Che ve tanımadığın halkla devrim yapmak Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 10 Mayıs 2020 11:19


Aleida March’ın Remembering Che kitabını bitirdim ve sonlarına doğru aklıma Che Guevara - Kısa Uzun Bir Hayat kitabında yaptığım belirleme geldi: Che sürekli olarak tanımadığı halklarla devrim yapmaya çalışmıştır. Kitabın sonlarında Che’nin önce Kongo ardından da Bolivya’ya gidişi ve bu konuda sahip olduğu yeterince somut olmayan gerekçeler bu belirlemeyi yeniden düşündürdü.

Che, Meksika’da bulunduğu sırada Fidel Castro ve grubuyla tanışır, anlaşırlar, onlarla birlikte Alberto Bayo’nun yönetiminde askeri eğitime katılır. Che Küba’yı hiç görmemiştir, Kübalıları tanımamaktadır, bu ülkede Batista diktatörlüğü olduğunu bilmektedir, o kadar…

Che’nin bu grupla tanışması ve anlaşmasının önde gelen nedenlerinden birisi hepsinin İspanyolca konuşmasıdır. Farklı dilleri konuşsalardı ve hele de  anlaşabilecekleri ortak bir dil bulunmasaydı, bu ilişki gerçekleşmezdi.

Küba’da devrimden sonra yaptığı bir konuşmada Che bu halkı tanıması gerektiğini belirtir. Che Küba halkını Meksika’da 80 kişiyle gördüğü eğitim ve iki yıllık gerilla savaşı süresince tanımıştır ve burada tanıdığı halk ile savaşın dışındaki halk birbirinden farklıdır, beklentilerine uymamaktadır. Che bu durumu devrim sonrasındaki değişik konuşmalarında belirtir (Bkz. Kısa Uzun Bir Hayat)

Normal bir durum… Aynısı Yılmaz Güney’in de başına gelmiştir. Hapishanelerde komün yaşamında tanıdığı devrimcilerle, çıktıktan sonra dışarıda tanıdıkları birbirinden farklıdır. Devrimcilerin hapishanelerdeki özellikleriyle dışarıda hayat kavgası içindeki özellikleri birbirinden farklıdır, Yılmaz Güney hayal kırıklığına uğrar.

Che yanında partinin merkez düzeyde bir sorumlusu ve 300 kadar Kübalıyla birlikte Kongo’ya gider. Bu halk hakkında bilgileri yoktur. Ulusal kurtuluş savaşı örgütlemeye giderler ama hayretle görürler ki bu ülkede ulus yoktur. Marksist devlet teorisine ters bir durum, devlet vardır ama ulus yoktur. Tıpkı Afganistan ve Libya’da olduğu gibi… Ek olarak Kongo halkıyla nasıl anlaşacakları konusunda önceden düşünmemişlerdir, aynı dili konuştuklarını sanmaktadırlar ama böyle değildir. Che, Aleida’ya Kongo’dan yazdığı mektuplarda Fransızca çalışmaya başladığını bildirir. Kongo eski Belçika sömürgesidir.

Buradan Bolivya’ya gidecektir. Daha önce Arjantin planlanmıştır ama bu ülkedeki komünist partisinin gerilla savaşına şiddetle karşı olması nedeniyle Bolivya tercih edilir. Bu ülkedeki KP de silahlı savaşa karşıdır ve şartlar daha uygun görünmektedir.

Bolivya’da Che’nin gerilla savaşıyla ilgili olarak analiz yapan herkes yanlış alan seçildiği konusunda görüş birliğindedir. Alan arazi olarak uygundur ama Sierra Maestra gibi politik çelişkinin keskin olduğu bir yer değildir, tersine ülkedeki bu tür yerlere uzaktır.

Fidel Castro Che’nin aksine halkı iyi tanıdığı gibi gerilla savaşının başlangıç alanını da doğru seçmişti. Ek olarak 26 Temmuz Hareketi ülke çapında örgütlüydü. Bolivya’da bunların hiç birisi yoktu. Bolivya Komünist Partisi’nin tutumuna karşı çıkan gençlik örgütü gerilla mücadelesini desteklemiş ve kadro göndermişti ama yeterli olmamıştı.

