çapında uygulanmasının şimdilik hayal olduğunu kabul ediyor. Kapitalizmin denetimsiz kaldığında yolundan çıkacağını örnekleriyle gösteriyor ve bu verginin sosyal devletin geliştirilmesinde önemli olduğunu savunuyor.

Böyle bir vergi ancak yakın uluslar arası işbirliğiyle mümkün olabilir çünkü kimin nerede ne kadara sahip olduğu ancak böyle bir işbirliğiyle belirlenebilir ve vergilendirilebilir.

Kitapta Marx’ın kar oranının azalması öngörüsünün gerçekleşmediği de belirtiliyor. Piketty’ye göre Marx’ın bu konudaki yanılgısı kapitalizmin o döneminde yeterli veriye sahip olmamasından ve teknik ilerlemenin sürekli yeni ve pahalı yatırım gerektirdiğini değerlendirememesinden kaynaklanmaktadır.

Piketty kitapta kapitalizmde devletin bırakın 19. yüzyılı, 20. yüzyılın başındakinden bile daha büyük önem taşıdığını belirtiyor.

1929 krizine benzeyen 2008’deki krizin devletlerin müdahalesiyle büyümesinin önlendiğini açıklıyor. Devletlerin işsizlik yardımı, sosyal yardım, eğitim ve sağlık konularında sürekli müdahalede bulunarak eşitsizliği bir oranda frenlediğini açıklıyor.

AKP’nin başarısında düzensiz de olsa yapılan sosyal yardım önemli yer tutar.

Sağlık alanına müdahalenin de unutulmaması gerekir.

Bunlar eşitsizliği ortadan kaldırmadı ama kontrol edilebilir sınırlar içinde kalmasını sağladı denilebilir.

ABD’de eşitsizlik Avrupa ülkelerinden daha fazla ama fiiliyatta geçerli ırk ayrımı nedeniyle farklı bir içeriğe sahiptir. ABD’de yoksulluk öncelikle deri rengiyle ilgilidir.

Yazar belirtmemiş olmakla birlikte kitabın bir başka tezi şöyle ifade edilebilir: devleti anlamayan, kapitalizmi anlayamaz. Devletin esas olarak hakim sınıfın baskı aygıtından ibaret olduğunu sanan, kapitalizmde devletten bir şey anlamamıştır.

Devletin esas olarak bu şekilde tanımlanabileceği bir dönem vardı. Marx-Engels’in döneminde kapitalist devlet esas olarak baskı aygıtıydı. Çarlık Rusyası gibi ülkelerde de böyleydi. Bu nedenle marksist-leninist klasiklerde devlet teorisi aramak boşunadır. Bugünün kapitalist devleti o yıllarda yok denilebilecek kadar zayıftı. Ekonomi ve sosyal politika da dahil olmak üzere her alanda varolan devlet daha sonra ortaya çıkar ya da devletin işlevi genişler.

Marx-Engels ve Lenin’den olmayan bir devletin teorisini yapmaları herhalde beklenemezdi.

Devlet teorisi denildiğinde Gramsci iyi bir başlangıçtır, ardından 1960’lı yıllarda Poulantzas ve Althusser gelir ve devam eder…

Althusser’in “Devletin İdeolojik Aygıtları” adlı ince kitabını mutlaka okumanızı öneririm. Orada devletin ailede ve eğitimdeki temeli belirtilir ve bu kitap 50 yıl öncesinindir.

60 yaşlarına gelmiş bir arkadaş geçenlerde şöyle demişti: “Hayatımız birbirimize laf yetiştirmek ve alıntı yapmakla geçti, bir konuyu bile doğru dürüst öğrenemedik.”

Acı bir durum ama gerçeği ifade ediyordu ve kendini yenilemek için uğraşıyordu.

Takdir edilmesi gereken bir çaba ve umarım bıkmaz ve sürdürür.

 

Çünkü bu birkaç yılda olacak iş değildir…

Son Güncelleme: Pazartesi, 03 Temmuz 2017 21:24