Şuanda 34 konuk çevrimiçi
BugünBugün24
DünDün1361
Bu haftaBu hafta1385
Bu ayBu ay42500
ToplamToplam10252842
Devrim ve sosyalizm mucadelesinde yitirdigimiz guzel insanlar PDF Yazdır e-Posta
Hasan Balci tarafından yazıldı   
Pazartesi, 05 Ocak 2009 19:40


Hasan Balci: Nebil Rahumanın boş mezarına gömülmeyi vasiyet eden ablasına atfen yazıyorum.

          Bir değer nasıl yaşatılır? Elbette üretilerek, çoğaltılarak. Çoğaltmak, niceliksel bir artış olmaktan öte, niteliksel bir zenginleşme, zenginleştirmedir. Üretmekse geliştirmektir. Her yeni günün, her ileri adımın ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlara cevap verecek niteliklerin bulunup yaygınlaştırılmasıdır. Hem tek tek bireylerde hem de onların bilinçli ve gönüllü birliği olarak kolektif bütününde.  

12 Eylül öncesi devrimci güçler arasında özellikle bölgelerde yardımlaşma çok önemli idi. Bulunduğumuz bölge de birçok siyasi Hareket bulunmakta birikte, Her siyasi yapılanmanın da Kendine göre örgütlülüğü ve gücü söz konusu idi.

 

 

           Bulunduğumuz bölge İstanbul da faşistlerin en etkin olduğu bölgelerden biri idi. Faşistler devrimcilere saldırırken mutlaka polis kuvveti ile birlikte gelir ve saldırırlardı. Bu saldırılara karşı koymak için devrimciler bulundukları bölgede zaman zaman teçhizat alışverişinde bulunurlardı. Özellikle İstanbul gültepe, merkez faşistlerin kontrolünde onun alt tarafı keçi deresi, çağlayan deresi, kuştepe ve mecidiyeköy deresi,izzetpaşa,çağlayan,kuştepe devrimcilerin ve örgütlerinin etkin olduğu bölgelerdendi. Türkiye devrimci hareketenin hemen hemen her örgütlülüğünün bu bölgelerde örgütlenmesi vardı.   

 

 

Özellikle Derelere yapılan operasyonlar Şimdilerin emekli emniyet müdürü sözde şair Uğur Gür ve faşist çeteler ile birlikte yürütülüyordu. Yüzlerce ekip otosu ve faşist çeteler ile Kuştepe deresine gelir Devrimcileeeeeeeerr çıkın ulan ortaya diye bağırır ve elindeki tomphsonu ile hava basar ,bu havayı her zaman küçük bir Fransız 10 'lusu ile bozardık.  Sonra çetesini toplar giderdi.

    

12 Eylülün azgın işkencecisi bugün şiir yazıyor. İşte bu zor zamanlar da devrimciler birbirine silah alışverişi bilgi alışverişi yapar bunu paylaşırlardı. Bunun için herhangi bir karardan ziyade o bölge inisiyatifi bunu belirlerdi. Bunlar güzel şeylerdi. Birbirimize o kadar çok saygımız vardı ki hiçbirimizin bir diğerinin alanına girmez ve orada faaliyet yapmazdık. Bir bakkalımız vardı bütün teçhizatımızı onun bakkalının buzdolabı altına koyardık. Karpuz sergisinin içine saklardık. TİKKO sempatizanı bir bakkaldı. Sadece yakınlık duyar İbrahim kaypakkaya yiğit adamdır. Der anlatırdı.

   

Hiçbir siyasi hareket bir diğer siyasi hareketin teçhizatına el uzatmazdı. Buzdolabının altı zulamız ortak hukukumuzdu. Hapishanelerde de böyle idi. Böyle çok ortak hukuklar oluşturduk. Her demiri bir alete dönüştürme yeteneğim mahpusta yoldaşların çok işine yaramıştır. Tırnak çakısı ile ranzanın yatak gelen kısmında bulunan ince cağlardan testere yapardım. Demir kesen cağları Herkese verirdim. Peki, bu saydığım dayanışma bir özellik midir? Evet özelliktir. Üstelik devrimci olmanın temel dayanağıdır.