Uzaktan bakıldığında bütün Latin Amerika halkı aynı sanılır, gerçekte ise değildir. Brezilya dışında Latin ve Orta Amerika’da bütün halklar İspanyolca konuşmaktadır ama her halkın diğeriyle ilişkisinin ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda Che Küba’da yabancıydı, Bolivya’da da böyleydi. Zamanın Bolivya basınında “Bu yabancı ülkemizde ne arıyor?” sorusu sorulur. Aynı dili konuşmak, insanların genellikle Katolik olmaları halkların bütünleşmesi için yetmemektedir. Bırakın bütünleşmeyi, düşmanlık bile vardır. Suudi Arabistanlı bir Sünni ile Suriyeli bir Sünni arasındaki farklılık gibi… Arapça konuşmaları ve aynı dinin aynı mezhebinden olmaları düşman olmalarını engellemez. İslamda Sünniliğin alt çeşitleri arasında bile düşmanlık vardır. Mesela hem İslam Devleti hem de Al Kaida Seleflidir ama ayrı örgütlerdir ve bazen aralarında savaş da çıkmaktadır.

Benzer durum Kürtler için geçerlidir. Kürtçe konuşmak, eskiden birlikte olmuş olmak, bugün de aynısını gerektirmez. Gerektirmediğini de görüyoruz. Kürtlerin yıllar önce kurduğu devletleri ve birlikte mücadele örneklerini sıralamak, Latin Amerika halklarının zamanında İspanyol sömürgeciliğine karşı (Brezilya hariç) mücadele vermiş olmasını tekrarlayarak bunun birleştirici olacağını sanmaya benzer.

Latin Amerika ülkelerinde ciddi bir ulusal sorun da vardır. İspanyol sömürgecileri indigeno denilen yerli halkları kenara iterek bu ülkeleri sömürgeleştirmişler ve ülkeden gelen beyaz insanlar buraya yerleşmiştir. Yıllar içinde çoğalan bu beyaz insanla yerli halk arasında sürekli sorun yaşanmıştır. (Bolivya’da Morales yerli halktan seçilen ilk devlet başkanıdır.)

Che’nin Latin Amerika ile ilgili yazılarında bu konu yoktur. Emperyalizme karşı mücadele teorisinde indigenolara yer vermez, bu halkı dışlamaz ama yaşadıkları ek sorunlara da yer vermez.

Beyaz insanların büyük bölümü gibi indigenolar da yoksuldur ama birleşmek için bu yeterli değildir.

Küba değişik halklardan meydana gelmiştir ve bu anlamda önemli tecrübe yaşamıştır. Küba halkının bir bölümü Afrika kökenlidir, 16. ve sonraki yüzyıllarda bu insanlar Afrika’dan köle olarak getirilmişlerdir, diğer bölümü yerlidir. Küba’da bugün bile ırkçılık olduğunu –Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ndeki gizli ırkçılığın aksine- Küba yetkilileri kabul ediyorlar ve buna karşı mücadele ettiklerini söylüyorlar.

Che’de benzer konular hiç yoktur.

İlginçtir, Che’nin yazılarında Latin Amerika ülkeleri tarihi boyunca verilmiş önemli silahlı mücadelelerin incelemesi de bulunmamaktadır. Mesela Venezüella’da Bolivar, Nikaragua’da Sandino gibi…

Che yeni bir toplum yaratmaya çalışırken yeni insanı kendinde de oluşturan büyük bir insandı, burası açıktır. Dünya çapında bir isim olacağını –Aleida’nın da belirttiği gibi- o yıllarda kimse düşünmemişti.

Sanırım gelecek yazıda kitabın geri kalanını anlatırım. Bu bölümde Che’nin kişisel özelliklerinin anlatımı ağır basmaktadır.