Şuanda 44 konuk çevrimiçi
BugünBugün2017
DünDün1137
Bu haftaBu hafta5737
Bu ayBu ay26739
ToplamToplam10188793
Einstein'ın ünlü deyimi nereden çıkmıştı? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 26 Mart 2021 02:45


 

 

“Sürekli aynısını yaparak farklı sonuç alacağını sanmak aptallık göstergesidir.”

Einstein bu belirlemesini döneminde az sayıda olmayan fizikçi için yapar ama aynı belirleme başka alanlarda da uygulanabilir. O güne kadar geçerli teorinin esiri olan, sürekli yaşanan başarısızlığa rağmen tekrarlamaya devam eden ve yeniden başarısız olan ama aynı şekilde devam etmek isteyen insanlar için kullanılır.

19. yüzyılın sonlarında iki fizikçi, Michelson ve Morley ışığın hızını ölçmeyi başardılar: saniyede 300 bin kilometre. Bu kadar yüksek bir hızı geniş olsa bile bu hıza göre çok küçük bir alanda ölçebilmek büyük başarıydı. Michelson ve Morley ışığın uygun açılarla yerleştirilmiş çok sayıda ayna arasındaki yolu geçme zamanını ölçerek, mesafe de bilindiğine göre hızı hesapladılar.

Arkasından büyük sorun ortaya çıktı.

Bir lokomotif önündeki lambadan ışık saçarak sola doğru gidiyor diyelim. Bu durumda ışığın hızı ne olacaktır? Klasik fizikteki hızların toplanması kuralına uygun olarak trenin hızıyla ışığın hızının toplamı olacaktır.

Sonuç böyle çıkmaz: ışığın hızı aynıdır.

Trenin arkasından sağa doğru yayılan bir ışığın hızı da aynı hızların toplanması kuralından hareketle ışığın hızından trenin hızının çıkarılmasıyla bulunacaktır ama ışığın hızı yine aynı olarak ölçülür.

Bunu nasıl açıklayacaksınız?

Dönemin çok sayıda fizikçisi ışığın hızının sabit olmasını açıklamak için değişik varsayımlar öne sürerler. Mesela ışığın içinden geçtiği ortamın hızı sabitlemesi gibi ya da benzer varsayımlar… Ama bütün varsayımlarda sıkıntı vardır. Bir doğa bilimi olarak fizikte kurallar evrenseldir. Aynı şartlarda bir yerde olan şey, her yerde tekrarlanır. Saf suyun deniz yüzeyindeki atmosfer basıncında dünyanın her yerinde yüz derecede kaynaması gibi… Işığın sabit hızı konusundaki değişik varsayımlar konuyu bir türlü genelleme olarak açıklayamazlar.

1905’te Einstein Özel Görelilik Kuramı ile sorunu çözer. Bu kuralda sergilenen o güne kadar geçerli kabul edilen fizik kuralını değiştiren bir yaklaşımdır: ışığın hızının sabit olması ancak bu hızın hesaplanmasındaki iki birimin (zaman ve uzunluğun) hıza göre değişmesiyle mümkündür. Başka bir deyişle hız yükseldiği oranda zaman uzayacaktır.

Günlük hayatta bu fark edilmez çünkü hızlar düşüktür. Işık hızına yaklaşıldığı oranda zaman uzar ya da daha yavaş geçer.

Einstein hızın artmasıyla zamanın uzaması arasındaki ilişkinin formülünü de çıkarır.

Teori, deneyle doğrulanmak zorundadır. O zamanki teknik imkanlarla gök cisimlerinin ışık hızının ölçülmesi temelindeki deneylerle teori doğrulanır. Bu yeterli doğrulama sayılmaz ama zamanın teknik imkanları bu kadardır.

Asıl doğrulama uzaya yüksek hızla gidebilen füzelerin üretiminden sonra yapılabilecektir. Yılını hatırlamıyorum ama 1960’lı yıllar olması gerekir; bir füzenin içine yeni yapılan ve çok hassas atom saati yerleştirilir. Bu saat salisenin alt birimlerini bile hassaslıkla ölçebilmektedir. Füze uzaya gider ve gelir. Mesafe bellidir. Yeryüzündeki normal bir saatle zaman ölçülür ve füzedeki özel saatle karşılaştırılır. Füzedeki saat çok az miktarda geri kalmıştır ve yeryüzündeki saatle arasındaki fark, zamanın yavaşlama farkı Einstein’ın formülünden çıkarılan sonuca uymaktadır.

Füzenin hızı ışık hızına yaklaşmanın çok uzağındadır ama günlük hayatımızdaki hızlara göre çok yüksektir. Bu yüksek hızın yarattığı zaman yavaşlaması ölçülebilmiş ve teori kanıtlanmıştır.

Burada, zaman nedir, sorusuna açık cevabınızın olması gerekir. Zaman, saatin gösterdiğidir. Bu bağlamda diyelim sizin için bir saat olan zaman aralığı, yüksek hızla giden bir füzede 58 dakika olmaktadır.

Bu bağlamda klasik fizik –Newton fiziği olarak da bilinir- günlük hayatta ya da düşük hızlarda geçerlidir. Hız yükselince bu fizik geçersizleşmektedir.

Fizikte 20. yüzyıl başlarında yaşanan iki büyük devrim; Özel ve Genel Görelilik kuramlarıyla parçacık mekaniği, yüksek hızlar ve çok küçük cisimler (atom altı parçacıklar)  için geçerlidir ve ikisi de günlük hayatın dışındadır.

Einstein anılan belirlemesini; bir teoriye aşık olup, onun geçersiz kalan bir belirlemesini sürekli uygulamaya çalışıp yanlış sonuçlar alan ama buna rağmen çabalarını ısrarla sürdüren ve hep aynı sonucu alanlar için söylemiştir.

Aynı şeyi sürekli yapınca farklı sonuç alacaklarını sanıyorlardı ve alamıyorlardı.

Aynı anlayış sosyal bilimlerde de uygulanabilir.

Doğa bilimiyle sosyal bilimler farklıdır. Doğa bilimindeki genellemelerin sosyal bilimlere uygulanması mümkün değildir ama yetersiz kalan bir teori yetersiz kalmış demektir; sürekli tekrarlanınca yeterli duruma gelmez.

Bu konudaki örneklerden birisini ülkemizde halk savaşını savunanlar açısından görürüz. Teoriyi savunurlar ama yapamazlar. Bir bölümü ciddi olarak teşebbüs bile edemez. Teşebbüs edenler ise yıllardan beri süren uygulamalarında dar bir bölgenin dışına çıkamamışlardır. İlk kesim halk savaşının gevezeliğini yapmakla yetinirken, ikinci kesim pratikte sürekli aynısını dener ve bir türlü farklı sonuç alamaz.

Hiç olmazsa denemişlerdir, bu bakımdan ilk kesime göre daha ileridirler ama o kadar…

Fizikteki örnekten farklı olarak başarısız denemelerde sürekli ısrar etmenin çok sayıda insan hayatına mal olduğunu da belirtmek gerekir.

 

Devrim tehlikeli bir mücadele sürecini içerir, insanlar ölebilir ama başarıya gittiğinizi görürken ölmekle, sürekli aynısını yaparak başarısız sonuçlarla ölmek farklı olsa gerektir.

Son Güncelleme: Cuma, 26 Mart 2021 03:25