yurtdisi ve devrimci hareket Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 30 Haziran 2009 13:15


1981-83 arasında Kürt ve Türk 30 bin kadar sol politik insanın ülkeden çıkmak zorunda kaldığı söylenir. Büyük çoğunluk değişik Avrupa ülkelerine gitmiş olsa bile, bu politik kitle fazlasıyla dağıldığı için kesin rakamı yaklaşık olarak bile bilmek mümkün değildir. 30 bir sadece politik göçün kitleselliği hakkında fikir verir.
Çok sayıda örgütün politik bürosu, merkez komitesi ve bölge sorumluları 1981-1992 dönemini ülke dışında geçirdi. Bazı istisnalar kaideyi bozmuyor. Mesela TKEP bünyesinde genel sekreter ve Avrupa sorumlusu dışında MK'nin tamamı ülkedeydi ve ancak geçici olarak Suriye'ye çıkıyordu. Ancak bu durum geneli belirlemez.
Bu dönemde Türkiye devrimci hareketinin özellikle yoğun olduğu iki alan vardı: Ülke dışı ve hapishaneler...
Acilciler açısından Avrupa ülkeleri kayda değer bir rol oynamadı. Acilcilerin 1980 sonrasında adını kamuoyunda en fazla duyuran eylemi 1981 sonunda Paris'te yapılan ev işgalleridir. (1987'de yapılan ANAP'ın bombalanması eylemi Suriye yönetiminin isteği ve desteğiyle yapıldığı için saymıyorum).
Acilciler hızlı bir şekilde "Suriye örgütü" olmaya yöneldi. Neden, diye sorulabilir.
Neden, iki taraflıdır. Suriye, Hatay'ı kendi toprağı olarak görüyordu. Bu nedenle Hatay'da örgütlü zannettiği bir hareketle yakın ilişki içinde olmak onu ancak memnun ederdi.
Bu sitede yer alan değişik yazılarda da açıklandı. Mihrac Ural Muhaberat ile henüz Türkiye'de iken Tacettin sarı vasıtasıyla bağ kurmuştu. Suriye'ye geldikten altı ay sonra da bu ülkenin vatandaşı yapıldı.
Acilcilerin gideren bir Suriye örgütü haline gelmesi, Muhaberat'ın Türkiye devrimci hareketi içindeki uzantısı olması, Mihrac Ural için de "uygun bir gelişme" idi. Böylece kendisi için ikbal yollarının açılacağını sanıyordu. Haksız da sayılmaz. kendisinin teoride ya da pratikte dikkat çekici bir özelliği bulunmuyor. Örgüt derseniz "Hatay örgütü" durumunda ve gerçekte 12 Eylül sonrasında orada bile örgütlülüğü hayli zayıflamış... O dönemde -gülmeyin- Türkiye devrimci hareketinin önderi olacağını zanneden ve bunu da çevresindekilere açıkça söyleyen Mihrac Ural, kendisini Muhaberat'ın kollarına atmasın da ne yapsın?
Dikkat ederseniz burada sadece Suriye'deki durumu ele alıyorum. Mihrac Ural'ın 1978'de polisle anlaşarak Nebil Rahuma'yı yakalatmasından sonra, 31 Temmuz 1980'de hapisten çıktıktan sonra, MİT'in yeniden eline düşmemek için apar topar ülkeyi terketmesi ve Muhaberat'a sığınması üzerinde durmuyorum.
Muhaberat'a sığınmakla kalmadı, "göze girmek" için de ne gerekiyorsa yaptı. böylece kendisine ikbal yollarının da açılacağını sanıyordu.
O dönem ülkeden çıkmak zorunda kalan devrimcilerin bir bölümü Suriye'ye gelmişti. 1982'de PKK, Devrimci Yol, TKEP, Devrimci Savaş, Acilciler, SVP, İşçinin Sesi, TEP arasındaki Faşizme Karşı Birleşik direniş Cephesi burada kuruldu. Ne çare ki FKBDC içinde üç örgütün ağırlığı vardı: DY, PKK ve TKEP.
