Şuanda 61 konuk çevrimiçi
BugünBugün1120
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7092
Bu ayBu ay40829
ToplamToplam10157384
8 Mart'ta kazanacağımızın bilinciyle direniyoruz! PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Pazar, 04 Mart 2018 10:04


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla bir kez daha 8 Mart Enternasyonalist Emekçi Kadınlar Günü'nü yaratan kadın kahramanları saygıyla anıyor, eşitlik ve özgürlük mücadelesine canları, kanları, emekleriyle hayat veren kızkardeşlerimizi ve ezilen cinsel kimlikleri selamlıyorum.

 

Yine Bugün Rojava’da ve tüm Orta-Doğuda dünyanın en çirkin erkeklerine karşı savaşan dünyanın en güzel kadınlarını selamlıyorum.

8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanışı bir asrı çoktan geçti. Onun ruhu halen yaşıyor. Bu gün Efrin’dedir.

Kadın örgütlülüğünün bulunduğu her alanda kadın vardır. Başını kaldırır. İster Mecliste, ister sokakta olsun örgütlü bulunduğu her alanda insanlık ve kadınlık onurunu ayakta tutar. Kadın bilincine sahip olmak için ille de bir örgütün çatısı altında bulunmak gerekmiyor. Dünya’ya şöyle bir sorgulayan gözle bakmak yeterlidir. Gerisi zaten kendiliğinden gelir. Haksızlık ve adaletsizlikler o kadar aşikâr ve sıradanlaştı ki görmemek imkansız. Hem kadın olacaksın hem de vicdan körü olacaksın bu mümkün değil. Demek ki, günün şartlarında Kadın olmak ve kadın kalmak öyle sıradan bir duruşla açıklanamıyor.

Son iki yüzyılda bilim ve teknolojinin ulaştığı seviyenin insan yaşamına getirdiği onca yenileşme ve kolaylığa rağmen, kadına erkek egemen geleneksel bakış değişmemiştir. Bu bakış her dönem uzay çağına bile girilse özünü aynen korumaktadır.

İktidar olayına yabancıdır kadın

Verili sistem, kadını sürekli kendi zincirlerinde tutmak, uyanışını engellemek amacı güder. Kadın erkek değerlerine hizmet ettiği, kendini erkeğin gözünde tanımladığı oranda kabul görmektedir. Beşikten mezara kadar kadına dayatılan budur.

İnsan üzerinde erkek olsun kadın olsun egemenlik kurarak yönetme kadına yabancıdır. İşte bu nedenle kadın olmak hakkını sonuna kadar savunan kesimleri yalnızlaştırmak erkek egemen sistemin işine gelir.

Biz kadınların Emperyal Kapitalist sisteme karşı oluşumuz bu nedenle içtendir, yaşamsaldır. Toplumsal yaşam örgüsünde Kadını inatla yedek parça statüsünde tutan bu insanlık dışılık bu güne kadar tabii ki feodal, geleneksel ideolojik baskı mekanizmalarından beslendi ama bu durum, gelinen nokta sadece bununla açıklanamaz.

Son çeyrek yüzyılda Global çerçevede doğa insan yaşamını hedefleyen ve giderek sistemin kendi kendisini bitişe sürükleyen bir sürecin önü açıldı.  Kadın sorunu o yüzden sadece demokrasi ve özgürlükler sorunları ile değil çevre ve doğal yaşamı koruma sorunları ile birlikte dillendirilmeye başlandı.

Sorun sistem sorunudur. Sistemsel bir karşı duruşa gerek duyar. Kapitalist Modernite tümüyle çöküşü ve çürümüşlüğü yaşıyor.

Yaşam alanlarımız açısından bizi yakından ilgilendiren birkaç ülke gerçekliğine baktığımızda kadınların konumlarına ait iç karartan örnekleri görüyoruz. Toplumda tecavüz kültürü sıradanlaştırılıyor.

