Türkiye alt emperyalizmi ve Montrö Antlaşması Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 04 Nisan 2021 23:02


Sosyalistler arasında AKP yönetiminin dış politikada attığı önemli adımları ciddiye almamak eğilimi bulunuyor. Bunun nedeni ülkenin hala yeni sömürge olduğunun sanılmasıdır. Yine sanılıyor ki Misak-ı Milli devam ediyor ve tersi yönde yapılan her şey geçicidir.

Misak-ı Milli en az on yıldır bitmiş durumdadır. Türkiye’nin sınırları güneyde Irak ve Suriye içinden başlıyor. Bu topraklar resmen Türkiye’ye katılmadı ve buna gerek de yoktur ama Irak’ta önemli askeri üsler bulunduğu gibi Güney Kürdistan da ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlıdır. Suriye’nin ise en az yüzde 15’i ilhak edilmiş durumdadır. Bu alanda para birimi olarak TL kullanılmaktadır, jandarma komutanı ve kaymakam atanmıştır. Bu gelişmeler Türkiye’nin bu alanlardan görülebilir bir gelecekte çekilmeyeceğini gösteriyor. Muhtemelen hem bu ülkelerin toprak bütünlüğünü savunmayı hem de kalmayı sürdürecektir.

Libya konusunda da benzer durumu yaşadık. Libya’ya asker gönderilmesi ve buradaki savaşta taraf olunması “gündem saptırmak” olarak görüldü. Gerçekte Libya stratejik bir adımdı ve asıl amaç alanda bulunmaktı. Libya’da halen merkezi yönetim bulunmuyor ve Türkiye’nin bu ülkeden Kaddafi dönemindeki inşaat yatırımları nedeniyle yüksek miktarda alacağı vardır.

Bir ara şiddetlenen savaş tavsamış görünüyor ama gözden kaçırılmaması gerekir ki, Türkiye bu alanda kalıcılaştı. Her güç belirli bir alanda bir süre bulunduktan sonra görünürde geri çekilse bile orada kurmuş olduğu ilişkilerle alanda kalmayı sürdürür.

Montrö Antlaşması’nın gündeme gelmesi ise kesinlikle gündem değiştirme değildir.

Bu antlaşma değişik ülkeler arasında yapıldığı için Türkiye’nin tek başına feshetmesi ya da değiştirmesi mümkün değildir ama unutulmamalıdır ki her antlaşma, ne kadar ayrıntılı olursa olsun esnetilmeye açıktır.

Montrö Antlaşması’yla Karadeniz’de sahili bulunmayan ülkelerin burada bulundurabilecekleri deniz gücüne tonaj ve zaman sınırlandırması getirilmişti. Bu antlaşmanın şu veya bu şekilde esnetilmesinin önemli sonuçları olacaktır.

Ukrayna, Rusya Federasyonu için hayati önem taşıyan bir ülkedir. Kırım Rusya tarafından ilhak edildiği gibi, ülkenin doğusunda da Rusya yanlısı güçler hakim durumdadır. Ukrayna’nın eski sınırlarına yeniden kavuşması ABD ve Avrupa Birliği tarafından desteklenmektedir. Bu durumda Karadeniz’de ABD savaş gemilerinin bulunmasının önemi ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin Rusya ile işbirliği ilişkisi de dikkate alındığında bunu yapmanın kolay olmadığı görülebilir ama bu durum “yapabilirim” imajı vererek Rusya’ya şantaj yapmayı engellemez.

“Suriye’de taraftarım cihatçıları ikide bir bombalayarak canımı sıkma, yoksa…” denilebilir pekala…

Diplomaside bunlar açıkça söylenmez ama hemen anlaşılır.

Türkiye alt emperyalizminin büyük güçler arasında oynama kapasitesinden daha önce söz edilmişti. Ne ABD ve ne de Rusya Türkiye’yi tümden karşısına almak istemiyor, tümüyle anlaşmıyor ama çelişkiyi ileriye de götürmüyor.

Türkiye ise fırsatlardan azami ölçüde yararlanıyor. Mesela Ukrayna’ya SİHA (silahlı insansız hava aracı) sattığı gibi, ortak üretim yapmayı da planlıyor.

Ukrayna Türk SİHA’larının Dağlık Karabağ savaşında gösterdiği etkinlikten sonra bu silahtan istemişti. Ukrayna’nın bu silahı kime karşı edinmek istediği açıktır.

AKP’nin yıllardan beri yeni ve önemli bir konuyu gündeme getirmek taktiği bellidir ve insanlarımızın bunu hala anlayamaması hayret vericidir.

Önce konu –diyelim Montrö Antlaşması- AKP ile ilgisi bulunmuyor gibi görünen bir kaynak tarafından ortaya atılır. Konu tartışılarak büyütülür, buna karşı tepkiler gösterilir. AKP bu tepkileri değerlendirerek aynı konuda bundan sonra nasıl hareket edilebileceğinin planını yapar. Baktı ki ortam uygun değil, konu hakkında susabilir ve şimdilik gündemden düşmesine neden de olabilir veya duruma göre tersini de yapabilir.

Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilim, ABD’nin açık olarak Ukrayna’yı desteklemesi dikkate alındığında Montrö Antlaşması’nın ve dolayısıyla Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri bulundurmasının önünün muhtemelen açılmasının gündeme gelmesi hiç tesadüf değildir, gündem saptırma hiç değildir.

Rusya-Ukrayna sürtüşmesi keskinliğinden kaybetmeden sürecektir ve Türkiye iki tarafta birden oynamaktadır. Tıpkı Gürcistan konusunda yaptığı gibi…

Gelişmelerin nasıl olacağını bilmek mümkün görünmüyor, yukarda yazılanları akılda tutarak izlemek gerekiyor.