Şuanda 23 konuk çevrimiçi
BugünBugün2337
DünDün1137
Bu haftaBu hafta6057
Bu ayBu ay27059
ToplamToplam10189113
Her alanda büyük olmaya çalışmak! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 08 Eylül 2021 06:36


2000 yılında yayınlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabının (internette bulunuyor bkz. www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com )son sayfalarında “Türkiye’nin uzun on yılı” adı verilen 1990’lı yılları inceledikten sonra “kifayetsiz muhteris” teriminin ülkenin davranış tarzına uygun düştüğünü açıklamıştım.

20 yıldan beri bu konuda önemli değişme olmamış…

Kifayetsiz muhterisliğin çeşitleri bulunmakla birlikte temel özelliği “başarıda sürekli olamamak”tır.

Büyük hırs vardır ama buna uygun çap yoktur. Bu durumda kazanılan her başarı aşırı abartılır, bir alandaki başarısızlık ilgisiz bir alandaki başarıyla kapatılmaya çalışılır.

Yıllar önce Türk milli takımı şimdi hatırlamadığım bir Avrupa takımı karşısında galibiyet alınca bir gazete “Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmaya layık olduğunu gösterdi” başlığını atmıştı.

Dün Hollanda karşısında galibiyet alınsaydı (zor ama futbolda imkansız yoktur ama düşük ihtimal vardır) bu kez “AB üyesi olmaya hak kazanacaktık”.

Bir alandaki başarıyı geçici bile olsa- ilgisi bulunmayan alanlara genelleştirmek, her alanda büyük olmaya çalışmanın kaçınılmaz sonucudur.

Politik demeçlere bakınız: filanca konuda dünya üçüncüsüyüz, dünyada benzerimiz yok, aşılamada dünyada ön sıralardayız ve hatta Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’nin Covid-19 konusundaki önlemlerinden övgüyle söz etmiş…

Ardından her gün virüs nedeniyle yaklaşık 250 ölüm…

“Çok sayıda insan aşılandı,” diye övünülürken, Çin aşısı Sinovac’ın etkisiz olduğunun ortaya çıkması…

Almanya bu aşıdan iki kere olanların bile ülkeye girmesine izin vermiyor…

İranlı bir kadının iki kere aşı olmuş annesinin Almanya’ya girmesine izin verilmemesi üzerine açtığı dava Berlin İdare Mahkemesi tarafından reddedildi. Ülkede Paul Ehrlich, Robert Koch gibi enstitüler bulunuyor ve bunların kabul ettiği dört aşı çeşidinden başkası dikkate alınmıyor. BionTech dışındakiler Türkiye’de bulunmuyor.

Bu enstitüler “devlet başkanı böyle dedi,” diye tutum değiştirmez ya da aşı politikasını dış politikanın gereklerine uydurmak da söz konusu olmaz. Bu enstitüler yıllardan beri süren güvenilirliklerini de “bilimsel araştırma sonucunu savunmak” tutumlarına borçludurlar.

Sanmayın ki bu tutum toplumun geneli tarafından benimseniyor…

Benimsemeyenler bulunmakla birlikte oran azdır.

Başarı, süreklilik gerektirir. Her ülke şu veya bu konuda kısa süreli başarı kazanabilir. Bu başarı aşırı abartıldığı zaman kötü düşüş gecikmeden gelecektir. Bu kez başka alandaki başarıya sarınılır.

Son yirmi yılda diyelim Türkiye’nin sürekli başarılı olduğu iki alan bulunmaktadır denilebilir.

İlki, ülke dışındaki yaygın inşaat faaliyetidir. Dünyanın en büyük 250 müteahhitlik firmasının yaklaşık beşte biri Türkiye’dendir. (Bkz. Küresel İç Savaş ve Türkiye) Bu inşaat firmaları Tanzanya’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir alanda faaliyet göstermektedir. İçerdeki “boş gördüğün yere beton dökmek” anlayışı başka ülkelerde uygulanamıyor. Bu firmalar sadece ev yapımında değil, yol ve demiryolu yapımında da faaliyette bulunmaktadır. Mesela 2017’de dış müteahhitlik firmalarınca üstlenilen projelerin en büyüğü Tanzanya’da gerçekleşmiştir (demiryolu projesi).

İkinci alan, silah üretimi ve silah ihracatıdır. Bu alan palavrayı hiç kaldırmayan bir alandır. Filanca ülkeye sattığınız bir silah çeşidinin o ülkenin girdiği bir savaşta yetersiz olduğu ortaya çıkarsa piyasa değeriniz geriler.

Silahlı insansız hava aracı üretiminde ve bunların savaşta kullanılmasında Türkiye’nin özellikle iyi olduğu genel olarak kabul ediliyor. Böyle olmasaydı ne Ukrayna ve ne de Polonya bu silahtan satın almak istemezdi. (Azerbaycan-Ermenistan savaşındaki performansa bakılmaktadır.)

Silah üretimi sert rekabetin ve sürekli yenilenmenin bulunduğu bir alandır. Hiçbir silah modeli kalıcı değildir; sürekli yenileri üretilir, eskilerinin değeri düşer. Bu piyasada kalıcı olmak özellikle zordur.

Yetmiyor ve yetmiyor…

Türkiye’nin önemli bir bölgesel güç olduğu açıktır ama ülke küresel düzeyde önemli güç olmaya çalışıyor ve bu amaçla da düşünülebilecek her alanda ön planda olmaya çalışıyor.

Türkiye televizyon filmleri ihracatında açık arayla da olsa Hollywood’dan sonra ikinci durumdadır. Bu filmlerin en büyük alıcıları Balkan ve Güney Amerika ülkeleridir (daha önce Arap ülkeleriydi).

Türkiye Venezüella’dan Afganistan’a kadar boşluk gördüğü her alana giriyor. Bu anlamda global player sayılabilir ama etkinliği yüksek değildir.

 

Dünya beşten büyüktür videosunda da belirttiğim gibi Güvenlik Konseyi’nin yeni sürekli üyeleri olarak düşünülen beş ülkeden birisinin Türkiye olması önemlidir ama şunu da unutmamak gerekir: beş aday arasında sonuncudur. Daha önce Almanya Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti vardır.