Şuanda 105 konuk çevrimiçi
BugünBugün1647
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7619
Bu ayBu ay41356
ToplamToplam10157911
İlyas Aydın konusu... PDF Yazdır e-Posta


1975-1980 döneminde sosyalist solun önemli özelliklerinden bir tanesi sol içi şiddettir. Değişik örgütler arasındaki silahlı çatışmalarda çok kişi hayatını kaybetmiş, ek olarak örgüt içi infazlar yapılmıştır. Aradan yıllar geçtikten sonra bazıları bu infazları hala savunur, bazıları susmayı tercih eder.

Konuyla ilgili yazdığım kitabı www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz. Burada olayları tek tek incelemek yerine –mümkün değil- genel nedenler ve sol içi şiddetin nasıl azaltılabileceği konusu üzerinde durdum. Kitabın temel tezi şudur: her sol içinden çıktığı toplumun özelliklerini yansıtır. Bir şiddet toplumundan doğan solun bundan azade olması mümkün değildir. Dolayısıyla sol içi şiddet tümüyle ortadan kaldırılamaz ancak azaltılabilmesi mümkündür ve yapılmalıdır. Şiddete –tehdit dahil- karşı ortak tavır ve teşhir önemlidir ve son yıllarda tehdit temelindeki birkaç olayda etkili olduğu da görülmüştür.

Bu konuda daha alınması gereken epeyce yol bulunuyor.

Sol içi şiddetin yaygın olduğu 1970’li yıllarda İlyas Aydın konusunun aralıklarla neden gündeme getirildiğini anlamak zordur. Haksız infaz olduğu iddia ediliyorsa, bunun gibi çok sayıda örnek vardır.

İlyas Aydın konusu Mahir Çayan ve Teslim Töre ile ilgili olduğu için aralıklarla gündeme getiriliyor olsa gerektir.

İlyas Aydın’ı tanımam, hiç ilişkim olmadı.

Kızıldere’den sonraki aylarda ODTÜ’de THKP-C taraftarlarını bir araya toplamaya çalışan bir grupken, “İlyas Aydın hepinizi Malatya dağlarında bekliyor” haberini almıştık. Üzerinde durmadık. Sonradan öğrendiğim kadarıyla bu sıralar gerçekten Malatya’da imiş. Bu haberi kendisi mi gönderdi, adını kullanan başkaları mı iletti, bilmiyorum.

İlyas Aydın konusunda bence Orhan Savaşçı’nın Anılar kitabında yazdığı belirleyicidir. İkisi de subay ve THKP-C içinde bulunuyorlar.

“İlyas Aydın’ın ajan olduğu konusunda güçlü şüpheler vardı” diyor Orhan Savaşçı. Güçlü şüphelerden hareketle mutlaka ajan olduğu sonucuna varılamaz ama durum budur.

Burada, nasıl bir ortamda bu şüpheler vardı, sorusu sorulmalıdır.

Polisle köşe kapmaca oynandığı, sürek avının yaşandığı, operasyonlarda insanların peşpeşe öldürüldüğü bir ortamdı yaşanan. Böyle bir ortamda kişinin yüzde 30 ajan olması ihtimaliyle yüzde 80 ihtimali arasında önemli fark yoktur.

İlyas Aydın ile ilgili olarak adamı tanımadıkları halde kendilerince yaptıkları çıkarsamalarla fikir yürütenler Orhan Savaşçı’nın belirlemesi üzerinde durmazlar.

İlyas Aydın’ı Teslim Töre mi öldürdü yoksa –Şükrü Töre’nin aktardığına göre- Töre’nin mahkemesine gelen MİT raporundaki gibi FKÖ tarafından sorgulanıp mı öldürüldü, bilmiyorum.

Filistin’e hiç gitmedim, Beyrut’a bile gitmedim.

Ocak-Nisan 1981 arasında Suriye’de kaldım, sonraki yıllarda birkaç kere merkez komitesi plenumları ve yarım kalan üçüncü kongre için bu ülkeye gittim; bu kadar.

Filistin konusundaki her çeşit bilgiye ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini belirtmem gerekir.

Filistin’de bulunduklarını ve hatta savaştıklarını söyleyen çok kişi yaşadıklarını değişik kitaplarda anlattı. Savaş sırasında orada bulunduğunu söyleyenlerin bir bölümü de bunların doğru olmadığını bana iletecekti.

“Benden bir şey beklemeyin, iddianızı yazın” demiştim.

Filistin ile ilgili her bilgiye araştırılmadan inanılmamalıdır.

Filistin konusu neredeyse bir yalan fabrikası durumundadır.

Konu hakkında çok şey dinledim ve anlatılanlar başkalarının anlattıklarına benzediği oranda inandırıcı buldum.

 

Orada hiç bulunmadığım için fazlasını yazmam mümkün değildir.