Şuanda 88 konuk çevrimiçi
BugünBugün553
DünDün2801
Bu haftaBu hafta7074
Bu ayBu ay28076
ToplamToplam10190130
Sınır ötesi güvenlik PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 31 Ekim 2017 18:30


 

 

Londra’da yapılan Alt Emperyalist Türkiye konulu panelde bir arkadaş “sınır ötesi güvenlik” kavramından söz etmiş ve Türkiye’nin sadece sınırdaki PYD’yi değil bu gücün bulunduğu ülkenin içindeki yerleşim birimlerini de güvenliği için tehdit olarak gördüğünü belirtmişti. Türkiye-Irak sınırından epeyce içerde olan Kandil de uzun zamandır tehdit olarak görülüyor.

Kandil’i anladık, TC devletiyle PKK arasındaki savaş 1984 yılından beri azalarak ve şiddetlenerek sürüyor. PYD tehdidi ise görece yeni sayılır.

Bu yazıda “sınır ötesi güvenlik” kavramının Türkiye’ye özgü olmadığını açıklamaya çalışacağım.

Yaklaşık on yıl önce Almanya’nın Afganistan’a asker göndermesiyle ilgili olarak Federal Hükümetin SPD’li savunma bakanı, “Almanya’nın güvenliği Hindukuş dağlarından başlar” demişti.

Benzer bir anlayış daha kapsamlı olarak ABD tarafından da ifade edilmişti. Bu anlayışa göre ABD için tehdit olduğu düşünülen her yer, o sırada somut bir tehdit olmasa bile, ABD ordusu tarafından vurulabilirdi. Buna “aktif müdahale” adı veriliyordu. Dünyanın bir yerinde tehdit olarak algılanan bir gelişme varsa, başkaları böyle görmeyebilir ama ABD’nin böyle görmesi yeterlidir, ülkenin güvenliği için oraya saldırılabilirdi.

Sonraki yıllarda bu kavram somutlaştı: ABD diyelim El Kaide ile savaş halindeyse, onun örgütlü olduğuna inandığı her yere saldırabilirdi. ABD’nin silahlı insansız hava araçlarıyla Yemen’de düzenlediği saldırılar bu amaçla gerçekleştirilmektedir.

İslam Devleti (İD) Suriye ve Irak’taki güçlerini çekip, Türkiye üzerinden Libya ve Yemen'e gönderiyor. Bir süreden beri İD, Libya’da en etkili güç durumundadır. Nijerya’da Boko Haram’ın da bu örgüte katılmasıyla İD Afrika’nın değişik ülkelerinde örgütlenmektedir. Türkiye bu hizmetinin karşılığını ilerde herhalde alacaktır.

İslamcı örgütler arasındaki ilişkinin nasıl gelişeceği belli olmaz. Sosyalist harekette neden bu kadar örgüt bulunuyor sorusu sık sorulur. Benzer bir durum cihatçı örgütler için de geçerlidir. El Kaide ile İD arasında ne fark var, neden tek örgüt değiller diye sorabilirsiniz.

İslam bölünmeye özellikle uygun bir dindir çünkü herkesin tanıdığı yüce bir otorite yoktur. Yıllar öncesinde bile bazı Müslüman toplumlar Halife’yi ciddiye almazdı. Halifelik Osmanlı sultanındaydı ama Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’ye karşı yayınladığı Cihat çağrısı etkili olmamış, İmparatorluk bünyesindeki Araplar Osmanlı’ya karşı İngiltere ile işbirliği yapmıştı.

ABD, İngiltere ve Fransa’nın Afrika’ya yönelik operasyonlarının önümüzdeki dönemde artması beklenmelidir. Bunların kimisi açık kimisi gizli olacaktır.

Bir örgütü analiz ederken güç mekanizmasını iyi araştırmak etmek gerekir. İD zengin bir örgüt, burası biliniyor. Irak ve Suriye’de bu para büyük oranda ele geçirilen rafinerilerden elde edilen petrolden sağlanıyordu. İD petrolü kendisi satamayacağı için büyük oranda Türkiye ve bir oranda da Suriye yönetimi üzerinden pazara sürüyordu. Yugoslavya iç savaşıyla 1990’lı yıllarda başlayan yeni savaş konseptinde böyle bir işbirliğinin şaşılacak yanı yoktur. Rakip olarak savaşırken birlikte ticaret de yapabilirsiniz. Önemli olan karşılıklı olarak kazanmaktır.

İD, Afrika’da parayı nereden buluyor? Bir oranda Libya’da petrolden buluyor. Başka önemli gelir kaynağı ise mültecilerdir. Afrika ortalarından yola çıkıp İtalya’ya gitmek için Libya kıyılarına gelen on binlerce insan İD’ye “güvenlik vergisi” ödüyor. İD onların güvenliğini sağlıyor, karşılığında da para alıyor. İnsanın başına Büyük Sahra’yı geçerken ve sonrasında neler gelebilir, öyle değil mi?

Mülteciler Göçmenler kitabında herkesin mültecilerden nasıl para kazandığını örnekleriyle anlatmıştım. Mülteci olabilmek için önce biraz para sahibi olabilmek ya da yolda bu parayı bulabileceğine güvenebilmek gerekir. Aksi durumda bulunduğunuz yerden fazla uzaklaşamazsınız. Kitapta anlattığım gibi Türkiye de mültecilere harcadığından çok daha fazlasını onlar üzerinden kazanıyor.

Politikada kullanma eylemi karşılıklı ilişkiyi içerir. Diyelim sadece iki güç varsa ikisi de birbirini kullanır. Burada önemli olan tarafların kullanma oranları arasında büyük fark bulunmamasıdır. Oran eşit olmaz ama 40-60 çerçevesinde gider. 20-80 kapsamındaki bir kullanma-kullanılma ilişkisini sürdürmek payı küçük olan taraf için hiç iyi değildir. Bu ilişki taraflardan birisinin ya da ikisinin birden daha fazla sürdürmeyi çıkarına uygun bulmamasıyla kesilebilir. Dün işbirliği görünümü altında birbirini kullananlar, savaşmaya başlayabilirler.

Türkiye ile İD ilişkisini bu çerçevede görmek gerekir. İD Türkiye’yi kullandı ve onun tarafından da kullanıldı. İşbirliği bundan sonra da –aynı düzeyde olmasa da- devam edecek gibi görünüyor.

Savaş belirli bölgelerde değil her yerdedir.

Türkiye’nin Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine PKK faaliyetleriyle ilgili notalar vermesini, suikast yapmasını ve planlamasını düşünürseniz, sınır ötesi konusundaki saldırganlığını daha iyi anlayabilirsiniz.

 

Son Güncelleme: Salı, 31 Ekim 2017 18:34