Engin Erkiner
Ukrayna savaşında dönüm noktası (284) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
Bugün | 3156 | |
Dün | 3412 | |
Bu hafta | 25754 | |
Bu ay | 51392 | |
Toplam | 10762192 |
Konuk Yazılar
İrfan Dayıoğlu - Seçme Yazılar | |
|
|
Bütün Yazılar |
Gökhan Harmandalıoğlu - eleştirel bir bakış |
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı |
Cumartesi, 07 Eylül 2024 08:30 |
Sürgünlükle ilgili incelemelerde görece yeni sayılabilecek bir kavrama rastladım: yaratıcı sürgünlük. Sürgüne gitmek zorunda kalan kişinin geride bıraktığı ülkede yaptıklarıyla yetinmemesi ve kendini yeniden üretebilmesi anlamında kullanılıyor. Yakın tarihimizdeki örnekler arasında böyle kişilerden birisi de Gökhan Harmandalıoğlu’dur. 12 Eylül’den sonra Ankara emniyetinde işkencede efsanevi direniş gösteriyor, hapishanenin ardından 1988’de ülke dışına çıkıyor. 4,5 yıl kadar önce ölümünün ardından yapılan ve korona önlemleri nedeniyle kısa sürmesi gereken toplantıda yaptığım konuşmada Gökhan’ın bu yönüne dikkat çekmiştim: isteseydi 33 yıl boyunca Türkiye’de yaptıklarıyla idare edebilirdi; böyle yapmadı, kendini yeniden üretmeyi seçti. Bu görüşü Sürgün dergisinde yayınlanan değişik yazılarda da ifade ettim. Gökhan ile ilgili değerlendirmelerde değişen bir şey olmadı denilebilirdi. Gökhan denilince akla gelen tek şey işkencedeki direnişidir. Adamın 33 yıllık sürgün hayatında yaptıkları yok sayılmaktadır. Neden böyledir; bunun üzerinde düşünmek gerekir. TDKP’nin kendisini yok sayma, unutturma çabasının etkili olmadığını sanıyorum. Örgüt merkezinden ayrılan kişiye karşı örgütün aldığı tavır normaldir. Benzerini ben de 1982’de yaşamıştım. Hakkınızda söylenenlere aldırmayın; üretin ve başarılı olun. Sonra da o insanların çaresizliğine bakıp içinizden gülün… İki neden sayılabilir: Gökhan’ın sürgünlük performansı bilinmiyor, bilenler de önemsemiyor. Kendi faaliyetiyle ilgili olarak Kavga ve Sevda adlı şiir kitabının arka kapağında yazdıkları var: “Yıllarca Özgür Politika, Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdım. 1994 yılında televizyon ve film serüvenim başladı. Tarih Bilinci, Ütopya programları tarihi ve siyasi belgesellerdi. Sonraki yıllar Mozaik ve Keskesor-Gökkuşağı programlarında yönetmenlik yaptım. Bu programlar kültür-sanat ağırlıklı programlardı. Bir de özel belgesellerim oldu. Bunlar Friedrich Engels, Hikmet Kıvılcımlı, Deniz-Yusuf-İnan, Şirin-Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya, Che Guevara, Rosa Luxemburg belgeselleriydi. Bu çalışmalar aynı zamanda özeleştirim oldu.” Bende birisi şiir diğeri düzyazılardan oluşan iki kitabı bulunuyor. Muhtemelen birkaç kitabı daha vardır. Gökhan değişik alanlarda epeyce iş yapmış. Bu durumda 33 yıllık sürgün hayatını dikkate almamak nereden kaynaklanıyor olabilir? İki neden olabilir: Birincisi, insanlar bilmiyorlar. İkincisi ise, bilenler de önemsemiyorlar. Anladığım kadarıyla Gökhan yaptıklarına sahip çıkmakta titiz davranmamış. Bu nedenle de ürettiklerinin bir bölümü kaybolmuş ya da onları bulmak hiç kolay değildir. Gazetelerdeki yazılarını toplayıp –ya da aralarından seçme yapıp- kitaplaştırabilirdi. Türkiye’de olmuyorsa Almanya’da bastırabilirdi. Keza televizyonda yaptığı programların