Şuanda 49 konuk çevrimiçi
BugünBugün703
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6675
Bu ayBu ay40412
ToplamToplam10156967
Felsefe ne zaman boş laftan ibarettir? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 18 Mart 2018 08:10


Herhangi bir aksaklık olmazsa bir yıl içinde Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitireceğim. Yan bölüm etnoloji zaten bitti. Yan bölüm deyip geçmeyin, sekiz ders almanız gerekiyor. Felsefe konusunda bu üniversite Almanya’nın önde gelen yerlerinden bir tanesi… Frankfurt Okulu’ndan Adorno-Horkheimer zaten biliniyor da bunun ardından Habermas, Reiner Forst, Alex Demirovic gibi önemli isimler de bu üniversitede yetişmişler. Güzel olan saf felsefeden çok felsefede disiplinlerarası çalışmaya önem verilmesidir.

Bilginin yorumlanması döneme göre değişir. Bu nedenle şimdi yapacağım saptama 21. yüzyılda geçerlidir. Birkaç yüzyıl önce geçerli olmayabilirdi.

Ciddi bir sosyoloji ve sosyal psikoloji birikimi yoksa felsefenin üçte ikisi boş laftan ibarettir.

Aynı belirlemeyi bilgi teorisi konusunda doğa bilimleri için de yapabilirsiniz. Kişinin fizikte 20. yüzyılda yaşanan iki büyük devrimden haberi yoksa, bilgi felsefesindeki teorileri boştur. Benzer durum zihin felsefesi için de geçerlidir. Zihin felsefesi, eski yazılarımı okuyanlar bilir, özellikle ilgi duyduğum alandı. Üç ders aldım, birisinden çok şey öğrendim, ikisinde içimi sıkıntılar bastı. Algılama teorileri konusunda okuduğumuz metinlerde örnekler bulunuyor ve bunlar eski metinler değil, 1970 sonrasında yazılmışlar. Örnekler fizik bakımından yanlış, felsefi olarak doğru olamaz. Ve işin kötüsü, felsefecilerde sık rastlanılan bir durumdur, zihin felsefesi konusunda iyi bir eğitim görmüş olan profesörün teorik fizikten haberi bulunmuyor.

Anlaşılan bu alanı terk edip, eski ilgime, politik felsefeye döneceğim.

Çok güzel bölümleri de var mesela zihnin beyinle sınırlı olmaması ya da genişlemiş zihin gibi… Zihni tek değil kullandığı eşyalar ve çevresindeki insanlarla birlikte ele alan bir anlayış… Mesela beyin tek olmasına karşın kolektif zihin diye bir kavram var. Küresel zihin kavramı bile bulunuyor. Bu konuda yazdığım ödevde o sırada yeni ölen Aylan Kurdi örneğini vermiştim. Cesedi Ege’de kıyıya vurmuş bir çocuk… İnternet üzerinden fotoğrafın dünya çapında yayılması ve gören herkesin aynı şeyleri düşünmesi… Birbirini tanımayan birbirinden haberi bile olmayan insanların aynı şeyleri düşünmesi… Bu geçici bir durum, kolektif zihin zihnin geçici bir durumudur.

Darwinist evrim teorisindeki büyük eksikliği de burada öğrenmiştim. Canlı varlıkların evrimi sadece çevre şartlarının değişmesi ve buna uygum göstermeleriyle gerçekleşmez, canlı varlık kendi evrimine müdahale eder. Evrim sadece çevrenin değil evrim geçiren canlının kendisinin de eseridir.

Politik felsefeyle, yeni insanın oluşumuyla yakından ilgili bir durum…

Zihin felsefesinin bu bölümü sosyolojiyle başlıyordu ve bu özellikle hoşuma gitmişti. İnsanı başka insanlarla birlikte inceleyecekseniz sosyoloji ve sosyal psikoloji bilmek zorundasınız. İnsan hiçbir zaman birey olarak evrimleşmemiş, topluluk içinde evrimleşmiş. Birey psikolojisiyle topluluk psikolojisi birbiriyle ilgili ama bir o kadar da farklıdır.

Çok önemli ara bir küme daha var; grup ve grup sosyolojisi. Sosyalizasyon ya da toplumsal değerlerin içselleştirilmesi gruplar aracılığıyla gerçekleşiyor. En küçük grup ailedir.

Toplumsal felsefe aslında geniş grup felsefesidir.

Bunlar bilinmeden toplumsal felsefe yapmak boşuna uğraşmak ve sonuçta boşuna konuşmaktır.

Bu dönem aldığım ders konusunda Wittgenstein’a hak vermemek mümkün değil…

Wittgenstein felsefeyi terapi olarak görüyor ya da insanı rahatsız eden soruların ortadan kaldırılması olarak değerlendiriyor. O’na göre felsefi soruların önemli bölümü anlamsızdır çünkü böyle bir soru sorulamaz. Soru yanlıştır ya da sorunun cevabını felsefe veremez, diyelim fizik verir.

Dil felsefesi felsefi konuların günlük dille ifadesini temel alır. İyi ama modern fizikte bazı konuların günlük dille ifade edilmesi mümkün değildir. Bunlar ancak matematik olarak ifade edilebilir. Mesela maddenin dalga karakteri… Bunu günlük dille anlattığınızda kimse bir şey anlamaz, ancak matematik olarak anlayabilirsiniz.

Bu bağlamda Lenin’in fizikte matematikleşmenin idealizmi güçlendirdiği belirlemesi yanlıştır. İdealizm başka bir konu ama fizikte bazı şeyleri ancak matematiksel olarak anlatabilirsiniz.

Diyelim anti-madde… Hiçbir şey ifade etmiyor, öyle değil mi? İlk olarak deneyle değil matematiksel olarak bulunuyor, yıllar sonra fiziksel varlığı da kanıtlanıyor.

Varolan maddenin tersi özelliklere sahip olan madde anlamına geliyor.

Laf olarak iyi de ne anladınız bundan?

Görülebilir dünyada bulunmayınca anlaması da epeyce zorlaşıyor.

Tekrar edersek, felsefe eğitimi bana alana göre değişmekle birlikte başka konularda önemli bilgi sahibi olunmadan felsefeyle uğraşmanın –en azından üçte iki oranında- boş laf üretmekle eşdeğer olduğunu gösterdi.

Sosyoloji ve sosyal psikoloji bilmeden toplumsal felsefe ya da fizik bilmeden bilgi felsefesi gibi…

 

Kaçınılmaz olarak boş laf üretiyorsunuz…