Düşünmek ve öğrenmekten korkmak... Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 27 Eylül 2018 06:06


“Bir kafa ne kadar doğruya dayanabilir, ne denli doğruyu göze alabilir?”

Nietzsche’nin Ecce Homo’daki bu sözü sanki sosyalizmin tarihi için sorulmuş gibidir.

Paris Komünü’nün yenilgisinin yıldönümünde Komüncülerin hatırlanmasına diyeceğim yok ama aynı hatırlamanın fazlasıyla neredeyse 30 yıl önce tarihe karışan reel sosyalizm için de yapılması gerekiyor. Kendilerine sosyalist diyen insanlar bu gerçeği Paris Komünü’nün onda biri kadar bile hatırlamaktan kaçıyorlar. Unutmak istiyorlar ve sanıyorlar ki başarıp da unuturlarsa eğer, olan olmamış olacaktır. Bu durumda kaçınılmaz olan geçmişte yaşanılanın neredeyse aynısını tekrarlamaya çalışmaktır. Teori ve pratiklerini değiştirdiklerini sanıyorlar ama makyaj değişikliğinden başka yaptıkları bir şey bulunmuyor.

Reel sosyalist ülkelerde, somutlarsak Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde, o zamanki adıyla Çekoslovakya’da, Bulgaristan’da ve diğerlerinde sokaklara dökülerek mevcut rejimi protesto eden yüzbinlerce insan işçi ve emekçi değil miydi? Bu insanlar en az kırk yıldan beri reel sosyalizm koşullarında yaşamamışlar mıydı?

İsimleri sayarken Polonya’ya sonraya bıraktım. Polonya’da militan bir sendika olan Dayanışma’da örgütlenen tersane işçileri hem işçilerin geri kalanıyla hem köylülerle ve hem de aydınlarla iyi bağlar kurdular. Hepsini birleştirerek ortak eylemlere götürdüler. Tam bir işçi sınıfı önderliği anlayacağınız… Tek farkla ki, bu militan işçiler sosyalizmin değil kapitalizmi istiyordu. Amaçları daha iyi bir sosyalizm değil kapitalizmdi.

Çok sayıda sosyalist için –hele de Troçkist olurlarsa- bunu anlamak epeyce zor ama gerçek böyleydi.

Reel sosyalizmin tarihi ve çözülerek tarihe karışması hakkında iki kelam etseniz de biz de yararlansak!

Bu ülkelerde burjuvazi komünist partilerinin içinden nasıl çıktı?

Bu süreci değişik yazılarda ayrıntılı olarak açıkladım. Ek olarak Che Guevara Kısa Uzun Bir Hayat kitabında da yer verdim. Sosyalist ülkelerde 1960’lı yıllarda Che’nin de aralarında bulunduğu bir grup insan “Böyle gidersek çökeceğiz” derken 25 yıl sonra olacakları anlatıyorlardı. Olanlar onların teorilerini de geride bırakacak ölçüde gerçekleşti.

Bu konuda herhangi bir açıklamanız var mı?

Haydi reel sosyalizmin çözülerek tarihe karışmasını unutmayı başardınız diyelim, peki Çin’i ne yapacaksınız? Komünist partisinin gelişmesine önderlik ettiği bir kapitalizmi nasıl açıklayacaksınız?

Bilgi olmayınca açıklama da mümkün değildir. Yanlış açıklama bile yapamazsınız, sadece günü kurtaracak yüzeysel açıklamalara sığınırsınız.

Bir bölümünüz en azından İngilizce biliyorsunuz ama ilgili kitapları okumaktan çekiniyorsunuz. Okuyun, yanlış bulun ve eleştirin; yapamazsınız çünkü kafanızın doğruya dayanacağı şüphelidir. Bu nedenle de en iyisi öğrenmemektir. İyi ama öğrenmeyince olan olmamış olmuyor.

Yayın dünyasının zorluklarını biliyorum ama çok sayıda gereksiz kitap yayınlandığı da bilinen bir gerçektir. Yayınevleri bunlardan bazıları yerine sosyalizmin tarihiyle ilgili kitapları çeviremez mi? Hayır çeviremez, elleri varmıyor.

“Capitalism with a Comrade’s Face” kitabını çeviren çıkmaz mesela (Yoldaş Yüzlü Kapitalizm).

Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya’da reel sosyalizm öncesinde ve sonrasında toplumun önde gelen isimlerinin durumunu araştırma konusu yapan kitapları da çeviren olmaz… 1989 yılından beş yıl önce ve beş yıl sonra politik ve ekonomik sorumlular ile aydınların önde gelenleri hangi konumdaydılar? Araştırma sorusu budur ve araştırma sonuçlarını öğrenmek biraz cesaret istiyor.

Politik sorumlu kesim büyük oranda tasfiye oluyor ve bu aynı zamanda sosyal emperyalizm tezinin çöküşü anlamına gelir çünkü tersi gerçek olsaydı politik kesimin büyük oranda devam edebilmesi gerekirdi. Buna karşılık ekonomi alanındaki yöneticileri sosyalizm sonrası kapitalizmde yerlerini büyük oranda koruyorlar.

Bu tür araştırmaları kimse çevirmez, çünkü en başta çevirenin kafası okuduklarını kaldırmayacaktır.

Bu araştırmalar yapılalı en az yirmi yıl oldu ve ardından başkaları da geldi.

Eski sosyalist ülkelerde milliyetçilik ve hatta ırkçılığın büyük gelişme gösterdiğini basından mutlaka izlemişsinizdir. Bu tür hareketlerin önderlerinin eski komünistler olması konusunda herhangi bir açıklamanız bulunuyor mu?

Macaristan’da Başbakan Orban komünist partisi gençlik örgütündendir.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde KGB sorumlusuydu.

Azerbaycan’da seçimle işbaşına gelen devlet başkanı Elçibey’i darbeyle devirerek yönetime gelen, Türkiye’nin Tansu Çiller başbakanlığı döneminde devirmeye teşebbüs ettiği ama başaramadığı Haydar Aliyev (şimdiki devlet başkanı İlham Aliyev’in babası) SBKP Politik Büro üyesiydi. Görevi neydi derseniz, KGB sorumlusuydu. Bizim cahiller KGB sorumlusuna darbe yapmaya kalktılar!

Bunları tek isimler olarak görmeyin, bu insanlar geniş bir kadronun ön plandaki kişileridir.

Almanya’da yükselen ve Nazi yanlısı olduğunu gizlemeyen ırkçı hareketin özellikle geliştiği alan eski DAC bölgesidir. Sosyalist ülkeler arasında en gelişmiş üretici güçlere sahip olan DAC’de Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık yıllarca sosyalizmle eklemlenerek yaşadı.

Bu konuda yayınlanmış araştırmalar bulunuyor ama okumayı kafanız kaldırmaz, biliyorum.

Siz iyisi mi Paris Komünü’nde takılıp kalın, arada bir Ekim Devrimi’ne kadar uğrarsınız, biraz ileri de gidersiniz ve orada kalırsınız…

Bu anlayışınızla geçmişi tekrar bile edemezsiniz.

Bir tarih yaşandı. Bunu öğrenmek, nelerin değiştirilmesi gerektiğine karar vermek ve bunu için hareket etmek gerekir.

Kafanız neler yaşandığını öğrenmeyi göze alamıyorsa da kendinizi tekrarlayıp durursunuz…