bu hafta biraz izin... Yazdır


Yarından başlayarak hafta sonuna kadar sitede daha az yazı olacak…

Ne kadar az olur, bilemiyorum, zira epeyce yoğun başka işlerim var ve ne oranda zaman ayırabileceğimi bilmiyorum. Her durumda son üç günde bu beşinci yazı oluyor, belki akşama kadar altı da olabilir ve böylece aradaki açığı bir oranda zaten kapatmış durumdayız.

Zihnimi dağıtmadan yeni düzenlemelere yönelmem gerekiyor.

Bunlardan bazıları şöyle: daha az yazı yazacağım ve kamuoyu önüne daha az çıkacağım.

Mesela televizyon programlarına gidişimi azaltacağım.

Bunlar kuşkusuz gerekli işler ama inanılmaz ölçüde fazla zaman alıyorlar.

Yapmam gereken başka işler var ve onlara gereken zamanı ayırmam gerek…

Nebil ile ilgili kitap bitti sayılır. Buraya yazdığım sol içi çatışmayla ilgili uzun yazı, devrimci harekette konuyla ilgili yazılmış ilk ayrıntılı yazıdır.

Sol içi şiddet konusu yavaş da olsa devrimci hareketin gündemine geliyor ve bu konu daha devam edecektir.

Şimdi Acilciler’in tarihiyle ilgili olarak istenilen bir yazı var, onu yazmam gerekiyor.

Hemen ardından yıl sonuna kadar tamamlamam gereken büyük bir yazı var, ona başlayacağım.

20. Yüzyıl Düşünürleri Kitap Dizisi’nin 5. cildi için Frantz Fanon’u hazırlayacağım.

Fanon, 1960’lı yıllarda çözülen sömürgecilik sisteminin en önemli teorisyeni sayılır ve görüşleri son yıllarda şarkiyatçılık ve ırkçılık teorileri temelinde yeni bir Rönesans yaşamaktadır.

Bunun dışında kafamda tam somutlanmamış kitap çalışmaları var.

Somutlanmaları için ilgili konularda biraz daha okumam gerekiyor.

Bazı arkadaşların benden bekledikleri TDAS’ın güncellenmesi gibi bir çalışmaya girmeyi düşünmüyorum.

İçinde bulunduğumuz dönem çok farklı…

Bu dönemi genel çizgileriyle inceleyip, buradan çıkan sonuçlardan hareketle bir ülke ya da bölge için devrim stratejisi saptamak mümkün değildir.

Kapitalizmin küreselleşme adı da verilen içinde bulunduğumuz evresinde yerel de büyük önem kazanmıştır ve yereli yeterince içermeyen bir emperyalizm tahlili ciddi oranda eksik olacaktır.

30-35 yıl önce Latin Amerika ve Türkiye yaklaşık olarak aynı kapsamda ele alınabilirdi, artık mümkün değildir.

İlgi alanım ağırlıkla başka konulardır.

Ne ki, bu konu üzerinde çalışmak isteyen var ise, talebi halinde kendisine elimden gelen yardımı yaparım.

Konuyla ilgili hangi kitapların okunması gerekir, hangi dergilerin izlenmesi gerekir, iletirim.

İnternet adresi vermiyorum çünkü internet cahilliğine karşıyım.

Bilgi kitaptan öğrenilir, internetten değil.

İnternet ancak tamamlayıcı olabilir.

Konuyla ilgilenecek arkadaşların İngilizce ve/veya Almanca bilmeleri zorunlu…

Politik dili anlayacak düzeyde bilmeniz gerekiyor tabii ki…

Ek olarak, bu tür çalışmaların zorluğu açısından, şurasını da belirtmek gerekir.

Her çalışma birbiriyle iç içe geçmiş iki bölümden oluşur.

İlk bölüm, o güne kadar bilinenin düzenlenerek tekrarlanmasıdır.

Bunu yapmak da önemlidir ama iyi bir çalışma bu kadarla sınırlı kalamaz.

Çalışmanın ikinci bölümünü, bilgiden bilgi üretmek oluşturmalıdır.

Ya da o güne kadar bilinenlerin dışında çalışmaya sizin katkınız nedir, bunu içermelidir.

Uzun erimli çalışmalar, güçlü bir ikinci bölüm içeren çalışmalardır.

TDAS’ı aradan 36 yıl geçtikten sonra bile okunur kılan bu özelliğidir.

Çok sayıda istatistiği alt alta sıralayıp, arada da birkaç cümle söylemekle iyi bir çalışma yapılmış olmaz.

İyi bir çalışma sağlam bir sistematik içermek zorundadır.

İyi yöntem kullanılmadan herhangi bir konuda iyi çalışma üretilemez.

Bunlar zor işler derseniz, maalesef öyledir…

Önümüzdeki dönemde ana ilgi alanımı kültür teorisi oluşturacak…

Bir toplumda giderek bölgede ve dünyada kültürel hegemonya nasıl kurulur, sürdürülür ve nasıl karşı kültür oluşturulabilir?

Konu devlet ve demokrasi teorisiyle de yakından ilgilidir.

Burada bütün önemli yapıtlarda var olan ve TDAS’ta da var olan önemli bir nokta vardır: genel teoriyi bilmeden özel olanı anlayamazsınız.

“Kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır” diye bir söz vardır, aynen bu duruma düşersiniz. Görebildiğiniz gerçeği bütün gerçek sanırsınız.

Kültür teorisinin ana yapıtları önemli bütün dillere çevrilmiş olmakla birlikte esas olarak İngilizcede yayımlanmışlar ve neyse ki bu dili anlamakta herhangi bir sorunum bulunmuyor.

Yakın bir zamanda başıma önemli bir dert çıkacak…

İngilizce de yazmam gerekecek…

En son İngilizce yazdığım yazı 1981 yılındaki Cephe Programı idi.

O zamandan beri İngilizce yazmadım diyebilirim…

Temel sağlam olduğu için yazmayı geliştirmek zor olmaz ama bu da ayrı bir zaman alacaktır.

Vaziyet budur…