Şuanda 118 konuk çevrimiçi
BugünBugün686
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6658
Bu ayBu ay40395
ToplamToplam10156950
muhabarat ilişkisi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 05 Nisan 2010 20:16


 

1980 yılının sonbaharından ya da 30 yıl önce başlayan Mihrac Ural ile Muhabarat ilişkisinin gerçek boyutlarını daha yakından inceleyelim.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra değişik siyasi hareketlerden çok sayıda kişi Suriye’ye geçmek zorunda kaldı. Bu çok sayıda kişinin özellikle ülkenin güney, doğu ve güneydoğu bölgelerinden olduğunu belirtmek gerek. Bu da normal… Hemen herkes özellikle kendisine en yakın olan ülkeye gitti. Darbe gelmeden önce sahte kimlik konusunda hazırlıklı olanlar sahte pasaportla ülke dışına çıkarak Batı Avrupa ülkelerine gittiler. Bir bölümü Yunanistan’a geçti. Suriye’ye geçmenin kolay olan yanı, sahte kimliğe gerek olmamasıydı. Kaçakçılara para vererek ve yürüyerek sınırı geçiyordunuz. Bazen bu işlem deniz yoluyla da yapılıyordu.

Suriye kimseye kimlik vermiyordu. Ben de orada kaldığım dört ay süresince basit bir Filistin kimliği ile dolaştım. Basit bir kimlikti ve biraz Arapça bilirseniz kendiniz bile yapabilirdiniz.

Suriye kimseye kimlik vermiyordu ama yoğun bir gizli polis kontrolü vardı. Bu da normal… Her ülke, başka ülkeden gelmiş politik kişileri denetim altında tutmaya çalışır. Burada dikkat edilmesi gereken iki nokta bulunuyor:

Birincisi: Suriye’de politik mülteci yoktur. Her kim bu ülkede politik mültecilikten söz ederse yalan söylüyordur. Politik mültecilik, bunun için başvuru yapmanız ve bunun karşılığında da resmi bir belgenin size verilmesi demektir. Mültecilik başvurunuz tanınır veya tanınmaz, ama en azından başvurduğunuza dair devletten bir belge alırsınız ve bu belge de sizin legalitenizi sağlar.

Suriye böyle bir belge vermiyordu. Taşınılan Filistin kimliğinin resmi bir özelliği yoktu. Bir Filistin örgütünün bürosuna gidip oradan da alabilirdiniz. Hiç yoktan iyiydi tabii de başka bir özelliği de yoktu.

İkincisi: Mihrac Ural‘ın bu ülkeye geldikten 5-6 ay sonra vatandaş yapılmasını dikkatinize sunarım. Dünyanın hangi ülkesinde birkaç ayda vatandaş olarak kabul edilirsiniz. Başka ülkelerde bunun en az beş yıllık bekleme süresi vardır. Bazılarında bu süre daha fazladır. Bu kadar kısa sürede vatandaş oluyorsanız, bunun herhalde bir sebebi vardır.

Bitmedi… Mihrac Ural tek başına vatandaş olmadı. Onunla birlikte Ali Sönmez, Müntecep Kesici ve Salih de Suriye vatandaşlığına alındılar.

Vatandaşlık şöyle oluyordu: Cemil Esad nüfus memurunu çağırıyor ve şunları vatandaş yap diyordu. Sizin yapacağınız, kendinize bir “baba” bulmaktı. Bir Suriyeli ile anlaşıyordunuz. Adam, “yıllar önceki evliliğimden bir oğlum olmuştu, sonra izini kaybettim, şimdi onu buldum” diye nüfusa başvuruyor ve sizi “oğlu” olarak gösteriyordu. Siz de bu yeni “babanız” sayesinde Suriye kimliği alıyordunuz.

İsimlere dikkatinizi çekerim: Ali ve Müntecep Araptılar. Ali o dönemde Mihrac’ın emir eri gibiydi. Müntecep’ten ise resmen çekiniyordu Mihrac. Salih ise Arap olmadığı gibi tek kelime Arapça da bilmiyordu. Ama başka bir özelliği vardı: Mihrac ne derse yapan silik ve kişiliksiz bir yapısı vardı.

