Şuanda 125 konuk çevrimiçi
BugünBugün1765
DünDün1137
Bu haftaBu hafta5485
Bu ayBu ay26487
ToplamToplam10188541
her örgüt kendi mihrac ural'ını yakalamalı PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Salı, 29 Haziran 2010 23:20


Türkiye  sosyalistleri, 12 eylül Faşist askeri darbesi ile önemli oranda etkisizleştirildi. Yeni bir tespit degil. Herkesin bildigi bir gerçek. Fiziki anlamda ciddi darbeler karşısında, devrimci örgüt ve partilerimizin önemli bir bölümü  dagıldı ve bir daha bellerini dogrultamaz hale geldi.

12 Eylül öncesi sol örgüt ve partilerin merkez organları, örgütsel yapılarını koruyamadıkları gibi, kendi merkezi yapılarını da koruyamadılar. Dönemin özellikleri dikkate alındıgında bu durumun normal oldugunu ve esas olarak kendiligindeci örgütlenmelerin, karşı-devrimci baskı karşısında ciddi bir direniş gösteremeden ağır darbeler karşısında maddi güçlerini ve var olan örgütsel hiyareşilerini dahi koruyamayarak dagılmalarına neden oldu.

Aradan 30 küsür yıl geçmiş olmasına karşın, bugün bile ortada ciddi bir toparlanma olmadıgı gibi,toparlanma egilimlerinin belirtileri de yok.  BSP ( Birleşik Sosyalist Parti) girişiminden bu yana, dönem dönem yeniden başlatılmak istenen ‘ sol’un birliği’ne yönelik  iyi niyetli çabalar, bırkınız kitleleri, solun, eylül öncesi militanlarını bile heyecanlandırmamaktadır. Atılan her adım, girişilen her çaba kısa zamanda başarısızlıkla sonuçlanmakta ve umutsuzluk egilimlerinin daha da artmasına neden olmaktadır.

Eylül sonrasının devrimci kuşagı, eylül öncesinin sözümona görkemli direnişinden ögrenebilecegi ve kendisine klavuz kabul edebilecegi ciddi hiçbir örnek bulamıyor.

12 mart 71 darbesi ardında yaşanan heyecan ve kararlılıgın izine, 12 eylül sonrası dönemde rastlamak mümkün olmuyor. 12 mart 71 faşist darbesi de, tıpkı 12 eylül faşizminin yaptıgını yapmış, devrimci hareketi maddi anlamda ağır yenilgiye ugratmış olmasına karşın, psikolojik üstünlügü ele geçirememşti.

12 eylül bunu başardı. Maddi yenilgiden de öte, psikolojik yenilgiye de neden oldu.

Devrimci hareketlerimizin psikolojik üstünlügü kaybetmeleri, sosyalist sistemin çöküşüyle de izah edilmesine karşın, asıl nedenin bu olmadıgı ve Eylül  öncesi sol örgütlenmelerinin yenilgi sonrası kendi içlerine dönük geçmişin ciddi bir degerlendirmesini yapmamış,yapamamış olmalarında aranmalıdır.

Büyük yenilginin üzerinde 30 seneden fazla bir zaman geçti. Var oldugunu iddia eden örgütlerin hemen hiçbiri, geriye dönük bir degerlendirme yapmış degiller. Bugün hala, soyut kahramanlık söylemleriyle ve hiçbir şey olmamış gibi,  iki adım ötesini görmeden yol almaya çalışıyor, yol alabileceklerini sanıyorlar. Bir adım öteye gidemediklerini, nereye, nasıl ve hangi araçları kullanarak varabileceklerini dahi sorgulamıyor, sorgulamaya cesaret edemiyorlar.

12 eylül öncesi ve eylül sürecinde yaşanan örgüt-içi hata ve eksikliklerini sorgulamadan ve herkesin herkese kuşku ile baktıgı, yoldaşın yoldaşa güven duymadıgı bir kaos ortamında bütün bunları  yok sayarak ve hiçbir şey olmamış gibi geriye dönük tüm yaşanmışlıklara gözlerini kapatarak yol almaya çalışanların alabilecek bir adımlık yollarının olmadıgı açıktır.

