Avrupa ordusu Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 17 Kasım 2018 23:36


Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin 100. yılında Paris’te çok sayıda ülkenin devlet başkanlarının katıldığı toplantıda Avrupa ordusu kurulması yeniden gündeme geldi. Yeniden diyorum çünkü eski bir konudur. Avrupa Birliği’nin (AB) kendi ordusunun olması hakkında yıllardan beri konuşulur ve hatta Türkiye’nin de bu ordunun önemli bileşeni olmayı kabul ederek AB’ye katılabileceğinden söz edilirdi. Gerçek durum ise böyle değildi.

AB ordusu denilince akla ilk olarak Almanya-Fransa ve İngiltere ordularının katılımıyla kurulacak yeni ordu geliyordu ama İngiltere, AB içinde ABD’nin önde gelen savunucusu olarak buna yanaşmıyordu. Geriye Fransa-Almanya ikilisi kalıyordu. Bu iki ülke tarafından AB adına hızlı müdahale birliği kurulmuştu ama bu ordu sayılmazdı. Türkiye’nin AB ordusuna alınması ise kesinlikle söz konusu değildi. ABD ve İngiltere Türkiye’nin AB üyesi olması gerektiğini yıllarca savundular, burada amaç AB içine ABD yandaşı yeni bir gücün girmesini sağlamaktı. Almanya ve Fransa ise buna yanaşmadılar. Türkiye’nin ABD ile ilişkisinde bir oranda değişiklik olmasına rağmen Türkiye’nin bir şekilde AB ordusunda yer alması yine gündem dışıdır. AB’nin artan oranda silahlanması zaten sorun iken, bu sorunu AKP ve Erdoğan gibi AB içindeki imajı hiç de iyi olmayanları da dahil ederek iyice büyütmek kimsenin işine gelmez.

Ne oranda gerçekleşeceği belli olmayan ama kurulması yeniden gündeme gelen AB ordusu, ordu olmanın ötesinde anlama sahiptir.

Yıllardan beri “AB emperyalizmi”nden söz edilir ve bu belirleme yanlıştır. Devlet olmadan emperyalizm olmaz. Bugüne kadarki emperyalizmlerin tamamı ulusal devlete dayanan emperyalizmlerdir. Devletler arasında işbirliği olabilir ama bu emperyalizmin ulusal özelliğini ortadan kaldıracak derecede ilerlememiştir. NATO için “kolektif emperyalist askeri örgüt” denilir ama NATO’nun ABD denetiminde olduğu herkes tarafından bilinir.

AB devleti bulunmuyor. AB üyesi ülkelerin devletleri belirli ortak kurallara uymayı kabul etmişlerdir. Bu bağlamda merkez bankalarının yetkileri sınırlandırılmış, belirli konularda AB yasalarına öncelik tanınmış, hiç ilgi görmeyen AB Parlamentosu seçimleri sürekli yapılmış, bazı ülkelerde ortak para birimi (Avro) geçerli olmuştur ama sonuçta üye ülkelerde ağırlıklı olan ulusal devletler olmuştur.

AB Merkez Bankası AB devleti yönünde önemli adım olmuştu. AB ordusu da gerçekleşebildiği oranda bu yönde önemli bir adım olacaktır.

AB, Almanya-Fransa eksenine dayanan bir birliktir. Bu eksene otomatik olarak Benelüks ülkeleri ve Avusturya da eklenir. Altı üyeden oluşan bu birlik ayrılmaz görünen bir birliktir ve bir dönem tartışılan ardından unutulan “iki vitesli Avrupa”nın birinci vitesidir. Bu birliğe başka üyeler katılabilir ya da ayrılabilir, önemli olan bu birliğin bozulmamasıdır.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasının kesinleşmesi çok sayıda sosyalistin zannettiği gibi AB’yi zayıflatmamış, tersine güçlendirmiştir. AB böylece ABD’nin etkisinden biraz daha uzaklaşmıştır. Trump’un AB ordusuna karşı çıkması anlaşılabilir çünkü AB ordusu demek, AB’nin ABD’ye daha az bağımlı olması demektir. AB ordusu ne kadar güçlü olursa olsun ABD ordusu yanında zayıf kalır ama ABD için önemli olan gelecekteki muhtemel alternatifleri bugünden engellemektir.

Rusya Federasyonu ise, tahmin edilebileceği gibi, içinde yer almasa bile AB ordusunu savunmaktadır.

Bizde “geçmişte AB konusunda ne söyledik, ardından ne oldu?” konusunda biraz olsun kafa yormak söz konusu olsaydı, sosyalistlerin AB konusundaki yanlış tespitlerini anlatmaya kitaplar yeterli olmazdı.

“AB’nin tek devlete doğru gittiği” sanıldı, ama böyle olmadı.

AB’nin insan haklarını konu alan Kopenhag Kriterleri’nden ibaret olduğu sanıldı ama neo liberalizmi esas alan Maastricht Kriterleri unutuldu.

AB birleşik bir yapı olarak görüldü ama henüz AB kimliği oluşmamıştır, nasıl oluşacağı da belli değildir. Çok sayıda AB ülkesinde yükselen aşırı sağcı akımların önde gelen taleplerinden bir tanesi ulusal kimlik ve AB karşıtlığıdır.

İngiltere’nin ayrılmasının AB’nin sonu olacağı öngörüldü ama hiç de böyle olmadı. İngiltere’nin ne kadar zorlandığını görüyoruz.

Farklı görüşler savunabiliriz ama bir konuyu öğrendikten sonra konuşmayı alışkanlık haline getirsek ne kadar iyi olacak…