 

         Devrimci,paylaşımcıdır.Bir ekmeğini kırk kişiyle görüntüde değil gerçekte paylaşandır. Sadece maddi anlamıyla değil manende paylaşımı içine sindirmiş olandır.Hedeflediği düzen olan komünizmin paylaşımsal yasalarını kendine rehber etmiş olup öyle yaşayandır.  Mahpushanede 20 kişilik bir komün idik komunümüzde TSİP,TKEP ve TKP/Bli yoldaşlar vardı. Diğer yoldaşların aileleri istabul dışında olduğundan birde bozguna uğradımğızdan dolayı paramız fazla gelip gitmezdi. Düzenli olarak iki kişinin parası gelirdi,Bunu 20 kişiye bölerdik. Eşitce,hakça,kardeşçe.     

TKP' liler bu bölgeler de son derece iyi örgütlü olmasına karşın Anlayışları itibari ile silahlı külahlı işlere girmezlerdi. Ama genç İGD liler silahlı mücadaeleye öykünürlerdi. Büyük terk edilmiş açık hava sinemasında bu TKP ilere atış yaptırırdım. Onlarda beni bilimler akademisine göndereceklerdi. Anlaşma böyle idi. Ancak sonradan öğrendiğim şey beni kandırmışlardı. Çok istiyordum Sovyetler birliği bilimler akademisine gitmeyi. Olmadı mahpushane akadamelerinde  rahleyi tedrisat ettik.

   

Dereler bölgesi dediğimiz bölgelerde bu teçhizat alışverişini Başka siyasi gelenekten bir arkadaş operasyon sonucunda poliste söylemiş. İsmimi vererek benden aldığı teçhizatları söylemiş. O sıralar ben içerdeyim bundan haberim yok. Devrimci sol büyük iddianamesini bulunduğum koğuşa getiren asker gardiyan Hasan balcıııı diye bağırıp elime kalın bir kitap tutuşturduğunda onun bilmem kaçıncı sayfasında. Benden teçhizat aldığını söylemiş bir arkadaş. Sonra bu dava ile devrimci sol toplu davasına çıkıp yargılandım bu dayanışma  yargalanma  biçimi ile tescil edilmiş oldu.

   

Bunlar güzel şeyler. Belki bu dayanışmayı yazmak lazım. Gereksiz polemiklerden ziyade bunları yazmak lazım. Cezaevi tünellerinde ben her zaman vardım. Bu da önemli bir dayanışmadır. Bilenler bilir cezaevi tünellerini herkes bilmez ve bunun müşterisi azdır.20 kişilik tutukevi komününde iki TKEP li bir benden başka bunu bizim komün de bilen yoktu. Bulunduğumuz koğuşta da bilen fazla yoktur.

   

O çocuklardan biri şu an kandıra da TKEP/L davasından yatmaktadır. Selam olsun. Yani bizler böyle idik. Bu yönü ile Hepimiz birer nebil rahuma idik.

 

 

Devrimci dayanışmanın örneği olan nebil rahuma   

 

Nebil rahumanın hikâyesini bilirdik. Anlatılan kötü bir hikâye idi. Yani nebilin katlinin gerekçesi ve dışarıya aktarılan kötü bir şeydi. 1990 li yıllardan itibaren devrim şehitlerinin almanağını hazırlamaya karar verdiğimde özellikle sol infazlar beni bu almanağı yapmaktan vaz geçirdi. Bizim kendimizin öldürdüğümüz devrimcileri nasıl anlatacaktım. Bunun için dil, üslup ve yöntem bulamadım ve vaz geçtim. Yalçın küçük’te nebil rahumayı anlatırken yazısının sonun da  sözün bittiğini söylemişti.

   

O tarihten itibaren devrim şehitlerinin resimlerini toplamaya ve biriktirmeye karar verdim. Yazı yazma cesaretim kırılmıştı. Belki yanıma bir yazı ortağı bulursam bunu devam ettirebilirdim. Ama olmadı. Özellikle 90 lı yıllarda devrimci hareketin içine düştüğü durum ve birçok devrimcinin birbirini öldürmesi, TKP/ML içindeki kanlı kardelen hesaplaşmaları. Daha sonra bütün bu yaşananları solun içindeki bu kötü şeyler hakkı öznur denilen bir faşiste 2000 sayfalık iki ciltlik derin sol kitabına malzeme olabilecek hale gelmişti. Bunlar bilinenlerdi. Yalçın küçük Türkiye üzerine Tezlerinde nebili yazmıştı ancak fazlası ile gerçeği yansıtıyor denilemezdi. Nebil rahuma olayı bana Muhammed’in yerine ölüm yatağına yatan yiğit Hz. Âliyi hatırlatır.