CD’sini alıp saklayabilirdi. Ben de aynı televizyonda çok sayıda programda yer aldığım için biliyorum; böyle yapanlar vardı. Benim katıldıklarım tartışma programlarıdır, Gökhan’ınkiler daha değişiktir. İlk türün CD’sini saklamak önemli olmayabilir, nitekim hiç CD almadım. İkincisi daha farklıdır. Gökhan çok iş yapmış, üretmiş de üretmiş ve bu özelliğe sahip olan insanların karşılaştığı tehlikeyi dikkate almamış: kendini fazla dağıtmak. Çok üreten insanlar, bu ürettiklerinin küçük de olsa bir bölümünün “kült eser” kapsamına girmesine dikkat etmelidir. Kült eser, üretildiği dönemde fazlasıyla dikkat çeken, kalıcılığı uzun eserlerdir. Üretici insanların ürettiklerinin önemli bölümü bazen kısa bazen daha uzun sürede geri plana düşecek, kaybolacaktır. Kült eser ise yaşaması çok uzun süren eserdir. Bunun için üretim yaparken biraz seçici olmanız ve seçtiğiniz konuda yoğunlaşabilmeniz gerekir. Ben de aynı sorunla birkaç kere karşılaştım. Kişinin ürettiklerinin kitaplaştırılarak veya başka yolla geleceğe kalmasını sağlamak, sürekliliğin yollarından birisidir. Kült eser üretimi ise kolay değildir. Bir yapıtın geleceğinin ne olacağını önceden bilmek mümkün değildir ama kalıcılık konusunda şansınızı artırabilirsiniz. Bir konuda ilk defa üretmek ya da ihtiyaç duyulan ama bir türlü üretilemeyen konuda üretebilmek; kült eser bırakmanın tipik yollarıdır denilebilir. Başka yollar da mutlaka vardır. Bence Gökhan, Engels belgeseli yerine Erdal Eren belgeseline yönelseydi daha iyi olurdu. Böyle bir planı olduğunu öğrendim. Yapmak zor tabii… Klasik anlamda belgesel yapamazsınız. Ailesini, dönem arkadaşlarını bulmanız gerekecektir. Bu da neredeyse mümkün değildir. Ama bir yol olmazsa başka yol denenebilir. 12 Eylül’ün tipik bir uygulaması vardır: çatışmada rütbeli veya er asker ölmüşse, yakalananın bunu yaptığı düşünülür ve kısa yoldan idam edilir. Erdal Eren’in durumu böyledir. Adana’da aynı durumda Serdar Soyergin vardır. Çatışmada bir yüzbaşı ölmüş, merminin Serdar’ın silahından çıkmadığı belli olmasına rağmen kısa sürede idam edilmiştir. İki olay birleştirilip 12 Eylül’ün az bilinen bu yönü belgeselin konusu olabilirdi. Bunun için kişiler hakkında bilgi alınabilecek özel kaynaklar bulunması gerekmiyor. Ben de bilgileri basından ve değişik açıklamalardan öğrendim. Engels hakkında söylenebilecek yeni bir şey bulunmuyor. Türkçede ilk kez böyle bir belgeselin üretilmesi iyidir, burası açık ama insan iyiler arasında da seçme yapabilmelidir. Çok üretmek önemlidir ama bazı ürettiklerinizle çıkış yapabilmelisiniz. Bu nedenle çok üretmeye gereğinden fazla önem vermemek gerekir. Kendini dağıtmamak, zamanını ve enerjisini rasyonel kullanmaya çalışmak, belirli konularda yoğunlaşabilmek önemlidir. Gökhan kült eser üretebilecek çapta birisidir ama anladığım kadarıyla konular arasında kendini fazla dağıtmıştır. Gelecek yıl Gökhan’ın ölümünün 5. yalıdır. Hakkında anma toplantısı düzenlenebilir, birkaç konuşmacı O’nun değişik yönlerini anlatır. Yapıtlarını tanıtan küçük bir sergi de toplantı yerinde açılabilir. Toplantı kayda alınır ve bir şekilde yayınlanır ve böylece daha çok kişiye ulaşılabilir. Adama hakkını vermek gerekir. Gökhan Türkiye’de iken yaptıklarından ibaret değildir.
|