30 sene sonra, bir arpa boyu yol alınmamış olması da zaten bunu gösteriyor.

Bütün bu anlattıklarımla nereye gelmek istiyorum? THKP-C ACİLCİLER örgüt yapısına ve bugünkü Acilciler militanlarının çabalarına gelmek istiyorum elbette.

Hiç kimsenin beklemediği bir ilki, yine ACİLCİLER miltanları yapıyor. Geçmişlerini sorguluyorlar. Geçmişin ihanetlerini araştırıyor, nedenlerini ve sonuçlarını degerlendiriyorlar. Duyuyoruz, devrimci örgütlerden degişik arkadaşlar bu yazılanları okuyorlar ve ‘’sadece sizde degil, bizde de buna benzer yüzlerce örnek var’’ diyorlar ve anlatıyorlar. Geçmiş dönemde, birbirlerine sırtlarını dönerek ölümüne güvendikleri eski yoldaşlarına bugün güvenmediklerini, ne eski yoldaşlarına ne de  eski örgütlerine karşı güvenlerinin kalmadıgını anlatıyorlar. Geçmişe yönelik ciddi bir degerlendirmenin yapılmamış olması, eski yoldaşlar arasındaki  kimi kırgınlıkların ve dargınlıkları, içten içe büyüterek çogaltıyor ve güvensizlik, yer yer eski yoldaşları karşı karşıya getiriyor.

Sonuçta da, eskide devrim için hayatlarını çekinmeden ortaya koymuş olan insanların, bugün yeniden bir araya gelerek, asgari müştereklerde dahi olsa birlikte hareket etmelerinin önünü tıkamış oluyor.

Sol güçlerin dağınık ve güçsüzlüğü, bir araya gelemiyor olmalarının dogal sonucu olarak, burjuvazi karşısında ciddi bir alternatif olamamalarının altında yatan yaman çelişkinin nedenlerini ararken buradan hareket etmenin önemi de böylece ortaya çıkmış oluyor.

Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Yapmak istediğimiz budur. Mihrac Ural adlı bir sahtekarla ugraşırken, asıl olarak anlatmaya çalıştıgımız budur.

Övünmek gibi olmasın ama, ACİLCİLER bir ilke daha imza atıyorlar. İki senedir bu sitede yazılanları okuyorsunuz. Sitenin okur sayısı günde 500 kişi dolaylarında, bu rakam gerçekten çok yüksek. İlginin nedeni ise yazılan yazıların gerçekten ilginç ve ibret verici olmasından kaynaklanıyor.

 Konumuz, Mihrac Ural gibi gözükse bile, dikkatli bir okuyucu ne yapmak istediğimizin farkındadır.

Şunu çok iyi biliyoruz, Bizim Mihrac Ural’ımız (!) tek degil. Her örgüt içersinde, bir yada birkaç tane Mihrac Ural var. Biz kendi Mihrac Ural’ımızı YAKALADIK ve ÇIRILÇIPLAK ettik.  Hala da soymaya, anadan üryan etmeye devam ediyoruz. O şimdi susuyor. Arada bir kafasını kaldırıp, ‘’Anneciğim( !) elinde ekmek yediler, nankörler, hainler, mit ajanı itirafcılar’’ diye kıçını yırtsada sesi solugu kısıldı artık. Anadan üryan oldu. Cebindeki eroin numulerlerini dahi ortaya çıkarttık. Elindeki devrimci kanını yüzüne gözüne sürdük ve teşhir ettik. Kiralık katil oldugunu yazdık ve kimleri, nasıl ve  para karşılıgında katlettiğini bile yazdık.Öldürttüğü kişileri isim isim belirledik. Hırsızdır dedik, ispat ettik. Yalancıdır dedik, yalanlarını iki senedir yazıyoruz hala bitiremedik, bitecek gibi de gözükmüyor. Ne söylediyse tersini yazdık, belgeledik, resimledik ve yayınladık.

