Engin Erkiner
Ukrayna savaşında dönüm noktası (284) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
Bugün | 2869 | |
Dün | 3412 | |
Bu hafta | 25467 | |
Bu ay | 51105 | |
Toplam | 10761905 |
Konuk Yazılar
İrfan Dayıoğlu - Seçme Yazılar | |
Bütün Yazılar |
Ağustos ayı |
Engin Erkiner tarafından yazıldı |
Perşembe, 01 Ağustos 2024 19:50 |
Bu ay özellikle okuyacağım; edebiyat ve felsefe… Yazı yazmak istemiyorum; arada bir olabilir ama sonuçta istemiyorum. Bugün Türkçedeki bütün Faulkner kitapları geldi. Rezalete bakın ki daha Virginia Woolf’u okuyabildiğimi söyleyemem. Felsefe deyince özellikle bilim felsefesi ve biraz da politika felsefesi kitapları duruyor, onları okuyacağım. Moris Schlick gibi yazarlar buldum. Görelilik kuramı üzerine açıklayıcı yazılar yazmışlar. Maddenin içinde bulunduğu alanı şekillendirmesi ve bu şekillendirme bağlamında alanın bükülmesi, zamanın sabit olmaması… Maddenin alanını üretmesi çok ilginç bir konudur. Kendime hep şunu sorardım: evren genişliyor, defalarca kanıtlanmış, genişliyor ama nereye genişliyor? Genişlemek için boş yer gerekir; o boş yer nedir? Şunu biliyordum; bu tür konuları kafanızda canlandıramazsınız çünkü herkes gibi sizin de kafanızda canlanabilenler günlük hayatta gördüklerinizdir. Boş yer yok! Madde ve alan birlikte… Madde alanını üretiyor. Newton’da boş alan varken Einstein fiziğinde yok… Anladığım kadarıyla Einstein bu konuda Newton’un çağdaşı Leibniz’den yararlanmış. Konunun değişik felsefi açılımları var. Öğrenilmesi gerekenler arasında Wienerkreis ya da Viyana Okulu da bulunuyor. Lenin bunları eleştirmiş diye öğrenmedik. Lenin hukukçudur, fizikçi değildir. Bunu bilerek konuyla ilgili söyleminde ihtiyatlı davransa bile, fiziğin matematikleşmesinin idealizme kapı açtığını söylemişti. 20. yüzyıl fiziğindeki büyük devrimler bu matematikleşme sayesinde gerçekleşti. Matematikleşme olmasaydı ne özel ve genel görelilik kuramı olurdu ne de parçacık mekaniği… Lenin yaşasaydı her şeyi bildiğini sanıp fizikçilere akıl öğretmeye kalkan marksist filozofların nasıl alay konusu olduklarını görmek zorunda kalırdı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde fiziğin ve yeni oluşan psikanalizin merkezi Almanya ya da Almanca konuşan dünyadır. Einstein, Max Planck, Werner Heisenberg Alman; Erwin Schrödinger Avusturyalı; Freud Avusturyalı, Adler Alman, Jung İsviçreli; Kopenhag Okulu Almanca konuşanlar… Nazizm bu insanları göç etmek zorunda bırakarak Almanya’nın değişik alanlardaki önderliğinin canına okuyor. Daha sayayım mı: Adorno, Horkheimer, Marcuse, Fromm… Bunlar Frankfurt Okulu… Bir de Einstein zamanında görelilik kuramına karşı çıkanların tartışmalarını merak ediyorum. En başta Marksistler karşı çıkıyor ama bunları geçelim; önemli olan teorik fiziği bilenlerin karşı çıkışları ve tartışmalarıdır. Moritz Schlick iyi bir kaynak gibi görünüyor bu konuda, başka isimler de bulunuyor. Konsantre olabilen biriyim ve kafamı oraya buraya dağıtmayı sevmem… Tek eksiğim tek konudan sıkılmamdır, bana iki konu gerekiyor. Merak etmeyin videolar sürecek ve tahmin edeceğiniz gibi birkaç konuşmayı bilim felsefesi ve fizikle ilgili değişik konulara ayıracağım.
|