Şuanda 12 konuk çevrimiçi
BugünBugün251
DünDün1521
Bu haftaBu hafta12387
Bu ayBu ay45086
ToplamToplam10207140
Neredeyse 50 yıl olmuş... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 28 Mart 2023 20:47


İki yıl sonra “50 Yıl Sonra TDAS”ı yazmam gerekiyor. 1975-2025, 50 yıl…

40 Yıl Sonra TDAS’ı yazdığıma göre bunu neden yazamayayım ama sorun bu değildir.

İstiyorum ki, sadece istek şimdilik, 50 Yıl Sonra TDAS, ilk TDAS gibi olsun.

İlki iki bölümdü. İlk bölümde dönemin genel emperyalizm analizi vardı ve kitabın hala okunmaya değer olan bölümü de özellikle burasıdır.

İkinci bölümde ise zamanın Latin Amerika ülkelerindeki gerilla savaşlarının ülkeler temelinde genel incelemesi yapılmıştı.

50 Yıl Sonra TDAS’ın ilk bölümü yine emperyalizm analizi olur ama çağdaş emperyalizm analizi 50 yıl öncesinden çok daha boyutlu olmak zorundadır.

1991’den sonra yıllarca tek boyutlu dünyada (ABD) yaşandı, son on yılda diyelim artan oranda iki boyutlu dünya şekillendi. 1975’te de ABD ve SSCB temelinde –ve müttefikleri- şekillenen iki boyutlu dünya vardı ama şimdiki iki boyutluluk farklıdır.

Rusya Federasyonu SSCB kadar belirleyici değildir, keza ABD de aynı durumdadır. Ek olarak alt emperyalist ülkeler vardır. Çin’in apayrı bir konumu vardır.

Eski katı iki kutupluluğun dağılması değişik yörelerdeki bölgesel güçlere yayılmacılık ve değişik yönlerden gelişmenin yanı sıra, ABD ile Rusya arasında oynayabilmek imkanı sundu.

Bunu iyi değerlendiren ülkelerden birisi Türkiye’dir.

İkinci bölümde ise bu kez değişik ülkelerde yükselen sosyalist hareketler incelenmelidir ama en azından şimdilik bu konuda umutlu bir gelişme görülmüyor.

Sosyalistler, kendilerini marksist görsünler ya da görmesinler, 1991 sonrasından beri halen savunma konumundan çıkamamış durumdadırlar. Kapitalizme yönelik sürekli saldırılar oluyor ama gelişemiyorlar.

Bu şu anlama da geliyor: Adorno’nun 1960’lı yıllarda belirttiği gibi; dünyayı değiştiremiyorsak, bu onu yeterince anlamadığımızı gösterir. Karşımızdaki esas sorun dünyayı değiştirmekten önce onu yeterince anlamaktır.

Yüz yıl kadar önce yapılmış marksist-leninist belirlemeler temelinde dünyayı değiştirmeye kalkanlar, büyük çaba harcıyorlar ama sürekli duvara tosluyorlar. Anlamadıklarını değiştiremiyorlar. Sadece bizde değil dünya genelinde de sosyalistler, sosyalist sistemin çözülmesini yeterince analiz edebilmiş durumda değildirler.

Çin tarihinin incelenmesi burada daha da büyük önem kazanıyor.

20. yüzyılda komünistler kapitalizmi geriletmekte büyük başarı kazandılar. Dünyanın alan olarak üçte biri sosyalist oldu, nüfus olarak bu oran daha da fazladır.

Ne var ki, yıktıkları düzenin yerine ona alternatif olacak süreklilikte yeni bir düzen kuramadılar. Bu konuda açık başarısızlıkları bulunuyor.

Bu aynı zamanda marksist sosyalizm teorisinin başarısızlığıdır çünkü dünya devrimi olmadığı için hayata geçen marksist sosyalizm değildi ama teorik belirlemelerin önemli bölümü Marx zamanındaki eski belirlemelerden alınıyordu.

2005 yılında yayınlanan 1989 Berlin Duvarı kitabının son cümleleri arasında marksist olmayan bir sosyalizmin gerekliliği bu nedenle belirtilmişti.

Çin bunu başarmaya çalışıyor. Vietnam ve Küba da eklenmelidir.

Hayata geçirdiklerinin marksist sosyalizmle ilgisi zayıftır, 20 yüzyıl sosyalizminkinden daha da zayıftır.

Ne önemi var?

Önemli olan şudur: dünya kapitalizmine alternatif ve yaşayabilen bir düzen kurabilecek misiniz?

Yapamıyorsanız istediğiniz kadar teoriye bağlı olabilirsiniz, sakıncası bulunmuyor çünkü nasılsa yapamayacaksınız.

Çin Komünist Partisi’nin “Ne Marx-Engels, ne Lenin, ne de Stalin yarı sömürge tarihten gelen bir ülkede sosyalizmin nasıl kurulabileceğini anlatmamıştır, bunun yolunu kendimiz bulmalıyız” belirlemesi, “yapabilecek miyiz?” sorusuna cevap çabasıdır.

Bu bağlamda Mao’nun fiyaskoyla sonuçlanan İleriye Doğru Büyük Atılım ve Kültür Devrimi uygulamalarını “sosyalizmde yeni yollar deneme” bağlamında da görmek gerekir.

ÇKP buradan ders alarak yavaş uygulamaya yöneldi. Önce sınırlı alanda dene, eksikleri gör ve düzelt, buradan daha geniş uygulamaya geç…

Bütün bunları birleştirip yazmak mümkün müdür?

Değildir!

Çin için ayrı bir kitap olacak, burası açık ve kitabın ağırlık noktasını da “yaşayabilir bir sosyalizm kurmak için neler yapılıyor?” sorusu oluşturacak…

Komünistler 20. yüzyılın büyük başarılar da kazanan ama başarısızlıkta sona eren sosyalizm deneyiminin ardından, alternatif ve yaşayabilen bir toplum kurmayı nasıl başarmaya çalışıyorlar?

Bunun cevabını Marx-Engels-Lenin-Stalin’de bulamazsınız.

Onların saptamalarını öğrenmek gerekir, burası açık ama büyük oranda benzerini tekrarlayamazsınız.

Onlardan sürekli alıntılar yaparak ancak gevezelik yapılır ve bunu yapanlar da az değildir.

Onları kendi hallerine bırakmak gerekir.

Çin-Vietnam-Küba…

Bu üç ülkedeki uygulamaların dikkatle izlenmesi gerekir.

Pazar sosyalizmi belirlemesi açıklayıcı olmakla birlikte fazla geneldir ve ülkeye göre önemli değişiklikler gösterebilir.

Çin ile ilgili kitap yazılır, sonra bizde hemen hiç bilinmeyen Vietnam’a geçilir, Küba’yı bir oranda yazmıştım ve genişletilebilir…

Bu üç ülkedeki gelişmeyi yakından izlemeden dünya çapında kapitalizme karşı mücadele incelenemez.

Bu kadar geniş bir kapsam nasıl birbiriyle ilgili parçalara bölünür, şu anda tam bilemiyorum.