Şuanda 19 konuk çevrimiçi
BugünBugün533
DünDün2214
Bu haftaBu hafta9268
Bu ayBu ay30270
ToplamToplam10192324
NATO genişlerken bizdeki bazı "sosyalistler" PDF Yazdır e-Posta


 

 

Finlandiya resmen NATO üyesi oldu. TBMM’de bu üyelik görüşülürken beklenildiği gibi AKP-MHP-CHP kabul oyu verdi, HDP oylamaya katılmadı.

Bazı görüş sahipleri HDP’nin bu tutumunu garip buldular, gerçekte hiç de garip değildi.

HDP, ABD karşıtı olabilecek bir görüş belirtemez, ABD’yi övemeyeceği için de sessiz kalır.

Neden böyle yapar?

Çünkü yakın gönül bağlarının bulunduğu YPG, Suriye’de ABD sayesinde yaşamaktadır.

ABD’yi kızdıracak ya da en azından kıracak bir davranış sergilenirse, Trump’ın son yıllarında yaptığı gibi çekilme kararı alınabilir.

ABD çekilirse ya da Türkiye’ye operasyon izni verirse YPG orada üç aydan fazla yaşayamaz.

HDP’nin anti emperyalizminin sınırı buraya kadardır: ABD orada kalmalıdır ki Rojava’da “devrim” olduğu iddia edilen süreç ilerlesin…

Rojava kurulurken –iddiaya göre- oradaki işleyiş Ortadoğu halklarına örnek olacaktı ama beklenildiği gibi olmadı, kimse örnek almadı. Bundan sonra da almaz.

Nasıl cihatçılar Türkiye’nin bir çeşit paralı askeri durumundaysa, ABD-YPG ilişkisi için de benzeri söylenebilir. Bir örgüte silah veriyorsanız, askeri eğitim yaptırıyorsanız ve gerektiğinde koruyorsanız; bu ilişkinin adı bellidir. Mutlaka Dolar da verilmesi gerekmez. Bilmiyoruz belki veriliyordur ama verilip verilmemesi durumu değiştirmez.

Denilebilir ki, YPG’nin başka çaresi mi var?

Evet, başka çaresi bulunmuyor.

Bir dönem koruyucu olarak Rusya’ya güvendiler ama tutmadı, yerini ABD aldı.

Normal olmayan, herkesin gözü önündeki durumu başka türlü göstermeye çalışmaktır.

Tıpkı Kobane örneğindeki gibi…

ABD bombardımanı olmasaydı İslam Devleti Kobane’ye girmişti.

YPG iyi direndi ama gücü yetmedi. İD, Kobane’ye girmek üzereyken ABD bombardımanı sonucu çekilmek zorunda kaldı.

Gerçek budur!

Başka çaremiz yoktu, açıklaması yapabilirsiniz ama “ABD desteğinde gelişen devrim” gibi garip tutumlara girmeyin.

HDP’nin NATO’nun genişlemesi konusundaki tutumundan hareketle geçtiğimiz günlerde Gültan Kışanak’ın açıklamasına geçebiliriz.

Kışanak, bir sosyalist olarak konuştu.

Anlaşılması gereken şudur: her halktan sosyalist çıkar, doğal olarak Kürtlerden de çıkacaktır.

Ne var ki, aynı kelime, sosyalizm dışında ortaklığımız zayıftır.

Sizin sosyalizminiz çok sayıda Türk sosyalistinkinden başkadır.

Burada sosyalistler arasındaki doğal görüş ayrılıklarından söz etmiyorum, buradaki ayrılık oldukça derindir.

İki büyük derinlik belirtilebilir.

Birincisi; Kışanak ve aynı anlayışı paylaşanların sosyalizm anlayışında burjuvazi de bulunmaktadır. Onlar “ulusların kaderlerini tayin hakkı” anlayışı çerçevesinde burjuvazinin de hakkını savunmaktadırlar.

Bizim için, aramızdaki görüş ayrılıkları ne olursa olsun, burjuvazinin hakkını savunmak düşünülemez.

Kürt burjuvazisi, Türk burjuvazisinden ayrı düşünülemez.

Benzer anlayışı Irak’ta da görüyoruz.

Barzani Irak’ta gerçekleşmesi için çalışılan devrimin hedefleri arasında mıdır; değildir.

Neden, çünkü Kürttür ve geçmişte Kürtlerin ayrı devlet kurması için çalışmıştır.

Bir sosyalist için Barzani’nin ön plandaki özelliği büyük burjuva olması ve yıllardan beri Türkiye ile yakın işbirliğidir.

HDP için böyle değildir.

Biz “halkların kendi kaderini tayin hakkı” yanlısıyız.

Lenin’in işinize gelen yapıtından alıntı yapmakla yetinmeyin, 1917 devrimi sonrasında Bolşeviklerin ulusların kaderini tayin hakkını, halkların kaderini tayin hakkına nasıl çevirdiklerini bir zahmet okuyuverin.

E.H.Carr’ın Türkçede de yayınlanan Bolşevik Devrimi adlı kitabının birinci cildinde konu anlatılmaktadır.

Neden böyle yaptılar?

Çünkü eskiden Çarlık sömürgesi olan halkların burjuvaları zamanın önde gelen emperyalist gücü İngiltere’nin de desteğinde bağımsız devletler kurmak istiyorlardı. Bu gelişme devrime zararlıydı ve engellendi. O ülkelerin halkları da –halkın içinde burjuvazi yoktur- Bolşevikleri tutacaklardı.

İkincisi; HDP’nin anti emperyalizmi sınırlıdır. Suriye Kürtlerini Türkiye ve Suriye’nin saldırısından koruyan ABD’yi kızdırmak istemezler. Bu bağlamda sizlerin 1968’i anmanız yersizdir çünkü eksiği hatası ne olursa olsun 1968’in temel özelliği anti ABD’ciliktir.

ABD’ye karşı olunmadan anti emperyalist olunamaz.

Bu nedenle sosyalizm ortak kelimesini kullanmak dışında içerik olarak ortaklığımız zayıftır.

Siz de sosyalistsiniz, biz de sosyalistiz, denilemez.

Belirttiğim gibi kelime ortak ama o kelimenin içeriğinde büyük farklılıklar bulunmaktadır.

Bu farklılıklar sosyalistler arasındaki olağan görüş ayrılıklarından oldukça fazladır.