 

“Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından alınan bir kararla her 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak anılıyor. Bugünün anlam ve önemi büyük çünkü, şiddetin boyutları sadece 3. dünya ülkeleriyle sınırlı değil. Kadın hakları konusunda önemli gelişmelere imza atan ülkelerde bile, kadına yönelik şiddet giderek artıyor. Peki ciddi konu için seçilen gün neden 25 Kasım? Bu tarih Dominik Cumhuriyeti’nde 1930-61 yılları arasında ülkeyi yöneten diktatör Rafael Trujillo tarafından 1960’ta katledilen 3 kadın aktivist olan Mirabal kardeşler anısına Birleşmiş Milletler tarafından “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak belirlendi. 25 Kasım'ın sembol isimleri olan Mirabal kardeşlerin en temel hakları olan özgür düşüncelerini ifade etmesine karşı uygulanan şiddet aslında bugün dünyadaki milyonlarca kadına uygulanandan farksız. Eşine düşüncelerine açtığında dövülen, ailesine aklından geçenleri söylediğinde 'cezalandırılan', hatta bazı ülkelerde toplum içerisinde kendisini ifade ettiği için linç edilen kadınların hepsi Mirabal kardeşlerin kaderini paylaşıyor.”

Her yıl milyonlarca kadın özellikle Afrika'da 'sünnet' olmaya zorlanıyor. Bu eyleme maruz kalan kadınların büyük bir bölümü hayatları boyunca acı çekiyor ve çeşitli hastalıklarla boğuşuyorlar.

Dünyada Kadına Yönelik Şiddet

‘’Dünya genelinde yapılan değişik anketlere göre; ABD'de her 5 kadından biri tecavüz girişimine maruz kalıyor. Bu durum kadınların yarısında 17 yaşından önce gerçekleşiyor.

Yine ABD'de 30 milyona yakın sayıda kadın aile içi şiddet mağduru. Bu kadınların birçoğu kaçacak yerleri olmadığı için kendisini çaresiz hissediyor.

Avrupa Birliğinde kadınların %27'si aile içi şiddete uğruyor. %27'lik kısmın yarısı korktukları için polise başvuramıyor.

Zira Fransa’da son yıllarda yayınlanan anketler kadınların yüzde 12’si tecavüze uğradığı bilgisini veriyor. Bununla birlikte kadınların yüzde 50’si hakaret veya cinsel çağrışımlara maruz kaldıklarını, yüzde 45’i ise cinsel içerikli kaba jestlere konu olduklarını kaydediliyor.

Sadece 2016 yılında Fransa’da 123 kadın eş ve sevgilileri tarafından öldürüldü.

Diğer yandan;

İran’da kadına yönelik 14 bini aşkın şiddet vakası var ve uyuşturucu bağımlılarının yüzde 7’si kadın.

Mevcut durumda 156 bin İranlı kadın uyuşturucu kullanımının yol açtığı sorunlar yaşıyor.

2014'te İran'da kendisini korumak için tecavüz saldırganını öldüren Reyhane Jabbari suçlu bulunarak idam edildi, dünya sadece seyretti.

2014 yılında Işid'in Suriye ve Irak'taki kadınlara uyguladığı zulüm yüzbinlerce kadının vahşice öldürülmesi, tecavüze uğraması ve köle olarak satılmasıyla sonuçlandı.

Nijerya'da Boko Haram'ın 2014 yılındaki tek bir eyleminde 300 kız çocuğunu kaçırıp öldürmesi, tecavüz etmesi ve köle olarak satmasına dünya seyirci olarak kaldı.

Yine 2014 yılında daha önce de toplu tecavüzlerle gündeme gelen Hindistan'da, babasının dövülmesine karşı gelen kızın onlarca erkeğin tecavüzüne uğrayıp öldürülmesine dünya tanık oldu.

Mısır kadın hakları sıralamasında son sırada bulunurken her kadından %47'si aile içinde ya da sokakta şiddet görüyor.