   

Devrimci solun içindeki itişmelere değin THKP/C hdö ile polemiğinden. Birçok şey öğrendik.

Nebil rahuma ile ilgili bağlayıcı açıklama ve 12 Eylül de idam edilen serdar soyergin’in ‘de böylesi bir polemiğin resimi ağızlardan zikredilmesini yaşadık.

   

Nebil ve serdar soyergin ile ilgili THKP-C /HDÖ Açıklaması şöyle idi:

 

Birinci olarak devrimci bir örgüt, silahlı mücadele sürecinde, her zaman ve her yerde silahlara kumanda etmesini bilmek durumundadır. Emperyalizme ve oligarşiye yönelik silahların, başka hedeflere yöneltilmesi kabul edilemez. Bu nedenle, devrimci savaşta, sivil halka zarar veren her türlü eylem yanlıştır. Muharebenin zorunluluklarından doğan sivil halk kayıpları, devrimci silahlı güçlerin muharebeye ya da çatışmaya zorunlu kılındıkları koşullarda bile haklı ve mazur gösterilemez.    

İkinci olarak, sol bağlamındaki ideolojik-politik farklılıklar asla silahla çözümlenemez ve "eleştiri silahı" "silahların eleştirisi"ne yerini bırakamaz.    

Üçüncü olarak, devrimci örgüt, ister "hegemonyacı" zihniyetten kaynaklansın, isterse "büyüklük (!) kompleksinden" kaynaklansın, devrimci ilkeleri bir yana bırakan, kendine yönelik her türden zor hareketini etkisizleştirme yükümlülüğüne sahiptir.  

Dördüncü olarak, devrimci örgütler arası ilkeler, devrimci örgütün kendine yönelik, sindirme, yıldırma vb. amaçlı zor fiillerine karşı edilgen kalması gerektiği şeklinde yorumlanamaz. Solda "şiddet kullanımının ilke olarak reddedilmesi", bu ilkeye uyanlara karşı şiddet kullanımına zemin teşkil edemez. Bu nedenle, bu ilke, yaptırım gücü olan kurallarla bütünleştirilmek zorundadır. 

Beşinci olarak, her devrimci örgütün, Leninist örgüt anlayışının bir gereği olarak, kendi resmi tüzüğünde yazılı disiplin hükümlerini uygulaması, "ideolojik farklılıkların zorla bastırılması" ya da "sol-içi çatışma" olarak ifade edilemez; tersi tutum anti-Leninist, anarşist bir anlayışa denk düşer.    

Altıncı olarak, her sorumluluk sahibi sol kişi, örgütler ya da yapılanmalar, olayların gerçekliğini sorgulamadan ve soruşturmadan, olaylar hakkında peşin hüküm vermemelidir. Muhataplar, her zaman devrimci örgütlerin yetkili organları olmak zorundadır. Bu temel belirlemeler, THKP-C/HDÖ'nün 1972 yılından bu yana yürüttüğü faaliyetlerinde temel ilkeler olmuştur.

 

Bu Kararı bugün tartışmak doğru olmaz, Üstünden çok uzun süre geçmiş bir siyasi belirlemedir. Sanıyorum yukarıda özetlenen şey örgütün iç işleyişi’ tüzük “ gerekçesidir. Ancak bunlar sorgulanmalıdır.   

