Şuanda 110 konuk çevrimiçi
BugünBugün1095
DünDün1137
Bu haftaBu hafta4815
Bu ayBu ay25817
ToplamToplam10187871
Yeni konular PDF Yazdır e-Posta


Che Guevara konusu iki video sonra bitiyor.

Çin konusunda eskisi kadar yoğun olmasa bile okumayı sürdürüyorum.

Bu arada üç yeni konu çıktı.

Bunlardan birisi daha önce de vardı ve üzerinde yoğunlaşmaya karar vermiştim ama yapamamıştım: sürgünlük konusu.

On yılı geride bırakan Avrupa Sürgünler Meclisi Yürütme Kurulu üyesiyim. Dört sayıdır dergi çıkarıyoruz ve iyi de oluyor. Dergiye mümkün olduğu oranda sürgünlüğü konu alan yazıların dışındakilerin gönderilmemesini istiyoruz. Her zaman olmuyor. Yazan insanlar yıllardır buradalar ama kendilerinin ve çevrelerinin konumları hakkında kafa yormamışlar. Yavaştan alışıyorlar denilebilir. Bu çok büyük bir konudur ve tek kişinin altından kalkması mümkün değildir.

Bazı arkadaşlar hala ne yazık ki Türkiye’deki bazı tiplerin ne düşündüklerini sorun yapıyorlar. Ne gerek var? Sen üret, yap, isteyen istediğini düşünsün.

Bazı insanlar gevezelikten başka şey yapamazlar. Bırak yapsınlar…

Ülke dışındakinin Türkiye’de bulunana ihtiyacı diyelim yirmi yıl öncesine göre belirgin oranda azaldı. Tersine onların bize olan ihtiyacı arttı. Bunun bir nedeni Avrupa ülkelerine çok sayıda insanın gelmesi ve halen de geliyor olması ise, diğer nedeni de gelişen iletişim imkanlarıdır.

Gelip gidenler de az değil ve bunlardan öğrendiğim kadarıyla Facebook militanlığı yapan çok sayıda kişiyi herhangi bir yürüyüş ya da toplantıda görmek mümkün değildir.

Bunu yıllardan beri duyuyorum ve her gelen de ekleme yapıyor.

Tekrar edeyim: çalışın, üretin ve kimin ne düşündüğüne aldırmayın…

Kalite her yerde yolunu açar, bazen geç olur ama açar.

Sürgünlük konusuyla ilgili okunması gereken büyük bir külliyat bulunuyor.

Türkiye üniversitelerinde bu konuda araştırmalar yapılmaya başlandı ama o kadar gerideler ki, yakın zamanda olumlu gelişme beklemek çok zor.

Bazı sürgünlere yaptıkları araştırma gereği soru formları gönderiyorlar. Sorudan hareketle soranın bilgi düzeyini anlayabilirsiniz. Çok geriler.

Mesela, “ülkeden nasıl çıktınız?” diye soruyorlar. Aradan geçmiş 20-30 yıl, nasıl çıkıldığının önemi mi kalmış?

Bu insanlar 20-30 yılda hangi yönde değişmişler; asıl araştırılması gereken budur.

Bu konuda da geri örneklere saplanıp kalıyorlar. 20-30 yılda yaşadığı ülkenin dilinde gazete okuyabilecek düzeye bile gelmemiş insanlara takılıyorlar. Bunlar maalesef sayıca az değiller.

Neyse bunları geçelim, bu konuya daha yoğun çalışacağım.

İkincisi, değişen devlet teorisidir. Bu bağlamda “rantiye devlet” incelemesidir.

Petrol ya da doğal kaynak zengini bu devletler neden başka alanlarda kendilerini geliştiremezler? Bu devletlerde alan değiştirmek neden zordur?

Venezüella bağlamında merak ettiğim bir konuydu. Petrol zengini Arap ülkelerini ve petrol dışında hammadde zengini bazı Afrika ve Latin Amerika ülkelerini de sayabilirsiniz.

Venezüella halkçı yönetime sahip, petrol zengini bir ülke ama ekonomisi kötüdür. Bu kötülüğü sadece ABD’nin kısıtlamalarına bağlamak da doğru değildir.

Okuyalım bakalım…

Bir başka konu daha önce göz attığım ama okumadığım bir kitapta bulunuyor: Türkçesiyle 1917-1941 arasında Sovyet yazı politikası. Buna alfabe politikası da diyebilirsiniz.

Azerbaycan’da önce Arap harfleri kullanılıyor, ardından Latin alfabesine geçiliyor ve daha sonra SSCB’nin gösterdiği gelişmeyi daha iyi yansıttığına inanılan Kiril alfabesine geçiliyor. Bu süreci daha ayrıntılı öğrenmek istiyorum.

SSCB’de teoride ne denirse densin pratikte resmi dil Rusçadır. Diğer diller yasak değil ama değişik önlemlerle geriye itiliyorlar.

Bir konuşmasında Putin geçmişteki bu uygulamayı savunmuş ve bugün de geçerli olması gerektiğini söylemişti. Putin’e göre halen büyük bir ülke olan ve değişik halklardan oluşan Rusya Federasyonu’nun birliğinin çimentosu Rusçadır.

Putin, “Rusça yazmasaydı Aytmatov’u kim tanırdı?” derken haklıdır.

Kırgız Türkçesini kim okuyacaktı?

1991 sonrasında ayrı devletler olan Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve diğerleri kendi dil ve alfabelerine döndüler. Bu ülkelerde Rusça da yaygın olarak kullanılıyor.

Ukrayna savaşla birlikte okullardaki Rusça derslerini kaldırdı.

SSCB’deki alfabe politikasını, tek dilin gerekçelerini ve uygulamaya nasıl sokulduğunu merak ettim.

Kalın bir kitap olarak basılmış doktora tezi…

 

Yazarı iyi araştırma yapmış doğrusu…