Ayrıntı Yayınları'na: Biraz ciddiyet lütfen! Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 10 Ekim 2017 20:16


 

 

İnsanlar anlatıyorlar ve anlattıkları da yayınlanıyor. Hepsinin usulüne uygun olduğunu ve gerçeği ifade ettiklerini söylemek mümkün olmamakla birlikte, gerçekleşen önemlidir, önceki kuşaklarda az görülen bir pratiktir.

Anlatanların her zaman gerçekliğe –değişik nedenlerle- sadık kalmayacakları söylenebilir. Bu yazıdaki örnekte de beni ilgilendiren zaten anlatanlar değil; yazar ve yayınevidir.

Ayrıntı Yayınları’nın son çıkan kitaplarından birisinde yazar ve planları aşağıdaki gibi tanıtılıyor:

“2013 yılında Türkiye’ye yerleşen Oktay Duman, üç yıldır Türkiye-Kürdistan Devrimci Hareketi ile Filistin Hareketi arasındaki tarihsel ilişkiyi irdeleyen uzun soluklu bir sözlü tarih çalışması ile yakın siyasal tarihimizle ilgili biyografiler üzerine çalışmaktadır.“

Kitaba bakıyorsunuz, yapılanın sözlü tarih çalışmasıyla ilgisi bulunmuyor. Sözlü tarih moda bir belirleme olduğu için kullanılmış olsa gerektir. Bırakın sözlü tarih çalışması yaptığını düşünen yazarı, yayınevi de sözlü tarihin ne olduğuni bilmiyor.

Bu durumda geçmişe yönelik anlatıların toparlanması kaçınılmaz olarak faydadan çok zarar getirecektir. Özensiz araştırma, ne olduğu bilinmeden yapılan çalışma ağırlıkla zarar getirir.

Kitabın Acilciler’le ilgili bölümü hakkında fazla bir şey söylemeyeceğim. Belirli bir kesim konuşmuş ve baştan aşağıya yalan konuşmuş. Önemli değil, düzeltmeye kalkmak da gerekmez. Biz gerçeği beş yıl boyunca (2008-2013) www.enginerkiner.org da 25 yazarın kaleminden açıkladık.  İsteyen “ben Muhabarat değilim“ diye çırpınabilir. Sosyalist hareketin değişik örgütlerinden insanlar 1980’li yıllarda Suriye’de kaldılar ve Acilciler’in bu alanda Muhabarat’ın kolu gibi çalıştığını örnekleriyle gördüler.

Oktay Duman alan hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadığı için Muhabarat ile ilişkili olmakla, Muhabarat ile birlikte çalışmanın birbirinden çok farklı olduğunu görmemiş.

Suriye’de şu veya bu süre kalan bütün Türk ve Kürt devrimci/sosyalist örgütlerin Muhabarat ile şöyle ya da böyle ilişkisi vardı. Bu ilişki kaçınılmazdı çünkü örgüt istemese bile Muhabarat kuruyordu. “Kaç kişisiniz, ne yapıyorsunuz, Türkiye’de gücünüz nedir?, toplantı ya da kongre yapınca haberimiz olsun“ gibi bilgiler isteniyordu. Yabancı bir ülkede şu veya bu zaman için kalacaksanız bu bilgileri vermek zorundasınız. Verdiğiniz bilgilerin hepsi doğru olmayabilir, zaten doğru olması şart da değildir ama bu bilgiler verilmek zorundadır.

Herkesin Muhabarat ile böyle bir ilişkisi vardı. 1980’li yıllarda Suriye’deki Acilciler ise Muhabarat ile birlikte çalışıyor, ülkedeki Türk ve Kürt devrimci örgütler hakkında rapor veriyordu. O yıllarda Suriye’de yaşamış çok sayıda sosyalist bunu görmüştür.

İbrahim Yalçın sitede yayınlanan yazılarından birinde, Suriye’ye yeni geldiğinde (1986) örgütlerin kendisiyle fazla görüşmek istemediklerini çünkü haklarında Muhabarat’a bilgi verileceği kuşkusu taşıdıklarını belirtmişti.

İsteyen “yok böyle değildir“ diye inkar edebilir ama kim ciddiye alır?

Okurların büyük bölümü değişik panel ilanlarındaki garip ifadeye mutlaka dikkat etmiştir: “araştırmacı yazar“. Panelistlerden bazılarının adının önüne bu garip ifade yazılır; sanki araştırmacı olmayan yazar olurmuş gibi…

Olabiliyormuş!

Oktay Duman’ın hiç olmazsa 1982’de kurulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi’nin (FKBDC) yayınlarını arayıp bulması gerekirdi. FKBDC Bülteni’nin sanırım ikinci sayısında (1982) Acilciler’in Müntecep Kesici’nin öldürülmesi nedeniyle uyarı cezasıyla cezalandırıldıkları yazılıdır. Madem ki geçmişe yönelik araştırma yapıyorsunuz, bu önemli metni de bulup yayınlamanız gerekirdi. FKBDC, Müntecep Kesici’nin öldürülmesiyle ilgili “kaza oldu“ senaryosuna inanmamış ve uyarı cezası vermiştir.