 

Serdar soyergin ve devrimci sol pelemiği : 12 eylülde bir yiğit   

 

Serdar Soyergin'in asılmasına yol açan çatışma". Evet, bir THKP-C/HDÖ savaşçısı 12 Eylül askeri faşist cuntası tarafından idam edilmiştir. Ama DS'nin iddiasının tersine, idam cezasının gerekçesi Tank Yüzbaşısı A. Angın'ın, Serdar Soyergin ve Süleyman Aydemir yoldaşlar tarafından öldürülmesidir. Bu yüzbaşı, 12 Eylül döneminde öldürülen tek subaydır. Bu yüzden 12 Eylül askeri faşist cuntası gözdağı vermek amacıyla yoldaşımıza idam cezası biçmiştir.  "Bir TKP'liyi vurma" ise, tümüyle Adana'da, bildiği ya da bildiğini varsaydığı örgüt üyelerinin kimliklerini her fırsatta ve her yerde sıralayan, polisle açık bir işbirliği içinde bulunan bir kişinin cezalandırılmasıdır. Bu kişi, daha önce uyarılmıştır. Serdar Soyergin yoldaş sendikal alanda çalışma yaparken polise ihbar edilerek tutsak edilmesinde bu kişi de yer almıştır. Olayın gerçekliği budur. Bu olayı "liste"lerken DS'nin kullandığı üslup devrimci bir örgüte yakışmayacak tarzdadır. "Serdar Soyergin'in asılmasına yol açan çatışma" ifadesindeki "asılmasına yol açan" sözcükleri üzerinde DS bir kez daha düşünmelidir. Eğer söylemek istedikleri, yoldaşlarımızın karşılarına çıkan askeri birlikle çatışmaları ve bu çatışmada yüzbaşıyı öldürmelerinin yanlışlığı ise, bu yanlışı (!) yoldaşlarımızın her zaman yapacaklarını bilmelidirler. Evet, serdar soyergin açılaması böyle bu konu ile Hdö’ün sol içi çatışmalara değin açıklamalarını konunun dışında tutuyorum. Karsta ve Balıkesirde benzeri şeylerde olmuş.    

En acı verici olanı nebil rahuma: Gafil gezme şaşkın.   

"Nebil Rahoma'nın vurulması". DS'lilerin, özellikle de yöneticilerinin çok iyi bildikleri gibi, N. Rahoma, örgütümüzün üyesi olup, İstanbul İl Komitesi'nde görev yapmış biridir. Ve yine DS yöneticilerinin çok iyi bildiği gibi, örgütün malzemelerini ve paralarını, örgütten ihraç edilmiş unsurlara gizlice vermek, bir örgüt üyesinin pusu kurularak öldürülmesindeki komploda yer almak ve devrimci ahlaka aykırı tutumlarından dolayı, THKC Tüzüğü'nün 24. maddesi gereğince yargılanmış ve suçu sabit görülerek, Tüzüğün aynı maddesi gereğince ölüm cezasına çarptırılmış ve cezası infaz edilmiştir. Bu konuda gerekli açıklamalar 1980 yılında yapılmıştır. THKC Tüzüğü'nün ilgili maddesi şöyledir:"THKC üyeleri için ölüm cezası şu koşullarda verilir: Her kime karşı olursa olsun işkence yapmak; düşman adına casusluk faaliyetinde bulunmak; kişisel nedenlerle bilerek ve planlayarak adam öldürmek; THKC'nin askeri malzemelerini çalmak, kişisel çıkar amacıyla bunları satmak, kiralamak ya da saklamak; bilerek sivil halkın ölümüne ya da yaralanmasına neden olmak; yağma ve talan yapmak, askeri cepheden firar etmek; moral bozucu davranış ya da beyanda bulunmak ve ırza saldırı ya da tecavüzde bulunmak.  Ölüm cezası, üyenin bağlı olduğu komitenin yazılı istemi ile THKC-Merkez Yürütme Komitesi'nce verilir. Bu süreçte cezalandırılması sitenen üyenin savunması alınır ve karar THKC-Genel Yönetim ve Askeri Harekƒt Komitesi'-nin onayı ile infaz edilir. Bu süreçte tüm kararlar için oy birliği şarttır."  


Görüldüğü gibi, örgütümüz resmi tüzüğüne bağlı olarak hareket etmektedir. Her örgüt üyesi, bu tüzüğe bağlıdır ve ancak tüzüğü kabul etmesiyle üye olabilir. Tüzük hükümlerinden doğan yetki ve sorumlulukların devrimci yasallığı da buradan gelmektedir. Devrimci adalet, böyle bir yasallığa dayalı olarak, önceden belirlenmiş hükümlerle bütünleştirilerek devrimci adalet olur. Önceden belirlenmiş, resmi ve herkesi kapsayan bir tüzük olmaksızın gerçek bir devrimci örgütlülükten söz etmek olanaksızdır. Alelacele yazılan "geçici" ibareli "tüzükler"le, düne ilişkin cezalan-dırılmaların meşrulaştırılması sözkonusu olamaz. Kişilerin cezalandırılmasında suçlar kadar, bu suçların önceden resmen suç olarak ilan edilmiş olması da şarttır.    

