Şuanda 36 konuk çevrimiçi
BugünBugün903
DünDün2801
Bu haftaBu hafta7424
Bu ayBu ay28426
ToplamToplam10190480
Afrika'da kölecilik PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 06 Ağustos 2017 21:26


Konunun kimseyi ilgilendirmeyeceğini düşündüğüm için önceki bir yazıda üzerinde ayrıntılı durmamıştım. Tahminimin aksine talep varmış, bu nedenle öğrendiklerimi aktarmaya çalışacağım.

“Sen nereden ilgi duydun?” diye sorabilirsiniz, çünkü normal olarak ilgi duyulacak bir konu değil… Hem Afrika hem de geçmişte kalmış bir konu sonuç olarak… Gerçekte pek de öyle değilmiş… Afrika’da kölecilik ve kıtadan yapılan köle ihracatı sadece bu kıtayı değil dünya tarihini de etkilemiş. “Sömürgecilik öncesi Afrika” dersindeki son sınav olan ev ödevini bitirdim. Normalde ödevler bu kadar ağır olmaz ama bu farklıydı. Yaklaşık 18 sayfa ve konuyla ilgili 30 kitaba referans vermeniz gerekiyordu. Konuyla ilgili bildiklerimi buradan öğrendim.

Öncelikle geçmişte benim de paylaştığım bir yanlışı düzeltmek gerekiyor: Afrika’da kölecilik ve köle ticareti sömürgecilikle birlikte başlamamış, çok daha önceden var.

İkinci yanlış ise, Afrika’dan özellikle Kuzey Amerika’ya yapılan köle ihracatının bir bölüm Afrikalının yoğun işbirliğiyle mümkün olduğudur. İngiliz, Fransız ve Portekiz sömürgeciler kıyıda bekliyorlar, Afrikalıların bir bölümü özellikle genç erkekleri kaçırıp satıyorlar ve karşılığında da silah ve kumaş alıyorlar.

1600 – 1900 yılları arasında Afrika’dan sadece Amerika’ya gönderilen köle sayısı yaklaşık 12 milyon… Kesin rakam bilinmemekle birlikte yüksek bir rakam ve yerlilerin yoğun işbirliği olmadan sömürgecilerin bu kadar insanı yakalaması ve kıyıya getirip gemilere doldurması mümkün değildir.

Afrika’nın Atlantik Okyanusu kıyısının orta ve kuzey batı kısmı “köle sahili” olarak biliniyor, esas ihracat buradan yapılmış. Atlantik üzerinden köle ticareti kıtadan yapılan köle ihracatının tek yolu değil. İkinci önemli ve Atlantik yolundan en az 600 yıl eski olan Sahra yolu da var. Büyük Sahra çölünün güneyinden kuzeyine köle gönderiliyor. Bunlardan bir bölümü Afrika içinde kalıyor, kuzey Afrika ülkelerinde satılıyor. Kalan bölümü Arap ülkelerine ve İstanbul’a kadar gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda Mısır’dan başlayarak Kuzey Afrika’yı işgal ettiğini dolayısıyla da aynı zamanda bir Afrika devleti olduğunu unutmayalım.

Sahra yoluyla köle ticaretini başından beri örgütleyen Müslüman tüccarlardır. Bu yolla yaklaşık 1.300.000 kişinin köle olarak satıldığı hesaplanıyor.

İslamiyet köleciliği onaylıyor. Müslüman olmayan köle yapılabilir, Müslümanların ise yapılmaması gerekir (gerçi yine de köle olarak satılıyorlar ama daha az oranda).

Afrika’dan bir başka ihracat yolu daha bulunuyor: Kıtanın güneydoğusundan Hint Okyanusu yoluyla Arap ülkeleriyle Hindistan ve Çin’e köle ihracatı yapılıyor. Burası daha az kullanılan bir yol, yaklaşık yarım milyon kişinin köle olarak ihraç edildiği hesaplanıyor. Rakamlar toplandığında 300 yılda yaklaşık 14-15 milyon kişinin köle olarak satıldığı ortaya çıkıyor.