ACİLCİLER militanlarının bir özelliği daha ortaya çıktı.

Acilciler militanları, Mihrac Ural adlı Suriye ajanı, mit işbirlikcisi ve sosyalist hareketin düşmanı, yeminli tasfiyecı bir veleti tek başına ortada bıraktı.

Bugün degil, yıllar önce bu işi yaptı ve bu veleti ihanetleriyle tek başına ortada bırakarak cezalandırdı. 25 senedir tek başına,  yapayalnız ve örgütten çaldıgı milyon dolarlarla sersefil bırakılan bu kişi. Tam 25 sene sonra, elindeki paraya güvenerek ve ihanetlerinin unutuldugunu sanarak yeniden devrimci hareketler içersine sızmakla görevlendirildi. Adından söz ettirebilmek için eski yoldaşlarına saldırarak dikkatleri üzerinde toplayıp yeni bir alan yaratmakla görevlendirildi. Bu işi yaparken elinde, aklınca tek bir silahı (!) vardı. ‘’SER VERDİM SIR VERMEDİM’’ diye  sahte söylemlerine yeniden başvurdu. Hayatı boyunca tek bir fiske yememiş hiçbir işkenceye maruz kalmadan yakalandıgı saat poisle anlaşmış olan bu sahtekar, bir kere daha karşımıza ‘’kahraman’’ (!) kılıgında çıkartılmak istendi.

Onun en büyük hatasıda bu çıkışıyla oldu.  Bu güne kadar konuşulmayan ve sınırlı sayıda insan tarafından parça parça bilinen gerçekler, teker teker ortaya çıkmaya başladı. NEBİL RAHUMA yoldaşın üst üste nasıl ve kim tarafından yakalatıldıgı açıga çıktı. Muhbir’in MİHRAC oldugu anlaşıldı.

1977 Agustos darbesinde polis takipinin başlangıç noktasının Ankara degil de HATAY oldugu anlaşıldı. Mihrac Ural açıga çıktı.

1978 mart darbesinde Ankara’da yakalandıgını sandıgımız Mihrac Ural’ın meger daha önce SAMSUN’da yakalandıgı ve Ankara yakalanmasının bir şaşırtmaca oldugu anlaşıldı. O günün MİLLİYET gazetesini bulduk ve Ankara’dan önce SAMSUN’da İBRAHİM EVREN diye bir kişiyle birlikte yakalandıgını ögrendik.

BURSA yakalanmalarında hiçbir ilgisinin olmadıgını sandıgımız Mihraç URAL’ın, meger BURSA’da takip edildigini, resimlerinin çekildigini ögrendik. Yıllarca Bursa olayını bizlerden saklayan bu sahtekar 30 sene sonra bu durumu İTİRAF etti.

İşkenceden kan revan içinde kaldıgını ve tam 21 gün Ankara-İstanbul arasında dolaştırıldıgını söyleyen bu adama, ‘’ anlat bakalım, 21 gün Ankara –İstanbul arasında nerelerde dolaştırıldın’’ diye sordugumuz zaman SAMSUN ve BURSA ihanetlerini ögrendik. ‘’İşkenceden  her tarafım kırıldı’’(!) diyen adama, ‘’sana nasıl işkence yaptılar’’ diye sordugumuz zaman, ‘’ŞEHİR CERYANI ile ELEKTRİK VERİLDİGİNİ ve ŞALTER’in indirilip indirilip kaldırıldıgını’’ söylemeye başladı. Anlaşıldıki bu adama elektirik işkencesi dahi yapılmaıştı. Yapılmamıştı çünkü, elektirik işkencesinin ŞALTER’le verildigini anlatıyordu. Bütün bunlardan ötesi ve en ilginci de Bu adam yakalandıgı zaman HATAY’a götürürlmemişti.  Dikkat ediniz. Hatay’lı bir acilci(!) yakalanıyor ve Hatay’a götürülüp de orada sorgulanmıyor. Hatay’lı tüm devrimciler ve özellikle de Hataylı Acilciler’e soruyorum. Susmayınız ve konuşunuz. Bu durum normal mi ?