FKBDC’nin Kuruluş Bildirgesi’nde sol içi şiddet mahkum edilmişti ve kısa süre sonra da bu cinayet işlenmişti. FKBDC için zor bir durum tabii… Bildiğim kadarıyla Devrimci Yol adına toplantılara katılan kişi Acilciler’in FKBDC’den ihraç edilmesini ister, sonra orta yol bulunur.

Gerçekten de “araştırmacı yazar“ diye garip bir ifadeyi boşuna kullanmıyorlarmış çünkü araştırmadan yazmak gelenek olmuş nedereyse…

Yazar biraz araştırma yapsaydı, Müntecep Kesici yaralandıktan sonra olay yerine gelen ambulansın “Ihvancıdır (Müslüman Kardeşler’den), bırakın ölsün“ denilerek nasıl engellendiğini de öğrenebilirdi.

Burada sözlü tarihin ne olup ne olmadığına geliyoruz.

Oktay Duman ve Ayrıntı Yayınevi yetkilileri sözlü tarihi “ilgili kişilerle tarih konuşmak“ olarak anlıyorlar.

Sözlü tarih bir araştırma yöntemidir ve kişilerle söyleşi yapmanın ilerisinde özelliklere sahiptir.

Sözlü tarih araştırması mesela Dersim katliamı gibi büyük bir konuda ya da bir devrimcinin öldürülmesi gibi daha küçük bir konuda yapılabilir.

Araştırmayı yapacak olanın önce konuyu değişik yönleriyle öğrenmesi gerekir. Oktay Duman için bunu söylemek mümkün değildir.

Sözlü tarih insanlarla yalnız konuşularak yapılır, grup halinde yapılan konuşmalar doğru sonuç vermez.

Bir insanla tek başına konuşma ya da söyleşi yaparak alacağınız bilgilerle, aynı insanla bir grup içinde konuşarak alacağınız bilgiler birbirinden farklıdır.

“Olur mu öyle şey!“ diyenler varsa, onların grup psikolojisi ve söyleşi tekniği hakkında bilgisi bulunmuyor demektir.

Söyleşiyi yapacak kişi önceden bunun temel eğitimini görmek zorundadır. Söyleşiyi yapan kişi konuşanı şöyle ya da böyle etkiler. Söyleşiyi yapan kişi söyleneni kaydeden makine değildir; yüz ifadesinden oturuşuna kadar çok sayıda özelliğiyle karşısındakini ve dolayısıyla da verilecek cevapları etkiler.

Vereceğim örnek yaklaşık elli yıl öncesindendir ama konuyu bilmeyenler için gereklidir:

Bir kişiyle söyleşi yapıyorsunuz ve ondan hayat hikayesini anlatmasını istiyorsunuz.

Söyleşi yapılan kişi erkektir, söyleşiyi yapan ise bir keresinde erkek, diğerinde ise güzel bir kadındır diyelim.

Temel bilgiler aynıdır; doğum tarihi, mesleği, yaşı vb. gibi. Bunun dışında hayat hikayesindeki vurguların değiştiği ve ek olarak da hikayeye röportajı yapana göre değişen eklemeler yapıldığı saptanmıştır.

Sözlü tarih çalışması yapmaya yönelenler için bunlar temel bilgilerdir denilebilir.

Sözlü tarih konuyla ilgili herkesle konuşularak yapılır. On yıl kadar önce Almanya’daki Alevi Federasyonu’nun Dersim ile ilgili sözlü tarih çalışması vardı. Genel Kurul’da çalışmayla ilgili bilgi veren kadın, sözlü tarih nedir, biliyordu. Sosyoloji eğitimi almış olduğu belliydi. O yıllardan kalmış insanları nasıl bulduklarını, konuşmak istemeyenleri nasıl ikna ettiklerini anlatmıştı.

Alanı ve tarihini araştırmaya başlamadan önce iyice öğrenmişti.

Hakkında sözlü tarih çalışması yapılan konu küçük veya büyük olabilir ama konuyla ilgili herkesle konuşulmak zorundadır.

Buradaki sorun başka alanlarda da karşımıza çıkar: konuyla ilgili eğitim (sosyoloji) görmemiş olmak ve rastgele iş yapmak…

Sonuç ortaya çıkan ve emek de harcanmış olan çalışmanın ciddiye alınmaması olur.

Sözlü tarih çalışması yapıldığı sanılır ama ilgisi yoktur.

“Ben yaptım oldu!“ derseniz, orası başka tabii!

Son Güncelleme: Cumartesi, 14 Ekim 2017 17:23