Şuanda 90 konuk çevrimiçi
BugünBugün3141
DünDün3412
Bu haftaBu hafta25739
Bu ayBu ay51377
ToplamToplam10762177
Ülke dışının önemi... PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 04 Eylül 2024 20:12


Sosyalist harekette “coğrafi haklılık” olarak adlandırılabilecek bir tutum vardır. Türkiye’de yaşayan hemen her konuda kendini ülke dışında yaşayanlara göre daha haklı olarak görür. Değişik konulardaki tartışmalarda sıkışınca hemen bu coğrafi haklılığa sığınır.

Bu anlayış eskisine göre azaldı. Vize alınması biraz kolaylaşırsa ülkede neredeyse insan kalmayacak. Çok kişi gitmek istiyor. Mesela tıp fakültesini kazananların hemen Goethe Enstitüsü’nde Almanca kurslarına da yazıldığını duyuyorum. Fakülteyi bitireceğim ve bu ülkeden gideceğim; bu nedenle şimdiden Almanca öğrenmeye başlamam gerekiyor.

Bu insanları ülke dışındakiler çağırmıyor; onlar gitmek istiyorlar ve ülkedeki sosyalistlerin, demokratların sözlerinden bıkmış durumdadırlar.

Yurtdışı içerdekilere yıllarca başta ekonomik kaynak olmak üzere önemli imkanlar sağladı ama varılan yer burasıdır.

Ülke dışındaki faaliyetin sosyalist harekette önemli yeri bulunması bir tarafa, başka ülkelerde de önemli fonksiyon taşımıştır.

Mesela Çin’deki demokratik devrimin önderi Sun Yat Sen İngilizceyi Çinceden daha iyi konuşan ve özellikle Asya ülkelerindeki Çin diyasporasıyla iyi ilişkileri bulunan, onlardan önemli ekonomik kaynak sağlayan bir kişiydi.

Vietnam Komünist Partisi, Çin Hindi Komünist Partisi adıyla Çin’de kuruldu. Ho Chi Minh ülke dışında yaşayan Vietnamlılar arasında partinin ilk kadrolarını örgütleyecekti.

Bizde ise TKP’nin Bizim Radyo’su bu partinin hem Almanya’da hem de Türkiye’de örgütlenmesine önemli katkı sağladı.

PKK’de hayatını kaybedenlere bakın, Avrupa ülkelerinden gidenler az değildir.

Sosyalist sol ülke dışındaki büyük imkanları yeterince kullanamadı ve bunda içerdeki sosyalistlerin yanlış yönlendirmesi büyük pay taşımaktadır. Hiç durmadan istiyorlardı, o kadar ki ülke dışı çalışması kaynaksız kalıyordu. Bunu sadece ekonomik kaynak olarak düşünmeyin. En başta zaman kalmıyordu. Çok sayıda kadro Türkiye için koşuşturmaktan yaşadığı ülkenin dilini yıllarca öğrenmedi. Kendi ihmalleri de var tabii…

1980’li yılların sonlarından başlayarak ülke dışındaki çalışmanın özerk olması gerektiği kavgasını verdim. Ülke içindekiler ve Avrupa ülkelerindekilerin bir bölümü bana pek kızıyorlardı ama başarılı olduğumuz için pek de ses çıkaramıyorlardı.

Avrupa ülkelerindeki durumu hiç bilmiyorlardı ama her şeye karışmaya kalkıyorlardı.

Avrupa ülkelerinde yaşayan ve sayısı az da olmayan bir bölüm insan ise şöyle bir zihniyete sahipti: her şeyi içeriye gönder ve görevini yapmış olmanın rahatlığıyla kendi hayatını yaşa…

Bunlar geçti artık…

İçerdeki durum ortada; Avrupa ülkelerinde ise tenhalaşmış ve çoğu akraba ilişkileri düzeyinde yürüyen işlevsiz dernekler var.

Özellikle AKP döneminde devletin başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerindeki örgütlenmesi epeyce güçlendi.

Ülke dışındaki sosyalist hareket gerek kendi eksiklikleri ve gerekse de içerdekilerin yönlendirmesiyle sahip olduğu büyük imkanları yeterince değerlendirmekten uzak kaldı.

Belirttiğim gibi, bunlar geçti artık…

Türkiye’den insanlar geliyorlar ve geliyorlar…

Sadece kalifiye elemanlar değil, böyle olmayan insanlar da geliyor.

Çin ve Vietnam sosyalistleri ülke dışındaki kitlenin sağladığı imkanları iyi kullandılar.

Benzer belirleme bizim için yapılamaz…

Ülke dışındakilerde de var ama özellikle ülkede yaşayanlar şartlanmış kafa yapısından kurtulamıyorlar. Mesela sürgün kelimesi yıllarca kabullenilmedi. Avrupa Sürgünler Meclisi olarak bu konuda epey mücadele verdik ama bizim mücadelemizden çok Türkiye’den Avrupa’ya kitlesel akın bu kelimeyi popülerleştirdi. Bir bölümü ülkeyi terk etmek zorunda ya da yıllarca hapse girecektir. Başka bir bölümü ise gitmek istiyor ve gittiği ülkede iltica başvurusunda bulunacaktır.

Kimisi gerçekten sürgün kimisi gönüllü sürgündür.

Farkında mısınız bilmiyorum ama ülkeden giden ve bundan çok daha fazlası olarak gitmeye hazır insanlar sizlerin ne düşündüğünü ciddiye almıyor…

 

12 Eylül’den 44 yıl sonra varılan kötü bir durum…