Edebiyat ve cinsellik Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 11 Aralık 2020 22:23


 

 

Burada cinsellik derken her çeşidini kastediyorum. Başka bir deyişle standart toplum anlayışına sığmayan cinsellik, sarkıntılık, tecavüz gibi bütün çeşitleri dahildir.

Edebiyat ile bağlantısı nedir diye sorarsanız, burada üzerinde duracağım konu edebiyat yapıtlarındaki cinsellik değildir. Bir yazarın şu veya bu cinsel içerikli eyleminden hareketle ürettiği edebiyatın değerlendirilmesidir.

Hasan Ali Toptaş konusunu benim gibi az da olsa biliyorsunuzdur. Az diyorum çünkü konuyla ilgilenmedim; cinsel saldırı çeşitleri –sadece kadınlara değil, kız ve erkek çocuklarını içerecek şekilde- günlük haber değeri bile kalmayacak kadar yaygınlaştı. Küçük bölümünü duyuyoruz, duymadıklarımız ya da gizli kalanlar daha çoktur.

Toptaş konusunda beni ilgilendiren adamın yaptığı cinsel saldırı değildir. Tam olarak ne yapmış, onu da bilmiyorum. Yapılmış ise, bunun teşhiri gereklidir hatta şikayet edilir ve ceza alması da sağlanmalıdır.

Burada esas normal işleyen bir hukuki süreçtir. “Kadının beyanı esastır” belirlemesini eskiden beri reddettim. Kadının beyanı soruşturma açılması için yeterlidir ama şu veya bu cezanın verilmesi için yeterli değildir. Hiçbir beyan kendi başına kanıt olamaz ve kadınlar için de özel hukuk yoktur.

Tersine inanan olabilir, kendilerini bağlar…

Toptaş konusunda sorun adamın yazarlığının işlediği fiilden bakılarak değerlendirilmesidir. Diyelim ki Toptaş gerçekten cinsel bir saldırı gerçekleştirdi. Bunun teşhiri, kınanması, kanıtlar uygunsa ceza verilmesi bir şeydir; adamın yazarlığının bu temelde değerlendirilmesi başka bir şeydir.

Toptaş’ın kitaplarını basan bir yayınevinin kişinin cinsel fiilini gerekçe göstererek sözleşmesini feshetmesi ancak rezalet olarak adlandırılabilir. Demek ki bu büyük yayınevinin sorumlularının edebiyat anlayışı bu kadar sığdır ve edebiyat tarihinden de haberleri yoktur.

Alexandre Dumas’ın 500 çocuğu olduğu yazılmıştır. Kanıtlanması zor ama bu rakamın yarısının doğru olduğu kabul edilebilir. Anlaşılan odur ki Dumas hayatı boyunca bir kadından ötekine koşmuş. Bu onun büyük yazar olmasını engellemez.

Bazıları Dumas’nın bu özelliğinden hareketle onu büyük yazar saymayabilir. Saymazsa saymasın, Dumas da onların saymasına kalmıştı zaten!

Toptaş’ı isim olarak biliyorum ama kitaplarını okuma fırsatım olmadı. Bu nedenle yazarlığı konusunda herhangi bir görüş belirtmeyeceğim ve zaten önemli olan da bu değildir. Adam iyi ya da kötü yazardır ve hangisinin doğru olduğu konusunda kıstas sadece ve sadece edebiyatın kriterleridir. Bu kriterler tartışmalıdır, biliyorum ama böyle bile olsa başka kriterler yoktur.

Bir arkadaşımla konuşurken Gün Zileli’nin de benzer görüş savunduğunu söyledi. Doğru bir tutum almış. Şunu da eklemek gerekirdi: Toptaş’ı “linç” edenler, edebiyatı linç ediyorlar. Adamın eylemini teşhir edin, kınayın, olabilirse ceza almasını sağlayın; bunlar bir şeydir, Toptaş’ın edebiyatını buradan hareketle değerlendirmek bambaşka bir şeydir. Burada linç edilen kişi değil edebiyattır.

Şöyle bir soru uydurarak başka bir örnek verelim.

Hayatımda yer almış hiçbir kadını aldatmadım. Bunu kadınlara saygımdan değil, kıstaslarıma uymadığı için yapmadım. Bir başka kişi de diyelim ki hayatındaki hemen her kadını aldatmış, birkaç kadını birden idare etmiş…

O da ben de aynı konuda bir araştırma yaptık diyelim. Burada araştırmaların yöntemine, bilgi düzeyine ya da genel olarak kalitesine bakılarak mı karar verilecektir yoksa hangimizin daha “namuslu” olduğuna bakılarak mı?

İkincisi saçma sapan bir kıstastır.

Edebiyat ya da başka konu, burada kalite kıstası değişmez.

Bundan sonraki yazı Le Monde Diplomatique’in Almanca Aralık 2020 sayısında yer alan bir yazıyla ilgili olacak: pazar feminizmi

 

Son Güncelleme: Cuma, 11 Aralık 2020 22:55