Şuanda 55 konuk çevrimiçi
BugünBugün1761
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7733
Bu ayBu ay41470
ToplamToplam10158025
İlerici neo liberalizm PDF Yazdır e-Posta


Kavramın açıklanmasına geçmeden önce ön bilgi vereyim.

Solda değişik dillerdeki yayınların izlenmesi gerekiyor. Bu yayınlar esas olarak İngilizce, Almanca, Fransızca olmakla birlikte son yıllarda buna İspanyolcanın da eklenmesi gerekir.

İlk iki dili bilmek durumu epeyce idare ediyor denilebilir çünkü Fransızcada yayınlanan her önemli kitap kısa sürede Almancaya çevriliyor, ek olarak da Alman sol bilim insanları içinde İspanyolca bilenler az değildir ve bu nedenle de Güney Amerika’yı konu alan makaleler yayınlanmaktadır.

Almancada solun iki önemli yayın organı Prokla ile Argument ise, İngilizcede New Left Review’dur. Başka yayın organları da bulunmakla birlikte tamamını izleyecek ne param ne de zamanım bulunuyor. Önde gelenleri bu saydıklarımdır.

Buna rağmen çağdaş kapitalizm ve sol alternatifleri konusunda önemli görüşleri olan bir yazarı –Nancy Fraser- geç tanıdım. Muhtemelen İngilizcede bir veya birkaç makalesini okumuşumdur ama adı aklımda kalmamış, daha doğrusu yeterince önem vermemişim.

Rahel Jaeggi ile birlikte yazdıkları –Almanca- Kapitalizm adlı kitaplarını bitirdim sayılır. İlerici neo liberalizm kavramı da kitabın sonlarında geçiyor.

Sol bilim insanlarını yıllarca meşgul eden soru şuydu: neo liberalizm ideolojik hegemonyasını çok hızlı kurdu, çok sayıda insan tarafından hızla benimsendi. Ekonomik alanda egemenliğini sağlamasından daha hızlı olarak ideolojik hegemonyasını kuracaktı.

Bu nasıl gerçekleşti?

Marksizmin bilinen altyapı-üstyapı ayrımı içinde bunu anlayamazsınız doğal olarak…

Neo liberalizmin teorik olarak önde gelen temsilcisi Gustav Hayek’tir. Diğerleri –mesela Milton Friedman- sonra gelir. Hayek ve kurmuş olduğu Mon Pelerin Society sosyal demokrat iktidarların bulunduğu Keynesçi kapitalizm döneminde bile bu anlayışı eleştiriyordu. Thatcher’in “kişi ve yakınları dışında toplum yoktur” görüşü gerçekte Hayek’e aittir.

Neo liberalizmin teorik temellerinin çok erken atılmış olması bu anlayışın ideolojik hegemonyasının hızla gerçekleşmesini açıklamaz.

Fraser’in “ilerici neo liberalizm” belirlemesi bu gerçekleşmeyi iyi açıklıyor.

Neo liberalizm başlangıçta ilerici gibi görünerek işçiler ve emekçiler arasında bile hızla yandaş kazanacaktı.

Orta üst gelir grubuna ait feminizmi destekledi ve iyi eğitim görmüş kadınların firmalarda ve devlet kademelerinde daha fazla yer alması gerektiğini savundu. Bunu da genel kadın hakları savunuculuğu olarak gösterdi.

Göçmenlerin haklarını savundu. İyi eğitim görmüş küçük bir grup göçmenin firmalarda ve devlet kademelerinde yer almasını sağladı ve bunu da genel ırkçılık karşıtı bir politika olarak gösterdi.

LGBT’nin haklarını, insanların cinsel kimliklerini özgürce belirleme hakkını savundu ve bunların küçük bir kesiminin öne çıkmasını sağladı.

Kadınların, göçmenlerin ve LGBT bireylerinin büyük kesimi için durum pek değişmedi denilebilir ama olsun değişen vardı ve bu da özgürlüklerin genişlemesi, hakların tanınması olarak sunuldu.