“Arapça bilmeden Suriye vatandaşı oldun, ama bari Arapça öğren” denilerek Kırdaha’da Malak Fadal’ın verdiği Arapça kurslarının zorunlu öğrencisi oldu. Pek öğrenebildiğini de sanmıyorum.

Suriye kimliği insanlara önemli bir hareket olanağı sağlıyordu.

Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekiyorum:

Suriye vatandaşı olan Müntecep, örgütün Suriye ile yakınlaştırılmasına, Muhabarat ile içli dışlı olunmasına sürekli itiraz etti. Bu nedenle öldürüldü. Öldürüldüğünde Suriye vatandaşıydı. Onu öldüren kişi vatandaş değildi ama Mihrac Ural’ın Muhabarat ile iyi ilişkisi sayesinde kendisine hiçbir şey olmadı.

Düşünün, bir ülkede o ülkenin bir vatandaşını öldürüyorsunuz ve size hiçbir şey yapılmıyor!

12 Eylül 1980 sonrasında yaklaşık 30 bin politik insan değişik ülkelere gitmek zorunda kaldı. Hiçbir örgütün bulunduğu ülkenin gizli servisine angaje olduğunu duymadım. Tek tek kişiler bulundukları ülkenin polisiyle birlikte çalışmış olabilirler. Batı Avrupa ülkelerinde de böyle örnekler biliniyor, ama örgüt olarak polise angaje edileni duymadım.

THKP-C(Acilciler) bu konuda istisna bir örnektir.

Üstüne üstelik Mihrac Ural böyle yapılması gerektiğini savunuyordu da…

Nedeni basit: Suriye örgüte değişik olanaklar sağlıyordu. Mihrac Ural da bu olanaklar vasıtasıyla devrimci harekette öne çıkacağını ve hatta –gülmeyin- “devrimci hareketin önderi olacağını” düşünüyordu.

Muhabarat, Acilciler vasıtasıyla Türkiye devrimci hareketinin içine girmeye de çalıştı. Hem Suriye’de bulunan değişik örgütleri ve devrimcileri denetlemek için hem de onlardan bazı kişileri “kafalamak” için…

Suriye’nin bu gizli polis örgütünün faaliyetinin boyutlarını tam olarak bilmiyorum ama bu konuda pek başarılı olamadığı ortadadır. Çok sayıda örgüt Acilciler’den uzak duruyordu. 1980’li yıllarda artık iyice Muhabaratlaşmış olan Suriye’deki Acilciler’in gizli polise bilgi aktardıkları, onunla birlikte çalıştıkları hemen bütün örgütler tarafından biliniyordu.

Suriye’de bir dönem kalmak zorunda iseniz, Muhabarat ile de şu veya bu oranda ilişkinizin olması zorunludur. Bu ülkede gizli polis güçlü bir örgütlenmeye sahiptir. Ülkede Alevi azınlığın Sünni çoğunluk üzerinde egemenliği vardır ve bunun korunması için de gizli polise çok iş düşer.

Bir şekilde bu polisle ilişki içinde olmak ayrıdır, bu polisin hizmetine girmek başkadır. Bu polisin uzantısı haline gelmek başkadır.

Türkiye devrimci hareketinde bu şekilde başka bir örgüt daha yoktur.

Mihrac Ural, sonraki yıllarda işi büyütmüş ve Muhabarat’ın öncelik Hatay’da olmak üzere özellikle Adana ve çevresinde yaşayan Arap kökenliler arasındaki örgütlenmesini yapmaya da soyunmuştur.

Vermeyince mabut, neylesin Mahmut diye bir söz vardır…

Adamda yetenek yok, fazlasıyla deşifre de oldu ve cebini doldurmanın ötesinde bir şey beceremedi.

Bir de çok sayıda yoldaşın katili oldu…

Seni bekleyen, dönüş yolunu gözleyen çok Mihrac…

Haydi çok özlediğini söylediğin Antakya’ya dön de daha fazla bekletme insanları…

Son Güncelleme: Pazartesi, 05 Nisan 2010 20:22