Mısır'da kadınların %99'a yakın bir oranı sokağa çıktıklarında tacize uğruyorlar. Kadınlar bu sebeple eve mahkum bir hayat yaşıyor.

Her yıl milyonlarca kadın özellikle Afrika'da 'sünnet' olmaya zorlanıyor. Bu eyleme maruz kalan kadınların büyük bir bölümü hayatları boyunca acı çekiyor ve çeşitli hastalıklarla boğuşuyorlar.’’

Savaş cenderesindeki Suriye’de insani yardım karşılığı cinsel istismar yapılıyor.

Savaşın başladığı tarihten bu yana Ezidi kadınların yaşadığı zülmü tekrardan anlatmaya gerek duymuyoruz. Binlerce Ezidi kadın bazı bölgelerde hala Işid çetelerinin esaretinde.

Gelelim Türkiye’ye:

Türkiye’de sadece geçtiğimiz yıl bianet’in verdiği anket sonuçlarına göre; ‘’en az 290 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 376 çocuğa cinsel istismarda bulundu. Yine 2017’de medyaya yansıyan 101 tecavüz vakası yaşandı. Bunlar sadece bilinenler, tabii ki gerçek rakamlar çok çok daha fazladır.

Türkiye'de her gün ortalama 4 ila 5 kadın ailesi ya da eşi tarafından öldürülüyor!

Sonuç olarak dünya genelinde her 4 kadından biri aile içi şiddete uğruyor.

Kobane’nin düşmesi sadece Rojava devrimini tehlikeye sokmayacak özgürlük ve demokrasi değerlerini savunan tüm insanlık tehdit altında kalacaktı. Orta Doğu ateş çemberi, bölge ülkelerinin yüzyıllardır birbiri içine girmiş ve birbirini etkileyen, tetikleyen iktidar sorunları ve çıkar hesaplarıyla örülmüş durumda. Kadına yabancı erkek egemen şiddetin en yoğunlaşmış şeklini ifade eden Işid çetelerine karşı mücadele veren Kadın Savunma Birlikleri(YPJ bütün insanlığın ve dünya kadınlarının sesi, kulağı oldu.

Kadınlar artık ne şiddeti sineye çekiyor ne de sırtını kapitalist devlete yaslıyor. Bütün işgal ve faşizan saldırılara rağmen demokratik sistem inşasının devam ettiği Kuzey Suriye Federasyonunda kadın bilimi çalışmaları aralıksız sürüyor.

Rojava devrimi kadın devrimidir

Kürt coğrafyasında dünyanın ilk ve en kapsamlı kadın katılımlı devrim süreci yaşanıyor. Bu devrim Rojava Kadın Devrimidir. Dünya egemenleri en çok bu devrimden ve Kapitalist Modernite’nin kıskacında kıvranan topluluklar üzerinde olası etkilerinden korkuyor. Bu nedenle çatışma bölgeleri İnsanlardan boşaltılmış alanlar haline getiriliyor.

Bu güne kadar söz konusu coğrafyada kadının varlığı tartışılmıyordu bile. Ancak özgürlüğü için mücadele eden kadın bu çemberin dışındaydı ve belirgin bir saygınlığa sahipti.

İnsanlık ve kanlı çatışmaların içinde yaşandığı topraklar tanıktır ki, buralarda kadın ile birlikte bütünüyle insan yaşamı yok ediliyor.

Son yıllarda Rojava Kürdistan’ında kadının özgürleşme mücadelesinde kat edilen mesafeden hiç kimse haberdar değildi. Bölgede kadınlar lehine yaşanan gelişmeler ve yürütülen çalışmaların kalitesiyle birlikte kısa sürede yaratılan insanlık değerleri hiç de azımsanmayacak boyutta.

Devrim ile birlikte kadınlar toplumsal siyasal, askeri alanda, hayatın tüm alanlarında her yerdeler.