Gerekçe bu kadar basit işte Tarihsel sorumluluğumuz ve devrim sosyalizm şehitlerine olan saygımız gereği bu süreçleri sorgulamalıyız. Partinin Almış olduğu kararın gerekçesi anlaşılır bir durum değildir. En kötüsü nebil rahuma öldürülürken ardından acilin ajanı diye lanse edilmiş olması idi. Geçmiş ile hesaplaşmamak beklide yüzleşmek tarihsel gerçekliklerimiz yüz yüze gelme cesaretedir. Yalçın küçük bu olayı polis kayıt ve ifadelerinden aktarırken , o dönem nebilin akıbetine sebep olanlarda zannediyorum 1980 ve 1981 operasyonlarında katledildiler.   

Birçok yiğit sudan meseleler yüzünden telef edilmişlerdir. Özellikle Kürt ve Türkiye Devrimci hareketinin bu konudaki sicili kötüdür. Devrimci hareketin elinde devrimcilerin kanı devrimci anaların gözyaşları vardır.   Tarihi ile hesaplaşacakların yüzleşecekleri yer tam da burasıdır. Buradan hareket etmek zorundadır. Nebil rahuma gibi devrimci dayanışmanın timsali bir yiğidin anısı önünde onu tanımayan ancak hazin, hüzünlü hikâyesini bilen biri olarak saygı ile eğiliyorum.    

Nebilin bir klasnikof şarjörü altındaki boş mezarı ve onun üzerinde nazımın dizelerinden küçük bir dostluk rubaisini başlangıç saymalıyız. Bu saatten sonra bütün devrimciler o mezarın içine nebilin ıssız tarlalardaki naşını getirip doğduğu topraklara koymalıyız. Nebilin dostları bu ilk girişim ile tarihsel özeleştiri sınavını doğru vermişlerdir. Böylesi bir özeleştiri bütün devrimci hareketlerin boynundadır. Biz devrimciliğin fedakârlık, dayanışma olduğunu öğrendik ve hep öyle yaşadık, Bunu mahirlerden Denizlerden öğrendik. Mahir ve arkadaşları bu coğrafyada devrimci dayanışmanın timsalidirler. Selam olsun kızıldere şehitlerine.    Şehitlerimiz, kılavuzdurlar bizler için. Hele böylesi karmaşık, böylesi bulanık, tasfiyeciliğin her biçiminin diz boyu olduğu süreçlerde. Bir her biri mücadelenin farklı tarihsel kesitlerinde, farklı biçimlerde de olsa, şaşmaz bir biçimde hep aynı doğrultuyu gösterdiler. Yaşamlarında olduğu gibi, ölüm anlarında da, devrim ve sosyalizm, komünizm bayrağını, yaşamları dahil her şeyin üzerinde tutarak, her türlü tereddüt ve ikircikten uzak oldular. Bu yüzden gerçek birer kutup yıldızıdırlar. En fırtınalı, en karanlık sularda rotamız onlara dönük olmalıdır. Bütün bu yıkım ve yenilgilerden sonra elimizde kalan bir tek şey var devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiğimiz bu güzel çocukların güzel hatıraları. Şehitlerimiz yeniden yan yana gelebilmemiz için birliğimizdir.    

22 Ocak 1980 de faşist katillerin pusu su sonucu katledilen devrim ve sosyalizm şehidi ağabeyim Hamza balcı’nın güzel anısı ve mücadele geçmişi önünde bu devrim ve sosyalizm yiğitlerini özlem ve saygı ile anıyorum.   Devrim şehitlerimiz ölümsüzdür. Anılarını ve mücadelelerini yaşatacağız.  

Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

http://groups.yahoo.com/group/Turkiyekomunistpartisibirlik

Son Güncelleme: Pazar, 05 Nisan 2009 07:50