ABD'ye ne oluyor dersiniz? Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 14 Ağustos 2018 16:59


ABD ile Türkiye’nin arasının bozulması konunun küçük tarafıdır; büyük taraf ise Rusya Federasyonu’na yönelik olarak alınan yeni ambargo kararı ve yine yeni onaylanan astronomik askeri bütçedir. Bu bütçeyle ABD uzayda yoğun silahlanmayı planlamaktadır.

35 yıl kadar öncesine gidelim… O sırada ABD Başkanı olan Reagan “yıldız savaşları” adı verilen projeyi açıklamıştı. Buna göre ABD uzayda füze istasyonları kuracak ve gerektiğinde buradan yeryüzündeki hedefleri vuracaktı.

1985 yılında SBKP Genel Sekreteri olan Gorbaçov kısa süre sonra glasnost olarak anılacak barış programını açıklayacaktı. SSCB eskiden beri barışı savunurdu ama neden şimdi konuyu özellikle öne çıkarıyordu? Politikada hiçbir şey boşuna yapılmaz ve ne yapıldığı kadar ne zaman yapıldığı da önemlidir.

SSCB’nin durumu üç nedenle hiç iyi değildi.

Birincisi: SSCB ekonomisi yeni bir silahlanma yarışını kaldıramazdı. Üçüncü sanayi devrimi olarak da adlandırılan bilgisayarlaşma konusunda SSCB ve diğer sosyalist ülkeler geride kalmış, üretici güçlerin geliştirilmesinde ABD ve müttefikleriyle ara iyice açılmıştı. Yeni bir silahlanma yarışı durumu daha da kötüleştirecekti.

İkincisi: Kızıl Ordu’nun Afganistan’da kazanamayacağı ortaya çıkıyordu. Ülkede birkaç kent dışında hakimiyet kuramamışlardı, kırsal alan Taliban’ın denetimi altındaydı. Kızıl Ordu bu savaşta önemli kayıplar vermesinin yanı sıra büyük masrafa da neden oluyordu.

Üçüncüsü: Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelerde durum hiç iyi değildi. Polonya’da sosyalizme karşı işçi muhalefeti Dayanışma Sendikası aracılığıyla köylüleri ve aydınları da birleştirerek hükümeti zor durumda bırakmıştı. Ülkede sıkıyönetim ilan edilmişti ama bunun çözüm olmayacağı görülebiliyordu. SSCB farklı bir domino teorisiyle karşı karşıyaydı. Domino teorisi Uzakdoğu’da kullanılan bir kavramdı. Buna göre Vietnam sosyalistlerin eline geçerse bunu kaçınılmaz olarak Laos ve Kamboçya izleyecekti.

Doğu Avrupa’da ise bir ülkedeki iktidar partisinin çekilmek ya da muhalefetle koalisyon yapmak zorunda kalması, başka ülkeleri de etkileyecekti.

1989’da sosyalizmde çözülme Polonya ile başlar, ardından Macaristan, sonra Demokratik Almanya Cumhuriyeti, o zamanki adıyla Çekoslovakya ve yılsonuna doğru da Bulgaristan ve Romanya gelir. Yugoslavya ve Arnavutluk dışında bir yılda Doğu Avrupa’da sosyalist iktidar kalmamıştır. Bu ikisindeki iktidarların ömrü de uzun sürmeyecektir.

SBKP durumu görüyordu ama çok geç kalındığı için yapılabilecek fazla bir şey de yoktu.

ABD’nin o yıllarda uyguladığı bir başka yöntem de büyük petrol kaynaklarına sahip olan SSCB’nin ihracat gelirini azaltmak için petrol fiyatını düşürmekti. Petrol üreticisi Arap ülkeleriyle anlaşan ABD petrol üretiminin iyice artmasını ve fiyatın düşmesini ve böylece de SSCB’nin ihracat gelirinin azalmasını sağlıyordu.

35 yıl sonraki bugünkü durum bazı yönlerden benzer bazı yönlerden farklıdır.

