68'i geride bırakmak... Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 20 Mayıs 2020 06:47


Bu yazıdaki konu daha önce 68’den Ne Kaldı? kitabında işlenmişti. Bazı kısa tekrarların dışında güncellemeyi içerecektir.

68 başlangıç ve bitiş yılları ülkelere göre değişen bir dönemin adıdır. Latin Amerika 68’i 1959’daki Küba devrimiyle başlar, 1974’te Allende’nin askeri darbeyle devrilmesiyle sona erer. Türkiye 68’i ise 1965-1980 arasını kapsar ve 1965-1972 ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrılır. Bazıları 1960’tan başlatır ama TİP’in 15 milletvekiliyle TBMM’ne girdiği 1965 daha uygundur.

Türkiye 68’inin ilk dönemi ikinci dönemini de büyük oranda belirlemiştir.

1965-1980 TC tarihinde benzeri görülmemiş bir dönemdir ama şunu da unutmamak gerekir: bizim 68’imiz dünya genelinde bakıldığında başarısız olanlar kategorisine girer. 68 hareketi hiçbir ülkede devrim yapamadı ama içinde gerçekleştirildikleri toplumların gelecekteki hayatını önemli oranda etkileyen başka değişimlere yol açtı. Bir dönem olarak 1968, kapitalizm çerçevesinde kalan bir kültür devrimi oldu. Almanya ve Fransa gibi bazı toplumlar kültürel olarak önemli değişiklikler yaşarken, bizde bu değişim oldukça sınırlı kaldı. Kültürel değişim farklı bir içerikte bazı Latin Amerika ülkeleri için de geçerlidir.

İtalya, İngiltere vd. ülkelerde de kültürel değişim yaşanmıştır ama ayrıntılı olarak bilmiyorum.

Bu kültürel değişimi mesela Almanya’da somutlayacak olursak… Almanya o zaman ikiye ayrılmış olduğu için sadece Batı Almanya’yı kastediyorum, 68 sadece burada yaşandı.

Birincisi; ailesi yapısı değişti, otoriter aile parçalandı. Bu değişimin ülke tarihi bakımından büyük önemi vardır çünkü Adorno ve Horkheimer Nazizmin başarısını öncelikle otoriter aile yapısına bağlarlar. İnsanlar büyüklerinin isteklerini itirazsız yerine getirmek temelinde sosyalize olmuşlardı. Tanınmış örnektir: Yahudi soykırımının önde gelen isimlerinden Eichmann’ın mahkemesinde bulunan Hannah Arendt hayretle bu adamın Yahudi düşmanı olmadığını görmüştü. Eichmann da zaten neden suçlu görüldüğünü anlamamıştı: “Ben yukarıdan gelen talebi kayıtsız şartsız yerine getiririm, böyle yetiştim.”

Almanya 68’i bu aile yapısını ciddi oranda sarstı. Bu aynı zamanda ciddi bir kuşak çatışması demekti. Babalarının ve dedelerinin eski Naziler olduklarını öğrenen genç insanlar ailelerine tavır aldılar.

Almanya kapitalizm çerçevesinde daha az otoriter bir toplum oldu.

İkincisi; kadın özgürlüğünde ve kadınların toplumsal hayata girişindeki büyük gelişmedir. O dönemin gençlik hareketi bir erkek hareketiydi ama kadınlar açık olarak itiraz ederek konumlarını yükselttiler.

Bunu dönemin en önemli silahlı mücadele hareketinde (RAF) de görebiliriz. Bu örgütün üç kuşak eylem kadrosu militanları içinde kadınlar çoğunluktadır.

Üçüncüsü; 68 hareketi Almanya’nın Nazi geçmişiyle önemli oranda hesaplaşmasını sağladı. Bu birdenbire olmadı, 20-25 yıla yayıldı ama itici gücü 68 hareketiyle yapılan başlangıçtı.

Türkiye 68’inde bunların hiç birisi olmadı.

Aile yapısı pek değişmediği gibi kuşaklar arasında çatışma da çok az yaşandı. Bizde aileden kopmak değil, aileyi de kendi yoluna çekmek önemlidir. Burada şu unutulur: aileyi kendi mücadelenize kazanırsınız ama kaçınılmaz olarak ailenin sizin aşmak istediğiniz değerlerinden de etkilenirsiniz. Sosyalist hareketteki muhafazakarlıkta bunun önemli yeri vardır.

Kadın özgürlüğü konusunda çok az gelişme oldu. Bunu 68 döneminin silahlı mücadele hareketlerinde de görmek mümkündür. Gülay Ünüvar dışında örgüt kurucusu kadın hatırlamıyorum. Bizde kadın hareketinin gelişmesi esas olarak 1980 sonrasındadır.

Türkiye 68’i ülke tarihiyle hesaplaşmadı ya da bu hesaplaşma cılız kaldı. Özellikle başlangıç döneminde Atatürk Türkiye’sinin yarım kalmış projesini, “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” sosyalist yoldan gerçekleştirmeye çalıştı ve dolayısıyla da o dönemi savundu. Kemalizme karşı çıkış ancak 12 Mart cuntasının uygulamalarıyla karşılaşıldıktan sonra gelişecekti. Ordu o yıllarda yönetimde belirleyici güç durumundaydı ve Hikmet Kıvılcımlı gibi sosyalist hareketin önde gelen bir ismi bile “ordunun ilerici rolünü” savunmanın ötesinde teorileştirdi. (Bkz. Kıvılcımlı ile ilgili bir sempozyumda sunulan Kıvılcımlı ve Silahlı Kuvvetler tebliği, internette veya www.yazınverlag.org daki yazılar içinde vardır.