Değişik ülkelerdeki solun bir bölümü de –tamamı Marksistlerden oluşmaktadır- bu kampanyaya katılacak, katkısını sunacaktı.

Solun diğer kesimi ise “kapitalistler yapıyorsa karşı çıkarız” çerçevesinin ilerisine geçemedi ve etkin karşı kampanyalar örgütleyemedi.

Mesela kadınların konumlarının iyileşmesine evet ama bu iyileşme kadınların yüzde 90’dan fazlası için bir şey ifade etmiyor. Küçük bir kadın grubu için fırsat eşitliği ve yükselme imkanları bulunurken diğerlerinin durumu aynı kalıyor hatta neo liberal ekonomide daha da kötüleşiyor.

Aynısı göçmenler ve LGBT için de söylenebilir.

Bu yazdıklarımdan hareketle Fraser’in neo liberalizmi ilerici gördüğü sonucunu çıkarmayın. Kadın klasik marksizmi eleştiren bir marksist olarak görüyor kendini…

Fraser’in bu belirlemesini Türkiye’ye uygulayacak olursak…

Solun küçümsenemeyecek bir bölümü AKP’nin ideolojik hegemonyasının gerçekleşmesine katkıda bulundu.

Batıda Hıristiyan demokrat varsa, bizde Müslüman demokrat neden olmasın diyerek Dilipak’ı bu yönden öne çıkaranlarla başlayabilirsiniz…

Ardından Avrupa Birliği üyeliği gelir…

Solun bir kesimi bu konuda AKP’ye açıkça destek olacaktı… Üstüne üstelik bunu da Avrupa Birliği’ni bilmeden yapacaktı. Sanıyorlardı ki AB sadece insan haklarını konu alan Kopenhag Kriterleri’dir, neo liberalizmi temel alan Maastricht Kriterleri başka bir yere aittir. Bunu Avrupa Birliği ve Türkiye – Soldan Bir Bakış (1998) kitabında anlatmıştım. Bu kitap www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulunabilir.

Başörtüsüne özgürlük anlayışı solun değişik kesimlerinden eleştirisiz destek görecekti.

Herkes istediği gibi giyinsin ama buna kendisi karar verebilecek yaşa -16 yaş- ulaştıktan sonra yapsın. Desteğini bu sınırlandırma çerçevesinde sunanlar fazla değildi.

Arkasından “yetmez ama evet” gelecekti.

Barış süreci konusu da eklenebilir ama ek ve farklı bileşenleri vardır.

Neo liberalizm dünya genelinde olduğu gibi bizde de oldukça yıprandı ama hegemonyasını hızla nasıl gerçekleştirdi sorusunun cevaplandırılması önemlidir.

Ne diyeyim, hala filanca tekelin yönetim kurulunun yarısı kadınlardan oluşunca kadın hakları bağlamında sevinen solcu tipler az değildir.

Önceki yazılardan birisinde sözünü etmiştim; yönetimlerinde kadınların ve LGBT bireylerinin de yer aldığı tekellerin kazançlarında belirgin yükselme gözleniyor.

Bu insanlar kazancın artırılması konusunda farklı düşünebiliyorlar, yeni yollar buluyorlar.

Bu gelişmeyi topluma özgürlüğün genişlemesi, kadınların ve LGBT bireylerinin değerinin anlaşılması olarak sunabilir ve soldan da küçümsenmeyecek destek bulabilirsiniz.

Eskisine göre azaldı ama hala var…

Bir bölüm insan hatasını anladı ve dönüş yaptı.

Bu iyi bir şeydir ama o hegemonyanın kurulması mekanizmasının iyi anlaşılması gerekir.

Ve sanmayın ki kapitalizmin yeni bir versiyonunun solu yedekleyebilmesi bize özgüdür.

Durum bundan ibarettir.