Mihrac Ural adlı velet’e sorduk. ‘’Hatay’a neden  götürmediler seni’’ dedik. Aldıgımız cevabı hep beraber okudunuz. ‘’HATAY’da DAVAM YOKTU’’ dedi. DOGRU MU bu?  Sahi, MİHRAC URAL’ın Hatay’da davası yok muydu?

Hataylı Acilciler, bu kadar açık bir yalan söyleyen adama ne derler peki? Hadi be oradan sahtekar demezler mi? Elbette derler.  Burada yazmaya terbiyemin müsaade etmeyecegi kadar agır bir cevap bile verirler, veriyorlar da…

Biraz önce, Acilciler’n bir ilke daha imza attıklarını yazdım. 25 sene önce yapayalnız ortada bıraktıkları Mihrac Ural’ın, 25 sene sonra tekrar devrimci hareket içersine sızmakla görevlendirilmesi üzerine harekete geçme sorumlulugunu göstermekle bir ilke daha imza attılar. Tam 25 sene önce degişik örgütlere dagılmış, birbirlerini dahi görmeyen eski acilci yoldaşların, aynı yürek ve coşkuyla biraraya gelerek  bu sahtekara karşı  cephe alıp, devrimci harekete yönelik bir SIZINTI’yı önleme sorumlulugunu üstlendiler. Bu bir ilktir. Bu bizim güzelliğimiz ve devrimci sorumlulugumuzdur. Bu bizim Acilci yanımızdır. Darısı diğer örgütlerin başına…

İrfan Dayıoglu, Mihrac Ural’a tekrar çagrıda bulunuyor. Daha önce yaptıgımız çagrıyı tekrarlıyor. Biraraya gelmeyi, isteyen devrimci örgüt temsilcileri de dahil, Acilciler kurucu üyeleri, yönetici ve kongre delegelerinin huzurunda hesaplaşmayı öneriyor.

Aynen katılıyorum. Mihrac Ural’da zerre kadar  ahlak kaldıysa  eger bu öneriye olumlu cevap verir ve bu örgütün hainlerini, tasfiyecilerini, kahramanlarını , direnenlerini ve teslim olanlarını ortaya çıkartır teşhir ederiz. Acilciler’in  verecekleri her karara uyulacagını paşinen ve ön koşulsuz kabul ederek gelip hesaplaşalım.

Bir kez daha tekrarlıyorum.  Ben İbrahim YALÇIN olarak her Acilci’ye söz veriyorum. Mihrac Ural, hakkımda çok şey yazdı. Yazdıklarını Acilciler önünde tekrarlamalıdır. İspat etmesine gerek yok. Tek bir acilci’nin kafasında kuşku yaratması yeterlidir. Böyle bir kuşku karşısında bile söylediği herşeyi kabul ederek geregini yapmaya söz veriyorum.

Çok açık yazıyorum. Yazdıgın herşey ortada. İbrahim Yalçın olarak, benim 1974 tarihinden bugüne kadar, fazla degil BİR TEK ÖRGÜT Üyesi yoldaşımı yakalattıgımı yada deşifre ettiğimi ispat etsin, söylediği  herşeyi kabul edecegim. Sanalda atıp tutmak çok kolay,gelsin ve Acilcilerin önünde yüzyüze konuşsun. İsmini verdiğimi,deşifre ettiğimi söylediği yoldaşları getirelim, bu yoldaşlardan bir tanesi bu sahtekarın söylediğine evet desin yeterlidir. Hodri meydan, bakalım bu kişiler kimi suçlayacaklar ve hain’in kim oldugunu söyleyecekler…Sanal ‘’ sekreter’’ varmısın? Varım diyorsa bekliyorum. Diyemez. Çok net söylüyorum, o suçlarını çok iyi biliyor. Hiçbir acilcinin gözlerinin içine bakmaz, bakamaz…