ABD kaya tozundan petrol üretimini artırarak petrol fiyatlarında bir dönem düşme sağladı ve bununla da başlıca geliri petrol ihracatı olan Venezüella’daki Chavez iktidarını zora soktu. Bu durumun sürmesi zor görünüyor çünkü ABD önemli bir petrol üreticisi olan İran’a da ambargo uygulamaya yöneliyor. ABD müttefikleri Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar ile petrol üretiminin artırılması konusunda anlaşsa bile petrol fiyatlarında büyük düşme eskisinden daha zor görünüyor.

1990 sonrasında SSCB’nin dağılmasıyla kurulan tek kutuplu dünya sona erdi. Bu dönemde ABD iki Irak savaşıyla eskiden fazla bulunmadığı Ortadoğu’ya yerleşti. Doğu Avrupa ülkelerindeki eski sosyalist ülkelerin NATO üyesi olmasını sağladı. Rusya Federasyonu bu dönemde sürekli olarak kuşatılmaktan söz edecekti. Rusya şiddetli tepki göstermese Baltık ülkeleri de NATO’ya alınacaktı.

ABD Afganistan’a da yerleşerek buradan Orta Asya’nın bir bölümünü kontrol edebilmeyi sağlayacaktı.

Rusya Federasyonu SSCB’nin dağılmasının ardından geçen 20 yılda kendini toparladı ve ilk işi eski alanı Kafkaslar ve Orta Asya’da hakimiyet kurmak oldu. Türkiye eskiden hiç bulunmadığı bu alana belli oranda girebildi ama ABD’nin desteğiyle de olsa fazla başarılı olamadı. (Bkz. Alt Emperyalizm ve Türkiye, 2000)

Rusya Federasyonu Ortadoğu’ya yeniden girdi ve bunu özellikle Suriye savaşındaki rolüyle gösterdi. Filistin Kurtuluş Örgütü eski gücünden uzak olduğu için bununla ittifak kurmadı. Bunun yerine İran ile ABD’ye karşı anlaştı. Ek olarak bölgede işine geldiği oranda Türkiye’nin planlarını desteklemeye başladı ve bu da Türkiye’ye yeni bir manevra alanı açtı.

Çin Halk Cumhuriyeti 35 yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak kadar güçlendi ve Pasifik’te önemli bir askeri tehlike olarak ortaya çıktı. Ek olarak ekonomik yönden de önemli oranda gelişti.

ABD, Avrupa Birliği’nden de istediğini bulamadı. İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı alması beklenildiği gibi zayıflamaya yol açmadı, tersine AB içinde Almanya’nın egemenliği iyice pekişti.

Trump her tarafa saldırıyor. AB ülkelerinden ve özellikle Almanya’dan ABD’ye yapılan ihracata yüksek gümrük vergisi uygulama kararı aldı, ardından anlaşma sağlandı ama konunun yeniden alevlenmesi muhtemeldir.

Almanya’nın askeri harcamalarını artırmasını istedi.

Kısacası neredeyse her tarafa çatıyor, taleplerde bulunuyor ve tehdit ediyor.

Bu tutumu Trump’un çılgınlığıyla açıklamak mümkün değildir. Artık iyice magazinleşen günlük basında böyle açıklanabilir ama ABD’nin asıl sorunu eski konumunu yeniden kazanmak, en azından daha fazla geri plana düşmeyi durdurmaktır.

Değişik ülkelere yönelik ambargoların ve daha da önemlisi yeni ve büyük silahlanma projesinin anlamı budur.

Neydi Trump’un sloganı: Make United States great again!

ABD’yi tekrar büyük yap!

Başka bir deyişle eskisi gibi rakipsiz büyük olmadıklarını kendileri de kabul ediyor.

ABD 35 yıl önceki ABD değildir ve bunu iyi değerlendirenlerden birisi de Türkiye’dir.

Türk Lirasının Dolar karşısında büyük değer kaybetmesinin sağlanması, ABD’nin Rusya’ya fazla yaklaşan Türkiye’ye yönelik ceza operasyonudur.

Kendisine destek olacak Rusya ve Çin gibi alternatifler olmasaydı, Türkiye böyle bir davranışa giremezdi.

Son olarak mutlaka biliyorsunuz ama bazen unutulabiliyor: Rusya Federasyonu sosyalist bir ülke değildir! Bu nedenle de ABD’nin gerilemesini solun ilerlemesi olarak görmemek gerekir.