Dün gece sitenin durumuna baktığımda şaşırdım. Günlük tıklama sayısına değil. Her gün 400-600 arasında oynaması artık normal oldu… Eski bir yazının en çok okunanlar arasına girmesine şaşırdım.

Bu iyi bir gelişme ve sitenin okur profilindeki değişmeyi de gösteriyor. Daha yeni olan okurlar, eksi ve önemli yazıları merak ediyorlar… Arayıp buluyorlar ve okuyorlar…

Söz konusu yazı, o zamanki bilgi düzeyime uygun olarak yazılmıştır. Olayların birbirine bağlanması, bu kişinin 12 Eylül öncesinden Muhabarat ile ilişkisi olduğunu gösteriyordu. Sonraki aylarda bilgimiz genişleyecek ve bu durum daha açık olarak ortaya çıkacaktı.

Mihrac Ural’ın Temmuz 1980 sonunda Adana Cezaevi’nden kaçacak olan arkadaşlar tarafından kaçmaya ikna edildikten ve gardiyanlara para verilerek kaçmasından sonra, Suriye’ye çıkması fazla sürmedi. Normalde kesin olarak tahliye olacağına inanıyordu ve kaçmak gibi bir düşüncesi de yoktu. Hatırlıyorum, 1980 yılı Haziran ayı içinde İstanbul’da henüz hiçbir tarafa gidemeyen ve sürekli olarak bir odada oturarak günlerini geçiren bana elden bir mektup ulaşmıştı. Bu mektupta Mihrac, kaçması konusunda benim fikrimi soruyordu. Ben de “kendin karar ver” diye cevap yazmıştım. Kaçmayı düşünmüyordu…

Temmuz 1980 sonunda kaçıyor, kısa süre sonra, daha 12 Eylül bile gelmeden Suriye’ye gidiyor…

Aynı yılın Aralık ayı sonlarında ben de Suriye’ye geçiyorum ve “Mihrac Ural ajan mıydı?” yazısında sözünü ettiğim durumla karşılaşıyorum.

Cemil Esad ve Muhabarat ile önceden bağlantı olmadan birkaç ayda bu kadar ilişki ve olanağın sağlanması mümkün değildir.

Bu yazıda yapılan, bugünden geçmişe doğru gidiştir. Bu kadar ilişki ve olanak bu kadar kısa zamanda elde edilemez. Bunun mutlaka geçmişinin olması gereklidir.

Dün gece değişik Kürt dernekleri ile Avrupa Barış Meclisi’nin birlikte düzenlediği Akın Birdal ve iki Alman konuşmacının katıldıkları panelde idim. Konuyla ilgili olarak bu geceki yazıda bilgi vereceğim.