Filmleri okumak... Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 05 Kasım 2020 18:27


FİLMLERİ OKUMAK…

Üç Silahşörler filmini sanırım 50 yıl kadar önce izlemiştim ve fazlasıyla hoşuma gitmişti. Epeyce sonra yeniden çevrildi, TV’de izledim ve hiç hoşuma gitmemişti. İlk izlediğim zaman kitabı Türkçeye çevrilmiş miydi, hatırlamıyorum. Alexandre Dumas’nın oldukça kalın romanı sanırım çevrilmemişti. Daha sonra çevrilmiş, kitap yerine epub formatını tercih ettim ve 900 sayfayı üç günde okuyabileceğimi düşünmezdim ama okudum.

Film başka roman başka… Benzeyen yanlar var, hiç benzemeyen yanlar da az değil… Film romandan kısa bu arada…

Daha önce Michel Zevaco’nun Pardayanlar’ını (10) cilt okumuştum. Bunların büyük bölümünü orta 3’teyken okumuştum, 55 yıl sonra tekrar okudum. Dumas’nın Zevaco’dan daha usta yazar olduğuna karar verdim. Hem olaylara daha geniş bakıyor ve hem de karakter tahlilleri hiç fena değil…

Üç Silahşörler kitap olarak Üç Silahşör adıyla yayınlanmış. Önce pek anlamadım ve “Bir yayınevi böyle hatayı nasıl yapar?” diye düşündüm. Sonra ODTÜ Hazırlık Okulu’nda iken İngilizce hocamızın uyarısı aklıma geldi: “Türkler, demişti, İngilizcede en çok çoğul konusunda hata yaparlar. Türkçede “üç saatler” denmez ama İngilizcede denir. Çoğul eki eklenmek zorundadır.”

Bu nedenle üç silahşör doğru çeviridir.

Filmin benim izlediğim versiyonunda Fransızcada “femme fatale” denilen tipte kadını Mylene Demongeot oynuyordu ve bu kadını çok güzel bulmuştum. Fikrimi değiştirmiş değilim. Pardayanlar’daki Fausta’da olduğu gibi kadında her numara var: müthiş entrikacı, insan harcamakta ve kullanmakta üzerine yok ve tabii çok hırslı bir kadın… Yine de Üç Silahşör’de farklı isimleri bulunan ve bazen Mileydi olarak anılan kadın Fausta’nın yanında acemi kalır.

Romanın sonunda her iki kadın da ölür. İlki her şeyi kaybettiğini anlayınca bir çeşit intihar eder, ikincisini ise infaz ederler. Kadında oyun çoktur ama karşı taraf da bu konuda acemi değildir.

Üç Silahşör’de yaklaşık 50 sayfada İngiltere’de bir şatoya kapatılan ve uzak bir sömürgeye gönderilmesine karar verilen kadının birkaç gün içinde kendisine karşı uyarılmış olan muhafızını nasıl tavladığı anlatılır. Kadın her yolu kullanır; güzelliği, dişiliği ve karşısındakinin muhafazakar olduğunu anlayınca dini duygularını… Muhafız sayesinde kaçar, üstelik de üst düzeydeki hasmını muhafıza öldürtür.

Fransız edebiyatındaki şövalye romanlarında güzel, zeki, kurnaz, kötü ve hırslı bir kadın mutlaka bulunuyor.

Şimdi yine Dumas’nın bir başta tanınmış yapıtına, Monte Kristo Kontu’na başlayacağım. Bunun da filmini yıllar önce izlemiştim ve beğenmiştim. Roman filmden hayli uzun, 1750 sayfa… Filmi beğendiğim için iyi hatırlıyorum ama bakalım film romana ne kadar uyacak?

Bu romanlar insanlara ne öğretebilir? Cevap okura göre değişir.

Tek başına kaldığınızda bile özgüven sayesinde ayakta kalmayı öğretir. Çünkü roman kahramanları bu duruma sıkça düşerler. Bu da onların tehlikeyi göze alarak karar verdiklerini ve gerektiğinde burunlarının dikine gittiklerini gösterir.

İyi insanların yanı sıra kötü ve çok kötü insanlar vardır; marifet bunları ayırabilmektedir. Kötüye karşı kötü olacaksınız ve gerektiğinde canına okumakta tereddüt etmeyeceksiniz.

Bu romanlarda intikam duygusu vardır. Roman kahramanları küçük şeyleri kafaya takmazlar, önemli konuları ise unutmazlar. Beklemesini bilirler.

Bu romanlarda büyük bir özgürlük duygusu vardır. Kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmek ve gerektiğinde her şeyden vazgeçerek nereye giderseniz gidin kendinizi yeniden üretebilmek…

Bu romanlarda büyük aşklar da vardır ama romanın önde gelen kahramanları kendilerini de severek, ilkelerinden vazgeçmeyerek bunları yaşarlar. Mesela Üç Silahşör’deki kadın kendisine bir dönem aşık olmuş kişilerin ortak kararıyla infaz edilir.

Alexandre Dumas romanlarındaki gibi çok hareketli bir hayat yaşamış, büyük servet kazanmış ama yoksulluk içinde ölmüş. Fransız hükümeti yakın yıllarda cesedini gömüldüğü köy mezarlığından çıkartarak ünlülerin gömüldüğü Pantheon’a taşımış.

Dünya çapında tanınan bir yazarın değerini bilmek için geç bile kalmış…