Tekrarlıyorum. Mihrac Ural benim gibi, aklınca ‘’suçladıgı’’ diğer yoldaşlar gibi aynı sözü vermelidir. Ve ön koşulsuz olarak Acilcilerin iradelerini  baştan kabul  ederek gelebilecek mi? HODRİ MEYDAN…!

Bir şeyin altını çizerek tekrar ediyorum. Bugüne kadar Mihrac Ural hakkında çok ciddi iddialar da bulundum. Katil dedim. Eroin ticareti yaptıgını söyledim. Filistinli örgütlerden silah çaldı,  satarken yakalandı dedim. Örgüt içi hırsızlık yaptıgını yazdım. Suriye ajanı oldugunu söyledim. Mit işbirlikcisi dedim. Yakalandıgı gün Mit’le anlaştıgını yazdım. Filistinde, filistinliler tarafından öldürülen yoldaşların gerçegini yazdım. Hanna Maptunoglu gerçegini yazdım.

Müntecep Kesici yoldaşı kurşunlayan  HASAN MANSUROGLU’nun  nasıl oldu da hiçbir soruşturmaya ugramadan elini kolunu sallayarak dolaştıgını yazdım. Müntecep KESİCİ yoldaşın kaza ile degil bilinçli olarak Mihrac URAL tarafından tuzaga düşürülerek öldürüldüğünü ve asıl Katil’in MİHRAC oldugunu yazdım.Mihrac URAL’ın , devrimci degil azılı bir devrim düşmanı oldugunu defalarca yazdım. Ben İbrahim YALÇIN olarak iddia ediyorum. Yapılacak bir toplantıda, altında imzamın bulundugu herşeyin belgelerini ve canlı tanıklarını ortaya koyacagım ve buraya gelecek tüm devrimcilerin hiç bir kuşku duymayacagı açıklıkta bunları bir kez degil, bin kez defa yeniden İSPAT edecegim.  Yazdıgım her şeyi İSPAT edemediğim taktirde yalancı ve sahtekar oldugumu ilan edecegim. VAR MISIN? Aynı kararlılık ve cesaretin var mı diye soruyorum. Varsa gel. Gel, yoksa çıktıgın yere girsen bile acilciler oraya kollarını sokar ve seni oradan da çıkartmasını bilirler. Haberin olsun.

Mihrac Ural susuyor. Aslında sustugu falan yok. Susuyormuş gibi yapıyor. Parası var. Asgari ücretten ödeme yaparak Ömer Ödemiş gibi zavallıların msn adreslerini alıyor ve onların adıyla yazı yazıyor. Gören de Mihrac’I savunanlarda(!) varmış desin. Yok öyle birşey. Mihraç Ural Ödemiş adlı bu veletin kim oldugu herkes tarafından biliniyor ve alay konusu olarak konuşuluyor.

İrfan Dayıoglu, ALİ  SÖNMEZ’e çagrıda bulunuyor. Konuşsana diyor.

Hiçbir önemi yoktur. İstediği kadar sussun ve konuşmasın. ALİ SÖNMEZ’in çok şeyi bildiğini ve onlarca yoldaşın ortasında konuştugu herşey ortada. İnkar edemeyecek kadar çok fazla tanık var. Böyle bir toplantıya gelmek zorundadır. Zerre kadar devrimci duyarlılıgı kalmışsa eger, zerre kadar ugruna birlikte mücadele ettiği sosyalizm davasına ve bu davada can veren yoldaşlarına saygısı kalmışsa eger gelmeli ve bildiklerini anlatmalıdır. Ben hala buna inandıgımı, bu sorumlulugu yerine getirecegine inanmak istiyorum…

Mihrac Ural,polis ifadesini yayınlamıyor. Kayboldu(!) diyor. YALANDIR. Düzmece polis ifadesi yanındadır. Düzmece oldugu anlaşıldıgı için ortaya çıkartmıyor. Herkesin polis ifadesindeki işne gelen yerleri yayınlayan bu sahtekar kendi ifadesi gelince KAYBOLDU, MERKEZİ ARŞİVE KALKTI(!) diyor.

