ANTİ KAPİTALİST DEMOKRATİK DEVRİM Yazdır


Önceden belirttiğim gibi 40 YOL SONRA TDAS’ta yer alan anti kapitalist demokratik devrim başlıklı bölümün büyük kısmını yayınlıyorum.

 

 

2.2. ANTİ KAPİTALİST DEMOKRATİK DEVRİM

 

Devrimi hedefliyoruz. Bu devrimin karakteri nedir, sınıf güçleri nelerdir?

Türkiye bağımlı kapitalist bir ülkedir. Bu gerçek devrimci harekette –nihayet-

herkes  tarafından kabul edildiği için ayrıca tartışılması gerekmiyor.

            Kapitalist bir ülkede ancak sosyalist devrim olabilir gibi bir belirleme doğru değildir. Bunu açıklamak için devrim nasıl tanımlanır, demokratik ve sosyalist devrimlerin çeşitleri nelerdir konularını incelemek gerekiyor.

            Bir devrimin belirleyici özelliği, politik iktidarın sınıf yapısının değişmesidir. Lenin’in Nisan Tezleri’nde ifade ettiği bu görüş, zamanın Rusya’sında Bolşeviklerin içinde bulunduğu kafa karışıklığını ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Lenin, böylece, üst yapıdaki devrimle alt yapıda yapılanların zamandaş olmayabileceğini, iki yapıdaki değişimlerin bir dönem için birbiriyle uyum içinde olmayabileceğini de açıklamış oluyordu.

            Rusya’da 1917 Şubat devrimi gerçekleşmiş ve Çarlık yıkılmıştı; başka bir deyişle politik iktidarın sınıfsal yapısı değişmiş, iktidara burjuvazi geçmişti. Çarlığın ve temsilcisi olduğu feodal büyük toprak sahiplerinin burjuvaziyle işbirliği yapmış olması gibi; burjuvazi de devrim tehlikesine karşı feodallerle işbirliği yapabilirdi; ne ki, bu durum iktidardaki asıl gücün değişmiş olmasını dışlamıyordu.

            Burjuva anlamda demokratik devrim gerçekleşmişti, ama bu devrimin en önemli iki gereği, savaşın bitirilmesi ve toprak devrimi yapılmamıştı. Buradan, Nisan 1917’de büyük yol ayrımına götüren iki farklı sonuç çıkarılabilirdi.

            Birincisi: burjuva demokratik devrim alt yapıda buna karşılık düşen uygulamalar, özellikle barış ve toprak sorunu çözümlenmeden tamamlanmış sayılmazdı. Rusya’nın yapısal olarak sosyalist devrime ne kadar uygun olduğu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, yapısı buna uygun bile olsa, böyle bir devrim ancak demokratik devrim tamamlandıktan sonra gündeme alınabilirdi.

            Sadece Menşevikler değil, Bolşeviklerin önemli bir bölümü de bu görüşteydi.

            İkincisi: Lenin’e göre ise, demokratik devrim politik olarak tamamlanmıştı. Barış ve toprak sorunu gibi temel görevlerin çözülemeden olduğu gibi durması, bu devrimin politik olarak tamamlanmış olmasını dışlamıyordu. Lenin’in –başlangıçta şaşkınlıkla karşılanan- sosyalist devrim çağrısı yapması da bu nedenleydi: demokratik devrimin görevlerini ancak sosyalist devrim tamamlayabilirdi. (Rusya sosyalist devrim için yapısal olarak –kapitalizmin yetersiz gelişmiş olduğu bir ülke- uygun mudur tartışmasına, sadece Bolşevik ve Menşeviklerin değil, Almanya sosyal demokrasisinin de katıldığı bu tartışmaya girmiyorum. Bu konuda geniş bilgi için bkz. kaynakçada belirtilen V.İ.Lenin yazısı.)

            Burada konumuz için önemli olan saptama, devrimlerin görevlerinin iç içe geçmesidir. Sosyalist iktidar sadece sosyalist uygulamaları hayata geçirir anlayışı doğru değildir. Bu devrim, kendisinden önceki devrimin, demokratik devrimin eksik bıraktığı görevleri de tamamlar.

            Devrimci iktidarları belirleyen sınıf yapılarını belirterek devam etmek gerekir.

            İktidarın işçi sınıfı (tarım işçileri dahil) ve yoksul köylülük tarafından alınması, sosyalist devrim demektir.