Rojava devriminden önce de Kürt kadını yıllardır mücadele içindeydi. Gelinen noktada Rojava devrimi dünya çapında yarattığı moral değerleriyle birlikte kadına nefes oldu. Bugün Kadınlar Rojava’da egemen erkek zihniyetine karşı onurlu kahramanca bir duruş sergiliyorlar.

Avrupa’da Kürt kadınları yıllardır kadın merkezli toplumsal gelişmeyi hedefleyen çalışmalar yapıyor. Büyük bedeller ödeme pahasına Kürt kadını bulunduğu her alanda örgütlü olmanın avantajıyla kendi iradesini güçlendirdi ve ev yaşamının dışına çıktı. Kadının örgütlü olduğu alanlarda kurumlaşmalarını yarattı. Kadın örgütleri, evleri ve Kadın Meclisleri kurdu.

Dünyanın neresinde olursa olsun kadının sorunları özde aynıdır, değişmiyor. Erkek egemenliğine karşı çok yönlü bir savaş sürüyor.

Bu güne kadar kadının mal olarak satıldığı bir coğrafyada yaşanıyor bu devrim. İşte sistemini kadının köleliği üzerinde kurmuş egemen güçlerin işine gelmeyen tam da budur. Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde yaşanan Kadın Devrimi bu sistemi kökten değiştirecek devrimci öz taşıyor.

En ileri demokrasinin yaşandığı iddia edilen batılı ülkeler dahil dünyanın hiçbir yerinde kadın erkek eşitliğini tümüyle yaşamsal kılan böyle bir devrim yaşanmamıştır. Kürt hareketinin tüm kurumlarında kadın ve erkek eşit temsil edilmektedir. İşlerlikteki Eş Başkanlık, bu sistemin özünü yansıtır.

Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlar da AKP-MHP faşist diktatörlüğünü yıkacak güçtedir.

Bu gün Türkiye’de esas mücadele; bir tarafta kadını hapseden, kadını kuluçka makinesi yerine koyan İslamo faşist AKP-MHP zihniyeti ile kadının toplumsal yaşamda eşit ve özgür yer aldığı demokratik özgürlükçü bir toplumsal projeyi savunan güçler arasındadır.

Bölgemizde yaşanan gelişmelere de baktığımızda; bölge üzerinde birbiriyle çıkar savaşı veren emperyal güçler; sıra( kapitalist sistem dışında bir çıkış yapmak isteyen) Kürt Özgürlük Hareketine geldiğinde bu hareketin insanlık için yarattığı kazanımları bir an önce yok etmek için aralarında birleşebiliyorlar. Tıpkı Kobane’de olduğu gibi.

Bu gün, Efrîn’de de yaşanan aynen budur. İki farklı zihniyet, iki farklı sistem savaş halindedir. ‘’Yani biri kadınların, halkların, doğanın düşmanlığını yapan zihniyet, bir diğeri de bunlara karşı sonuna kadar direnen ve demokratik yaşamı savunan, halkların, kadınların özgürlüğünü esas alan, ortak ve özgür bir yaşam inşa için mücadele veren ortak yaşamı kendi içerisinde var eden güçtür.’’

Sonuç olarak; beş bin yıllık erkek egemen toplum zihniyetine karşı gelişen bir devrim hareketinin dünyanın tüm gericileri tarafından boğulmak istendiği coğrafyamızda Rojava Kadın Devrimi insanlığın umut ışığı haline gelmiştir.

Efrin Direnişinin önemini bütün bu gelişmelerin ışığında değerlendirdiğimizde çok iyi anlarız. İnsanlık onuru Efrin’dedir. Şimdi Efrin’e sahip çıkma, mücadeleyi her yönüyle geliştirme zamanıdır.

Bu gün 8 Mart’ı kutlayacaksak yüzümüzü Efrin’e çevirmeliyiz. 8 Mart’ın ruhu ve kalbi Efrin’dedir.