Diğer taraftan, Ömer ÖDEMİŞ adıyla sözüm ona yazı yazıyor ve İbrahim YALÇIN ile Haydar YILMAZ’ın yakalanmadan birer gün once örgüte girdiklerini (yada sızdıkları) yazıyor. Utanmaz adam. Polis ifadelerinde söylenen inkarları bile tersyüz ederek yayınlamakla  aklınca bir halt ettiğini sanıyor. Herkesi kendisi gibi aptal sanıyor.

Türkiye’de hapis yatmış tüm Türk ve Kürt devrimcileri bilirler. 12 eylül zindanlarında kimin nasıl yattıgını, Acilci miltanlarda bilirler. İbrahim Yalçın ve Haydar YILMAZ’I tanıyan tüm devrimcilere soruyorum. Nasıl bilirsiniz…? Mihrac Ural bilmez ama biz 40 kişiyiz ve birbirimizi çok iyi biliriz. Adı geçen toplantıya geldiğin zaman orada kimin ne oldugunu sana ögretmek zor olmayacaktır. Söyle bakalaım. GELECEK MİSİN…?

Tekrar tekrar yazıyorum. Mihrac URAL Acilciler örgütünü, Suriye istıhbarat örgütü MUHABERAT’ın istegi dogrultusunda ve Milli istihbarat teşkilatı (MİT) bilgisi dahilinde bilinçli olarak tasfiye etmiştir.

Mihrac URAL’ın, Suriye’deki faliyetleri, Muhaberat tarafından HATAY ile ilgili iken. MİT tarafından’da KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ, PKK , ABDULLAH ÖCALAN ve faaliyetleri ile ilgilidir.

Mihrac Ural’ın, Kürtlük sevdası(!) ve ABDULLAH ÖCALAN aşkı(!)nın altında yatan asıl neden GÖREV AŞKIDIR. MİT yönlendirmesidir.

Mihrac Ural, kendi yoldaşlarını MİT’e satmakla kalmamış Türkiyeli , uzanabildigi tüm devrimci örgüt militanlarını da satmıştır. İhanetin belgeleri,canlı tanıkları vardır. Beklenen toplantıya gelirse eger, canlı tanıklarını görecek, onlarla karşılaşacaktır. Gelebilir mi dersiniz…?

Fazala uzatmadan,bitiriyorum. Bitirmeden önce,okuyucudan özür dileyerek bir benzetmede bulunacagım.

Geçenlerde okudum. Kasım Gülek CHP genel sekreteri oldugu zaman, AP’liler tarafından yıpratılmak maksadıyla hakkında bir dedikodu kampanyası başlatılıyor ve ‘’sünnetsiz’’ dir denilerek yıpratılmak isteniyor. Kasım GÜLEK, bir gurp gazeteci önünde bu iddiaya karşılık aynen şu espırıyı yapıyor ve ‘’Yahu bu adamların hanımları da amma dedikoducuymuş pes dogrusu ‘’ dıyor ve bu iddia sahipleri bir daha bu sözü agızlarına almaya cesaret edemiyorlar.

Sözü şuraya getirmek ıstıyorum. Mihrac Ural Ödemiş denilen zat, ikide bir benim resmimi yayınlıyor. Şaşırıp kalıyorum. Çok yakın çevrelerinde beni merak eden birileri olmalı. Istiyorlarsa eger, özel e-post adresime özel not atarak boy resmimi de isteyebilirler gönderirim.