Şuanda 29 konuk çevrimiçi
BugünBugün752
DünDün2214
Bu haftaBu hafta9487
Bu ayBu ay30489
ToplamToplam10192543
Bu duruma nasıl geldik? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 03 Temmuz 2021 21:07


 

 

İnsan bir süre sonra yaptıklarını gözden geçirmelidir. Her pratik teoriyi değiştirir. Teoriyi hayata geçirmeye çalışıyorsunuz ve pratik içinde teoride bulunmayan sorunlarla karşılaşıyorsunuz. O zaman düşüneceksiniz ve değiştireceksiniz.

1976 ve 1977 yıllarında yoğun sayılabilecek bir silahlı mücadele pratiği yaşadım ve bunu değerlendirdiğim zaman aynen devam edilemeyeceğini gördüm. 1978’de Isparta hapishanesinde iken el yazısıyla “Öncü Savaşının Politik Sanatı” başlıklı kısa bir yazı yazdım. Dışarıya çıkardık. Bazı arkadaşlar kabul etti, bazıları etmedi; normaldir, olabilir.

Bu yazıda silahlı propagandanın propaganda yönünün daha ağır basması gerektiğini vurguluyordum. Pratikte bir oranda yaptığımız da buydu ama teoride başka türlü savunuyorduk, değiştirmek gerekiyordu.

Üzerinden 43 yıl geçti. O gün halk savaşı yapmak –ben artık kabul etmiyordum- iddiasında olanların hala yapmasını bekliyoruz. İyice de yaşlandılar, umarım hayatları sona ermeden yaparlar da biz de görürüz.

Bu bölümü yazının girişi olarak kabul edin, konumuz yaptığını gözden geçirmekle ilgili olmakla birlikte farklıdır.

Gazetelerde özellikle gençlerle ilgili olarak yapılan araştırmaları sanırım izlemişsinizdir. Bütün araştırmalardan çıkan sonuç aynıdır: özellikle gençler arasında ülke dışına gitmek isteği yoğundur. İmkanları olmadığı için gidemiyorlar. Burada imkandan kastedilen ön planda para değildir. Gittiniz diyelim, gittiğiniz yerde nasıl kalacaksınız?

Ülkeden gitme eğilimi sadece gençlerde bulunmuyor, kalifiye elemanlarda da bulunuyor. Çok sayıda “Barış İmzacısı” Avrupa ülkelerine geldi. Bunlardan bazılarıyla konuştum. Birkaç tanesi, “dön, sana profesörlük kadrosu vereceğiz deseler bile dönmem,” demişti. Bu görüşte olanlar çoğunluk mudur, bilmiyorum ama birkaç kişiden ibaret olmadıkları da muhakkaktır.

Çok sayıda doktor ülkeyi terk edip Avrupa ülkelerine geldi ve geliyor. Bunların ülkede ne ekonomik ve ne de politik sorunları bulunmuyor, sadece –kendi ifadeleriyle- ülkede yaşamak istemiyorlar. Geldiklerinde iş bulmaları sorun olmuyor.

Bu gidişler ve gidenlerden çok daha fazla olan gitme potansiyeli taşıyanlar doğal olarak dikkat çekti. “Gitmeyin, kalıp mücadele edin,” çağrıları yapıldı ama dinleyen olmadı.

Bazı gazetelerde ülke dışındaki hayatın zorlukları değişik ülkelere gitmiş olanlarla konuşularak yansıtıldı. Anlatılanlar doğruydu ama gitmek isteyenlerin etkilendiği söylenemez.

Bu insanlar ülkede önemli bir değişim olabileceğine inanmıyorlar. Devrimcileri seçenek olarak görmüyorlar. CHP’nin değişim söylemini de ciddi bulmuyorlar.

Böyle düşünmeselerdi zaten gitmek istemezlerdi. Gitmek isteyenlerin ve imkan bulunca gidenlerin sayısı bu kadar fazla olmazdı.

Bu değişimin oy kullanımıyla ve seçim kazanmayla olacağı düşünülüyorsa, ülke dışında yaşayanların da seçimde oy kullanma hakkı bulunuyor. HDP ikinci parti olduğu ve yüzde 20 oy oranına ulaştığı Almanya’da aldığı oylar sayesinde son seçimde barajı geçmedi mi?

İngiltere, İsviçre gibi ülkelerde birinci partiydi ama o ülkelerdeki seçmen sayısı azdı.

Yıllardan beri ülkede mücadele yürüttüğünü söyleyen arkadaşların oturup “bu duruma nasıl geldik?” diye sorması gerekmez mi?

Ülke dışındakilere bağırıp çağırarak ulaşılan bu sonucu gizleyemezsiniz.

Geçmişin kahramanlıklarını anlatarak da bu gizlemeyi yapamazsınız.

12 Eylül’den 41 yıl sonra ulaşılan durum budur.

Çok kişi gitti, gidenlerin bir bölümü geri döndü ama dönmenin kendi başına anlam taşımadığını göstermek ister gibi davrandılar, dönüp dönmemeleri arasında fark kalmadı.

Son birkaç yılda ülkeden gidenleri tahminen sayarsanız, 12 Eylül sonrasındaki yıllardakilerden az olmadığını görürsünüz. Göçün yapısı değişti, kalifiye elemanlar şimdi ağır basıyor.

40 yıl öncesine kafayı bu kadar takmayın. İnsanlar gidiyorlar, görmüyor musunuz? Kalın çağrılarını duymuyorlar bile…

1980’li yılların başlarında ülke dışındaki Türkiyeli nüfus yaklaşık üç milyondu, şimdi 7 milyon… Ve artıyor…

Türkiye sosyolojide bir dönem kullanılan “küresel ulus” kategorisine girmeye başladı çünkü neredeyse hemen her ülkede az ya da çok yerleşik Türkiyeli bulunuyor.

Eskiden bu özellik özellikle İrlandalılarda vardı.

Bu duruma nasıl geldik diye düşünmekte yarar yok mudur?

 

Son Güncelleme: Pazar, 04 Temmuz 2021 10:54