Şuanda 58 konuk çevrimiçi
BugünBugün1060
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7032
Bu ayBu ay40769
ToplamToplam10157324
Alternatif hayat tarzları PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 30 Mart 2021 18:12


 

 

Sosyalist mücadele aynı zamanda kültür mücadelesidir. Burada farklı kültürden anlaşılması gereken daha fazla okumak, olabildiğince iyi eğitim görmek, mutlaka yabancı dil bilmek değildir. Aynı zamanda alternatif kültürü farklı bir hayat tarzı olarak kendinde somutlaştırmaktır.

Toplumun hakim değer yargılarını –halka ters düşmemek gerekçesiyle- paylaşıyor görünen, farklı bir hayat tarzı yaşamayan, başka bir deyişle işçi-emekçi gibi yaşayan insan gerçekte sosyalist değildir.

Böyle insanlar toplumu değiştiremez, tersine toplum onları değiştirir.

İşçi-emekçi gibi yaşamak istiyorsan sürekli kahveye gitmen gerek, özellikle son yıllarda görüldüğü gibi dayanışma duygusundan yoksun olman gerek, araba veya ev almak için para biriktirenlerden olman gerek…

Maddeler uzatılabilir…

İsteyen istediğini konuşabilir ama tecrübeyle sabittir ki belirli bir hayat tarzında ısrar edenler, bir süre sonra garipsenmez olurlar hatta kabul edilirler.

Ateistlik konusunda örnek vereyim…

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan asılarak idam edilen ilk devrimcilerdi. İdamdan önce dini telkin istemediler. İdamlarının ardından yayınlanan Nazlı Ilıcak’ın Tercüman’ını hatırlıyorum. Manşet şöyleydi: dini telkin istemediler.

Denildiği gibi devrimciler Allahsızdı…

Ve Deniz’i bugün sevmeyen yoktur…

Dini duygular o zaman da güçlüydü. Sosyalistler Allahsızdır zamanın yaygın söylemiydi.

Evet, öyleyiz, ne olmuş!

Hikmet Kıvılcımlı ile ilgili yapılan bir sempozyumda Kıvılcımlı’nın cenazesinin camiden kaldırılmasını eleştirmiştim. Yandaşlarından birisi de bana “senin halkın değer yargılarına saygın yok” demişti.

İnanmayan bir insan olarak neden inanır gibi görünecekmişim ki?

Denilseydi ki, zorunluluk sonucu öyle yapıldı, anlardım. Hayatı boyunca ateist olduğunu söylemiş ve buna uygun davranmış bir insanın cenazesi ailesinin isteği ya da şöyle veya böyle zorunluluk sonucu dini törenle gömülürse, söylenebilecek bir şey yoktur. O kişi yaşarken gerekeni yapmıştır, eksiklik ardından bunu devam ettirmeyenlerdedir.

Alternatif hayat, alternatif kültürü temsil eder. Bazı durumlarda tamamen yapılamayabilir ama sonuçta bildiğimiz insanlar gibi yaşayanlar ne kadar devrimci olduklarını iddia ederlerse etsinler, bu iddia boştur.

Sosyalizm sadece ekonomik ve politik değil, aynı zamanda kültürel bir öğretidir. Ve bu kültürün kişinin hayat tarzıyla temsil edilmesi gerekir.

Bu hayat tarzından kaçmaya çalışan devrimci sayısı az değil ve bunu en iyi ortam değişikliğinde görebilirsiniz.

Deniliyor ki, Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalan devrimciler orada genellikle yozlaşıyorlar. Ben de yılların tecrübesiyle tersini söylüyorum: Türkiye’de iken doyasıya içmeye, cinsellikte kabak çekirdeği gibi açılmaya fırsat bulamayanlar, bunu ülke dışında yapıyorlar. Hepsi değil ama yapanlar da az değildir.

Bu insanlar ortam değişince değişmediler; Türkiye’de iken tatmin edemedikleri arzuları vardı, ülke dışında bunun ortamını buldular ve tutabilene aşk olsun artık…

Hele de rakı Türkiye’dekinden ucuz olunca türkü-barların devrimci kadın ve erkeklerle dolu olmasına şaşırmak gerekir.

Türkiye’de de farklı bir durum yok, biliyorum ama Avrupa ülkelerinde daha gelişmişi yaşanıyor.