Türkiye devrimci hareketi Muhaberat'a geçici olarak dikkate alınması gereken bir güç olmasının ötesinde önem vermedi. Dahası, 1984'ten başlayarak Suriye'nin önemi de Türkiye devrimci hareketi için zayıfladı. Bu ülkedeki birçok kişi Avrupa ülkelerine geldi.
Suriye'de kalanlar ise Muhaberat-Acilciler ilişkisini biliyor ve ona göre davranıyorlardı.
Zaten bilmemeleri mümkün de değildi. Türkiye'de iken bu tür ilişkileri saklamak daha kolaydır. İllegalite sizi sadece burjuvaziden değil, devrimci hareketten ve hatta kendi örgütünüzden bile gizler. Ülke dışında ise bu tür bir illegalite mümkün değildir. Ne olduğunuz ve ne olmadığınız ortadadır. Palavralarınızın etki derecesi de birçok şey ortada olduğu için hayli sınırlıdır.
Mihrac Ural Muhaberat vasıtasıyla kendisine Türkiye devrimci hareketi içinde ikbal sağlayamadı ama başka işler yaptı:
Birincisi: zenginleşti. Örgütün insanlarını ve imkanlarını para kazanmak için kullandı ve parayı da kendisi aldı. Bu para hanımı Malak ve baldızı üzerine yapılan mallara yatırıldı.
İkincisi: Muhaberat örüt içindeki bu gidişe muhalefet edenleri tasfiye etmekte kullanıldı.
Bu sayfada Suriye'de olan olaylar ve hatta Paris'te Muhaberat elemanlarının Mihrac Ural tarafından kendisine muhalif olanları kaçırmak ve işkence yapmakta kullanılması, bizzat bunu yaşayanlar tarafından yeterince anlatıldı.
Derken örgütten son büyük ayrılığın, 1988 ayrılığının üzerinden 21 sene geçti ve bugünlere geldik.
Mihrac Ural'ın Muhaberat'ın istekleriyle hareket ettiği, yeteneksiz birisi olduğu için Muhaberat'ın gözüne girmek amacıyla sürekli gayret içinde bulunduğu bilinen bir gerçek...
Mihrac Ural'da çap yoktur, yetenek yoktur. Bu nedenle şimdi nasıl görünmeye çalıştığı da önemli değildir. Sonuçta politik bir insan değil. Yıllardan beri neyi savunursa savunsun, özünde politik bir insan değildir. Politik gibi görünmek, çevrilen başka işleri gizlemek için kullanılır.
Sonuçta konunun özünü soralım:
Mihrac Ural kaç yaşında...
53 yaşında...
Kaç yıldır Suriye'de yaşıyor?
29 yıldır...
Yani hayatının yarısından fazlası bu ülkede geçmiş.
Ne yapmış bu ülkede?
Ülke sosyalistleriyle bağ mı kurmuş, onlarla birlikte mi çalışmış?
Hayır!
Bu ülkede bulunan ve yoğun baskı altında yaşayan yaklaşık 2 milyon Kürdün haklarını mı savunmuş?
Hayır!
O, Arapların kimlik sorunuyla ilgilenir gibi görünür, Kürtler onu ilgilendirmez...
29 yıl ne yapmış peki bu adam?
Zenginleşmiş, Muhaberat ile işbirliği yaparak örgüt içi muhaliflerine saldırmış ve bunun gibi işler yapmış...
Acilcileri Suriye ile birlikte işler yapmaya sürüklemiş...
Acilcilerin Suriye yanlısı Cephe Nidal ile birlikte El Fetih'e saldırmaları, Paris'te Muhaberat ile birlikte Müslüman Kardeşler yöneticilerine karşı suikast yapılmasının planlanması...
Muhtemelen bilmediklerimiz de vardır...
Kendisine hala ikbal yolları arayan ve pek de yükselememiş bir Muhaberat ajanı...
29 yılın özeti budur...