Köle ticaretinin en büyüğü Afrika içinde yapılıyor, ihracat iç ticarete göre küçük kalıyor.

Köle ticareti cinsler açısından büyük değişiklik gösteriyor.

Atlantik üzerinden Amerika’ya gönderilen kölelerin –ki yaklaşık yüzde 10-15’i yolda ölüyor- üçte ikisini genç erkekler oluşturuyor. Bunların bir bölümü şimdiki ABD’deki pamuk tarlalarına, kalanının bir bölümü de Brezilya’da yine tarlalara gönderiliyor. Zor ve ağır iş için genç erkekler aranıyor.

Sahra ve Hint Okyanusu üzerinden yapılan köle ihracatında ise kadınlar çoğunluğu oluşturuyor. Kıta içindeki köle ticaretinde de kadınlar ve çocuklar tercih ediliyor.

Nedeni şöyle açıklamak mümkündür:

Arap ülkelerine yönelik olarak özellikle kadın köleler ihraç ediliyor. Kadın kölenin varlığı islamdaki evlik anlayışına da uygundur. Müslüman erkek en fazla dört kadınla yasal olarak evlenebilir ama köle kadınlarla evlilikte sınır bulunmamaktadır. Bu kadın kölelerin bir bölümü İstanbul’a gönderilir, orada pazarlarda satılır veya doğrudan Harem’e alınırlardı.

Afrika içindeki köle ticareti ihracattan daha büyüktür, kadınların ve çocukların tercih edilmesinin nedeni de kıtadaki köleciliğin özelliklerinden hareketle açıklanabilir.

KÖLE AMA HANGİSİ?

Afrika köleciliği bildiğimiz kölecilikten oldukça farklıdır. Bizdeki kölecilik anlayışı Avrupa kaynaklıdır keza Amerika’da da aynı anlayış hakimdir. Buna göre köle öncelikle erkektir, ağır şartlarda çalışır ve hiçbir hakka sahip değildir.

Afrika’da ise köleleştirilen kişiler –erkek, kadın ve çocuk- akrabalık ilişkileri içine alınırlar. Köleciliğin Avrupa ve ABD’de bulunmayan önemli bir sosyal boyutu vardır. Doğuştan akraba olanlarla aynı haklara sahip değillerdir ama hiç hakları bulunmayan kişiler de sayılmazlar. Akrabalık ilişkileri içinde bulunmanın getirdiği güvenlikten ve bazı haklardan yararlanırlar. Bu durum onların ilerdeki bir zamanda gerek görülürse köle olarak satılmalarını engellemez.

Avrupa anlayışına göre köleliğin karşıtı bireyin kendi üzerinde hak sahibi olmasıdır. Kölenin kendi üzerinde herhangi bir hakkı yoktur. Afrika toplumlarında ise köle olmanın karşıtı birey olmak değil, belirli bir akrabalık ya da klan ilişkisi içinde bulunmaktır. İnsanlar bu ilişkiler içinde kendilerini tarif ederler.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için 1960’lı yıllardan örnek vereyim.

Che Guevara Bolivya’ya gitmeden önce gizlice bir grup Kübalı askerle birlikte Kongo’ya gider. (Küba da Afrikalı kölelerin geldiği yerlerden birisidir.) Eski Belçika sömürgesi olan ve bağımsızlığını yeni kazanan ülkede seçimle işbaşına gelen ve sol bir politika izleyen Patrice Lumumba devrilmiş, yerine Moiz Çombe geçmiştir. Che bu ülkeye ulusal kurtuluş savaşı örgütlemek umuduyla gider ama bir yıl sonra vazgeçer. Kongo’da devlet vardır ama ulus yoktur. Ülke birbiriyle çatışma halindeki –bir oranda halen sürüyor- aşiretlere bölünmüştür.

Benzer bir durum Libya için de geçerlidir.

Yerli gruplar arasındaki keskin rekabet dış müdahale için imkan yaratır.

Afrikalı için güç kaynağı insandır. Çok insana sahip olan daha güçlüdür. “Kendi başına oturarak kral olunmaz” belirlemesi tanınmış bir Afrika deyişidir. Kendi kaynaklarıyla çoğalmanın sınırı olduğuna göre, köle bularak sayıyı artırmak iyi bir yoldur.