            İktidarın işçi sınıfı, küçük burjuvazi ve ek olarak bazı durumlarda burjuvazinin bir kesimi ya da tamamı tarafından birlikte alınması ise, demokratik devrim olarak değerlendirilir.

            Burada önemle dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır.

            Birincisi: ülkenin içinde bulunduğu koşullar sonucu devrim her yerde aynı özellik taşımayabilir. Yine Lenin’in belirttiği gibi (bkz. bu kitapta yer alan Rus Devriminden Çıkan Dersler) Petograd ve Moskova’da işçiler ve asker elbisesi içindeki köylüler Ekim 1917’de iktidarı alırken (sosyalist devrim); büyük kentler dışında iktidar bütün köylülükle birlikte alınmıştır. Rusya yarı feodal bir ülke olduğu için köylülük; tarım işçileri, yoksul köylü, küçük köylü ve tarım burjuvazisi olarak fazla ayrışmamıştı; ayrışma vardı ama kapitalizmde olduğu kadar ileri derecede değildi. İktidar, feodal büyük toprak sahipleri dışında bütün köylülükle birlikte alınmış, bu alanda sosyalist devrim ancak bir yıl sonra başlayabilmişti. Başka bir ifadeyle, Ekim 1917’de sanayi merkezlerinde sosyalist, ülkenin büyük bölümünde ise demokratik devrim gerçekleşmişti. Devrimin sosyalist olarak adlandırılmasının nedeni, Petograd ve Moskova’nın belirleyiciliğiydi.

            İkincisi: demokratik devrimin çeşitleri vardır ve Ekim 1917’den sonraki devrim örnekleri de bunu göstermiştir.

            Öncelikle milli ya da ulusal demokratik devrimi inceleyelim.

            Bu devrimde iktidarın sınıf güçleri, işçi sınıfı ve feodal büyük toprak sahipleri dışındaki bütün köylülüktür. Genellikle kentlerde bulunan ve emperyalizmin ülkedeki uzantısı komprador burjuvazinin yanı sıra ticaretle ve bir oranda da küçük sanayiyle uğraşan milli burjuvazi de –en azından bir bölümüyle- devrime katılır.

            Yarı sömürge yarı feodal yapıya sahip ülkelerde gerçekleşen bu devrimin temeli toprak devrimidir ve milli bütün sınıfları kapsadığı için “milli demokratik devrim” olarak adlandırılır. (İşgal altındaki sömürge ülkeler için de benzeri belirleme yapılabilir.)

            İşçi sınıfının oldukça zayıf ve genellikle de sıkı denetim altındaki büyük kentlerde bulunduğu bu gibi ülkelerde devrimin asıl gücü köylülüktür. İşçi sınıfı önderliğinin karakteri ideolojiktir ve komünist partisinin varlığında şekillenir.

            Çin devrimi bu konuda bilinen örnektir.    

            Bugüne gelirsek; Ekim devriminden sonra 20. yüzyılda yaşanan devrim deneyleri, ulusal demokratik devrimin mutlaka toprak devrimini gerektirmediğini gösterir. Rojava’da gerçekleşen böyle bir devrimdir. Kürtlerin kendi dilinde eğitim yapabilen bir ulus olarak ortaya çıkmaları, kendilerini yönetmede önemli adımlar atmaları söz konusudur, ama kapitalizmin egemen olduğu bu bölgede toprak devrimi söz konusu olmamıştır (bu devrimin başka özellikleri de vardır).

            Yıllarca Kürt kelimesinin bile yasak olduğu bizde de Kürtlerin ulusal bilinçlerini kazanmaları sürecinde toprak devriminden söz edilmemiştir.

            Bunlar geç kalmış uluslaşma süreçleridir ve bu süreçleri yüzyıl öncekilere benzeterek, “neden oradaki gibi olmuyor?” diye sormak, aradan geçen uzun zamanda dünyanın çok değiştiğini anlayamamakla özdeştir.

            Bir soruyla devam edelim: kapitalizmin egemen olduğu bir ülkede toprak sorunu olmaz mı?

            Genel olarak, “hayır, olmaz” denilemez; cevabı ülkeyi inceleyerek vermek gerekir.

            1960-70’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinde toprak sorunu vardı, köylülüğün önemli bir kesimi toprak istiyordu. Bu ülkeler bizden daha önce bağımlı kapitalist gelişmeye yönelmiş ülkeler olduğuna göre; kırsal alanda kapitalizmin gelişmesiyle zayıflayarak sona eren toprak sorununun benzeri neden o ülkelerde de gerçekleşmedi?