Karşımdaki kitap bana bakıyor, ben ona bakıyorum. Almanca, 1000 sayfa, 1970’li ve erken 1980’li yıllarda Almanya’da sol alternatif hayatı inceliyor. Yazarın doçentlik tezi…

Alternatif kitapçılar, alternatif barınma (birkaç kişinin aynı daireyi paylaşması), alternatif çocuk yuvaları, alternatif meyhaneler, alternatif dükkanlar ve daha sayabilirsiniz.

Bu kültürün insanları solcular ama sendikalar ve partiler gibi örgütlere uzak duruyorlar, aralarında bir çeşit taban demokrasisi bulunuyor.

Tahmin edilebileceği gibi bunlar Yeşiller ama başkaları da bulunuyor. Her durumda atom enerjisine karşı hareketi ilk başlatanlar, çevreciliğin propagandasını yapanlar bunlar…

Yeşiller alternatif bir kültür hareketi olarak başlıyor ve bu çevre içinden bir örgüt doğuyor. Güçlenince bölünüyorlar, büyük bölümü yıllar içinde düzenle bütünleşiyor ama Almanya’da kapitalizm de değişiyor, yeşil kapitalizm geliyor.

Almanya’da çevreci olmayan parti yıllardan beri yoktur.

Bu hareket Almanya toplumunda büyük bir kültür değişimi sağladı, sağcısı bile değişmek zorunda kaldı.

Kapitalizm Yeşiller’i içerirken, kendisi de değişmek zorunda kaldı. Yine kapitalizm ama 1980’lerdeki kapitalizm değildir.

Nükleer santrallerle elektrik enerjisi üretiminden çıkılma kararı alındı ve çıkılıyor, itiraz yok…

Kadın haklarında uygulamadaki genişleme –eksikler de bulunmakla birlikte-, LGBTİ’nin normalleşmesi (iki ya da üç bakanın eşcinsel evliliği var galiba ama kimseyi ilgilendirmiyor) bu kültür değişimi ortamında mümkün olabildi.

Bunları taklit edilmeleri açısından belirtmiyorum; dönem ve ülke farklıdır ama gelişme hep aynıdır: başlangıçta açık olarak reddedilmek, ardından benimsenmeye başlanmak…

Alternatif hayat tarzı aynı zamanda politik bir duruştur, bireysel tercihin ilerisinde önem taşır.

Zaman değişiktir, ülkeler değişiktir ama her ülkede bunun yolu vardır.

68 hareketinden hayranlıkla söz edenlerin onların bu alternatif hayat tarzıyla olan yoğun ilişkisine dikkat etmesi gerekir. Uzun saç, sarkık bıyık, parka ve postallı giyim tarzı; kişi göstererek “ben buyum” diyor.

Bunun bir bölümü gösterişti, burası açık, değişik örneklerden de biliyorum, ama bir bölümü de gerçekten alternatif bir hayat tarzının göstergesiydi. O görünümün arkasında farklı kültürel değerler içeren bir hayat vardı.

Bu farklı kültürel değerler ve bunların hayata geçirilmesi yoksa, devrimcilik iddiasını boş verin…

İlerde fırsat olursa anlatırım. İşçiler, emekçiler için devrimci olmadım. Bu toplumdaki insanlar gibi yaşamak istemediğim için devrimci oldum. Devrimciliğe ilk adımı atmamı sağlayan yazarlar da Nietzsche, Marcuse ve anarşist yazarlardır. Marx-Engels ve Lenin sonra gelir.

Yoksa ne zorum vardı? Bir sürü de iş yaparak 22 yaşında ODTÜ bitirmişim, önümde her yol açık ama hayır, bu insanlar gibi yaşamak istemiyorum.

Başka bir yol izleseydim ve bu kez “bir zamanların devrimcisi” olsaydım, üniversiteyi bitirdikten sonra rahat bir hayatım olurdu ama iç huzursuzluk beni bırakmazdı.

İstediğim hayatı yaşadım ve bir sürü işi de becerdim…

Bu muhteşem bir duygudur…

Bu farklı bir kültürü hayatında somutlaştırarak yaşayabilmiş olmanın duygusudur.

Ve daha hayat bitmedi…

Daha var…

 

Son Güncelleme: Salı, 30 Mart 2021 18:45