Afrika’da Avrupalı güçlerin sömürgeciliği başlamadan önce de geniş bir köle pazarı bulunuyor. Müthiş köle talebi var, talep olunca karşılayanlar da oluyor.

Nasıl köle bulunuyordu?

Birinci yol savaşlardır. Kazanan taraf diğer tarafı köleleştirir. Bu durumdaki kölelerin çoğu erkektir ama erkek köleler pek tercih edilmez. Bazıları dini ayinlerde kurban edilir, kalanları satılır ya da akrabalık ilişkisi içine alınır.

İkinci ve yaygın yol kaçırmadır. Kadınların ve özellikle çocukların kaçırılması ve eski ilişkilerinden uzakta yaşayan başka bir çevreye satılması en yaygın yoldur.

Kadınlar doğurgan oldukları için nüfusu artırırlar. Ek olarak Afrika toplumları erkek toplumları olduğu için kadınlar itaat ederler, bu nedenle yeni çevreye uyum sağlamaları daha kolaydır.

Eski çevresinden uzakta bambaşka bir çevreye getirilen köle önce büyük bir şok yaşar. Tümüyle yabancıdır. Yeni bir dili, bazen dini, yeni ilişkileri öğrenmek zorundadır. Akrabalık ilişkileri içine alınır ve giderek bu çevrenin insanı olarak yeni bir kişilik kazanır. Bazı haklara sahip olması, Avrupa anlamında köle olmaması uyumun daha hızlı olmasını sağlar. Bilir ki köledir ama hiçbir hakkı ve güvencesi bulunmayan bir köle değildir.

Çocuklar için bu süreç daha hızlı gerçekleşir, bu nedenle özellikle tercih edilirler.

Kölecilikle ilgili olarak yeni kavramlar bulunması gerekiyor. Avrupa anlayışına göre köle ile Afrikalı köle birbirinden farklıdır ama ikisi için de aynı kavram kullanılmaktadır.

Afrika’dan yapılan köle ihracatı dünya tarihinde önemli etkiye sahiptir.

Şu sorulabilir: neden Batı Afrika’dan Atlantik üzerinden Amerika’ya köle getirilmesi gerekti?

İspanyollar Orta Amerika’daki Maya ve Aztek uygarlıklarını yıkmışlardı. Bu bölgenin halkı köleleştirilip tarımda kullanılsaydı daha ucuz olmaz mıydı?

İki nedenle böyle yapılamadı:

İlk olarak; bölgede büyük katliam yaşandı, ama asıl neden bu değildir.

İkincisi; Maya, Aztek ve güneydeki İnka uygarlıkları yıkıldı ve bu süreçte kıta halkının yaklaşık yarısının öldüğü hesaplanıyor. Asıl ölüm nedeni sömürgecilerle savaş değildir. Avrupalılar kıtaya daha önce bulunmayan ve dolayısıyla da yerli halkın bünyesinin dayanıklı olmadığı virüsleri getirdiler. Bunların yarattığı salgın hastalıklardan çok kişi öldü, kıta boşaldı neredeyse… Bu durumda köleyi Afrika’dan bulmaktan başka çare kalmıyordu.

Özellikle Kuzey Amerika’ya ihraç edilen köleler daha sonra ABD adını alacak ülkenin sınırlarını genişletmesinde, ülkenin güneyinde tarımdan elde edilen büyük gelirde; kısacası ABD kapitalizminin gelişmesinde etkin rol oynadılar.

ABD’deki ırk sorunu da Afrika’dan getirilen kölelerin birkaç kuşak sonrasında belirgin olarak ortaya çıkar.

Caz, Blues gibi siyahi müzik akımları büyük köle ihracatı dikkate alınmadan anlaşılamaz.

Konu bitmedi ama yazı fazla uzamasın diye burada kesiyorum.

 

Gelecek yazıda Afrika’ya ve İslam ülkelerine ait bir özellik üzerinde duracağım: köle askerler, komutanlar ve devlet adamları… Hıristiyanlıkta böyle bir uygulama bulunmuyor.