            Burada özeli incelemeden analoji yoluyla benzerlik kurmanın yanlış sonuçlara götüreceği görülüyor. 1960’lı yıllarda Latin Amerika ülkelerindeki gerilla hareketlerinde, “köylüye toprak” ön planda tutulan bir taleptir. Bu ülkelerde tarımda “latifundista” adı verilen büyük tarım çiftlikleri vardır ve United Fruit Company örneğinde görüldüğü gibi bazıları ABD şirketleri elindedir ve dünya pazarı için üretim yaparlar. Az topraklı köylü (genellikle küçük köylü) büyük iletmelerden toprak kiralar ve bu toprağın sahibi olmak ister. Bizde de o yıllarda toprak işgalleri olmakla birlikte, belirleyici olan, topraktan kaçıştır. Latin Amerika ülkelerindeki sürecin tersi görülür ve küçük toprak sahibi toprağını genellikle büyük toprak sahibine kiralayarak gider. Bu kira kendisi için ek gelir olacaktır.

            Küba’da gerilla savaşının başladığı ve hemen kitle desteği bulduğu Sierra Maestra küçük köylülüğün yıllardan beri toprak mücadelesi verdiği bir alandı.

            Kapitalizmin egemen olduğu bir ülkede de toprak sorunu olabilir. Kolay genellemeler yapmak yerine ülke özelinin incelenmesi gerekir.

            Burada belirleyici bir soruya geliyoruz:

 

2.2.1. KAPİTALİST ÜLKEDE DEMOKRATİK DEVRİM OLABİLİR Mİ?

 

Metropol ya da bağımlı kapitalist bir ülkede ancak sosyalist devrim olabileceğini

savunmak, devrimler tarihinde 20. yüzyılın başında kalmış olmak demektir.

            Kapitalist bir ülkede de demokratik devrim olabilir. Bu devrim anti feodal değil, anti kapitalisttir. Bu devrimin sosyalizme doğru gelişip gelişmeyeceği ülkedeki ve dünyadaki duruma bağlıdır.

            Birkaç örnek verilecek olursa:

            Bulgaristan’da devrim, Kızıl Ordu belirleyici gibi görünmesine karşın, önemli bir iç dinamiğe de sahipti. Kapitalist bir ülkede öncelikle faşizmi hedef alan devrim, anti kapitalist özellikte demokratik bir devrimdir.

            1959’da Küba’da gerçekleşen devrim, Batista diktatörlüğünü hedef alan anti kapitalist yönelimli demokratik bir devrimdir. Devrime diktatörlüğe karşı olan işçi sınıfı ve yoksul köylülük dışında güçler de katılmış ve devrim sürecinde önemli rol oynamışlardır. ABD’nin katı tutumuna karşın, Küba devrimi, SSCB’nin desteğiyle sosyalizme yöneldi.

            Benzeri bir yönelme 1974’te Portekiz’deki Karanfil Devrimi için söz konusu olmadı. AET içinde özellikle Almanya hızla müdahale ederek devrimin gelişmesinin engellenmesinde önemli rol oynadı.

            Farklı koşullarda ama benzeri bir sonuç Nikaragua devriminde de görüldü. Sandinistler geniş bir katılımla yürütülen savaşla Somoza diktatörlüğünü devirdiler; ne ki, ABD’’nin yakınındaki küçük bir ülke devriminin, hele de Küba devriminden alınan dersten sonra, en azından bir süre kendi başına kalarak gelişmesi çok zordu. ABD’nin örgütlediği kontra saldırıları devrimin gelişme yolunu tıkadı ve ülkeyi büyük bir açmaza sürükledi.

            Faşizme, diktatörlüğe, tekelciliğin talan düzenine karşı devrimler ve devrimci kalkışmalar sosyalist değil, demokratik karakter taşırlar. Demokratik devrim burada anti kapitalist içeriğe sahiptir ya da devrimin talepleri anti kapitalist taleplerdir.

            Bu devrimin sosyalist değil demokratik olmasının nedeni, yeni iktidarı sınıf yapısından kaynaklanır. Sadece işçi sınıfı ve yoksul köylülük değil, kent ve kır küçük burjuvazisi de devrime katılır ve devrimci iktidarda yer alır.