68 hareketi özellikle Latin Amerika ülkelerinde bünyesinde az sayıda da olsa din adamlarını barındırmakla birlikte sonuçta dine inanmayan bir hareketti. 68 hareketinden sonra ateizm toplumlarda özellikle gelişecekti.

Türkiye 68’i toplumda yıllar sonra bile hissedilen bir kültürel değişim yaratamadı. Yaratılan en önemli değişiklik bazı isimlerin toplumsal hafızaya girmesi oldu. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve diğer isimler toplumsal hafızaya girdi. Politik görüşü ne olursa olsun ilk ismi bilmeyen yoktur. Başka bir ülkede –Che Guevara dışında- 68’in isimleri bu kadar bilinmez. Bunun başlıca nedeni, o dönemin geride bırakılmış ya da bitmiş olmasıdır. Che ise dünya çapında bir isim olduğu için özellikle bilinir.

“Türkiye 68’inden geriye isimler kaldı” belirlemesi bu bağlamda doğrudur. Toplumun kültürel yapısında önemli bir değişim yaratamadılar. Bu değişimin olduğu toplumlarda ise bazı sağ örgütlenmeler ve kişiler –aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkzoy de vardır) aradan 50 yıl geçmiş olmasına rağmen 68 hareketini hedef alırlar. Şu veya bu kişiyi değil, bu hareketin toplumda yarattığı değişimi hedef alırlar.

Türkiye 68’inin yarattığı en önemli kültürel değişiklik isimler aracılığıyla sosyalist hareketin toplumsal hafızaya girmesi oldu. Sosyalist hareket daha önce de vardı ama gazetelerdeki tutuklanma haberlerinin ötesinde bilinmezdi. Biz çok geriden başladık. Başka ülkelerde sosyalist hareket 1968 öncesinde de görünürdü, önemli örgütlenmeler ve pratikler yaşamıştı, teorik düzeyleri de bizimle karşılaştırılamayacak kadar ileriydi. Bizde sosyalist klasiklerin yayınlanmaya başlaması esas olarak 1965 sonrasındadır.

1965-1980 dönemi ülke tarihinde önemli bir dönem olmakla birlikte başka ülkeler düzeyinde kültürel değişim yaratamadı. Bu değişimin yaratılabildiği ülkelerde 68 hareketi aşılabilirken, bizde bu yapılamadı. Adı geçen kitapta da belirttiğim gibi bizdeki “bitmeyen 68”dir. O dönem bitti; dünya değişti, ülke değişti ama o dönemin anlayışları pek değişmedi. O dönemi aşabilmek, o dönemin amaçlarını farklı koşullarda yeniden üretebilmek demektir.

Bu nasıl yapılabilir?

En başta 68’in isimleriyle ilgili daha objektif değerlendirmeye ulaşmak gerekiyor. Bu insanlar hayatlarını kaybettiklerinde 20’li yaşlardaydılar. Birikimleri kaçınılmaz olarak iyi değildi, en iyi olanlarında bile önemli eksikler vardı ve bunu normal karşılamak gerekir. O insanların görüşlerini değerlendirirken ve hele de bugün savunurken bu özelliğe dikkat etmek gerekir.

İkinci olarak; o insanların benzerleri bir daha gelmeyecek. Onlar özel bir dönemin insanlarıydı ve 50 yılda dünya çok değişti. O dönemde toplumsal hareketler kişilerle anılırdı, mesela sadece Türkiye’de değil başka ülkelerde de 68’in sivrilmiş isimleri vardır. 50 yıl sonrasında ise başka bir durumla karşı karşıyayız. Çok sayıda örgütlenme ve toplumsal hareket gerçekleşti, bazıları da iyi ses getirdiler. Bunların da önderleri ve örgütleyicileri vardı ama adları geri planda kaldı. Birkaç tanesini sayarsak: New York ve Frankfurt merkezli olarak önemli finans kuruluşları çevresinde oturma eylemi. Fransa’da Sarı Yelekliler hareketi, bizde Gezi, Brezilya’da kamu ulaştırmasıyla ilgili eylemler gibi… Bunlarda isimler öne çıkmamıştır; toplumlar değişti, farklı toplumsal hareketler ortaya çıktı; toplumsal yapılar fazlasıyla ayrıştılar ve eğitim düzeyi 50 yıl öncesine göre epeyce yükseldi. Başka nedenler de sayılabilir ama burada girmeyeceğim.

68’in isimlerini anılmaları gerekir ama bu bir şeydir, o isimleri ve görüşlerini bugüne taşımak başka bir şeydir.

Meksika’da neo liberal küreselleşmeye karşı dünyanın ilk hareketi sayılan Zapatistalar Che Guevara’yı sembol bir isim olarak kullanırlar ama bundan ileriye gitmezler. Che’nin değişik konulardaki görüşlerini pratiklerinde uygulamaya kalkmazlar, sadece O’nun dünyayı değiştirmek hedefini genel hatlarıyla örnek alırlar. Başka bir deyişle o ismi bugüne taşımaya kalkmazlar. Sembol olarak tamam, ama ismi bugüne taşımak başka bir şeydir ve başarı şansı da yoktur.

Sosyalist hareket kendi tarihini aşmak gibi büyük bir sorunla karşı karşıyadır ve bu sorun bizde özellikle büyüktür. Sorun sadece sosyalizmin teori ve pratiğinin yeniden değerlendirilmesiyle sınırlı değildir, biz 68’imizi de aşmak zorundayız. Bu ek bir sorundur ve başka ülkelerde yoktur.