Topyekün saldırının uluslararası boyutu Yazdır


AKP’nin ülkeye yönelik güvenlik tehdidini gerekçe göstererek NATO’ya başvurması Kürtlere ve sola yönelik saldırının uluslar arası boyutlarını da gösteriyor.

İddiaya göre, ülke terör tehdidi altındadır. Terör denilince de İslam Devleti (İD) ve KCK anlaşılmaktadır. Buna adı şimdilik açıkça söylenmese de PYD’yi de ekleyebilirsiniz.

AKP sadece içerde değil uluslar arası planda da saldırıya geçmiş durumdadır. Bu saldırının bir bölümünü, “bizim İD ile bağlantımız yok” söylemi oluşturuyor. İstihbarat örgütlerinin cirit attığı Ortadoğu’da herkes herkesi biliyor, dolayısıyla İD ile olan yakın ilişki de biliniyor. Bu konuda yabancı basında Türkçe basından çok daha fazla somut örnekler yer alıyor.

Dünyanın başlıca gazetelerinin muhabirleri Ortadoğu’da bulunuyor. Bu nedenle de bölge ile ilgili ayrıntılı analizleri İngiltere, Almanya –ve mutlaka Fransa- basınından izlemek mümkün. İki örnek verilirse:

Almanya’da der Spiegel Türkiye’nin İD bağlantısı hakkında bugüne kadar çok sayıda haber-yorum yayınladı.

İngiltere’de ise Guardian’da bölgeyle ilgili ayrıntılı analizler yer alıyor. İD ile Türkiye arasındaki bir bölümünü petrol ticaretinin oluşturduğu çıkar ilişkisi bu analizlerin ana konusunu oluşturuyor.

Analizler Türkçe basında pek rastlanmayan bir yöntemle yapılıyor:

Önce bilgi verilir, ardından bu bilginin analizi yapılır. Bilgiye dayanmayan analiz boştur ve bir noktadan sonra da insanı sıkar.

Guardian’da yayınlanan uzun analizlerden bir tanesi, İD’nin El Kaide’yi nasıl zayıflattığı üzerineydi. Türkçede bilebildiğim kadarıyla birkaç satırdan fazla haber değeri bulmadı. El Kaide son bir yılda ekonomik sıkıntı nedeniyle elindeki arabaları ve bir bölüm bilgisayarı satacak duruma gelmiş.

Buna başka bir yazıda değinmek üzere konumuza devam edelim.

AKP hükümetinin NATO’ya güvenlik tehdidi gerekçesiyle başvurmasının asıl nedeni, KCK’nin ve özellikle de PYD’nin uluslar arası ilişkilerde aktif olmasıdır. Bu iki örgütün iç içe denilebilecek ilişkisi biliniyor ve özellikle İD’ye karşı savaşta bu iki örgüt uluslar arası ilişkilerde bir yıl öncesine göre daha iyi konumdalar.

PYD, Türkiye’nin çabasına rağmen terör örgütü listesine alınmadı.

KCK ya da PKK’nin adının bu listeden çıkarılması çabası ise sonuç vermedi. Gerçi bu talebin bir dönem konuşulmuş olması bile ilerleme sayılır ama somut sonuca ulaşılamadı.

AKP’nin amacı KCK ve PYD’nin uluslar arası konumunu geriletmektir. Yöntem de bellidir: Sadece İD değil bunlar da terör örgütüdür!

Bunu söylemek fazla anlam taşımaz, bu belirlemeyle birlikte belirli talepler de gündeme gelecektir.

İlk talep, PYD’ye silah yardımı yapılmamasıdır. ABD ve Almanya, İD’ye karşı kullanılması için PYD’ye silah verdiler. Barzani güçlerine de verdiler. Türkiye bunun kesilmesini istiyecektir.

İkinci talep, İD’ye karşı havadan ABD karadan PYD vasıtasıyla yürütülen saldırının durdurulması olacaktır.

Önceki yazılarda da belirttiğim gibi, ABD’nin İD’yi ortadan kaldırmak gibi bir amacı bulunmuyor. İD’nin bölgede kitle tabanı bulunan güçlü bir örgüt olmasının yanı sıra, özellikle İran’ın bölgedeki etkisinin yayılmasına karşı bu örgütün varlığı ABD için önemlidir. ABD, İD’nin fazla güçlenmesine müdahale etmektedir.

Türkiye’nin teklifi şu olacaktır: İD’ye karşı birlikte hareket edelim. Karadaki güç olarak PYD’nin yerini TC ordusu alsın…

Ordunun sadece İD’ye değil, ondan daha fazla KCK’ye ve fırsatını bulduğu anda da PYD’ye saldıracağı biliniyor.

AKP’nin uluslar arası atağının belki de en önemli amacı, PYD’yi devreden çıkarmaktır.

Türkiye’nin bu arada eski talebini yeniden gündeme getireceği ABD’den füze atabilen insansız hava aracı almak isteyeceği söylenebilir.

ABD, Afganistan ve Yemen’de artan oranda kara ordusuyla değil silahlı İHA’larla savaşıyor. Bunlar vasıtasıyla Taliban’a önemli kayıplar verdirdi. Aynısını Türkiye KCK’nin önder kadrosuna saldırılarla yapmak isteyecektir.

Dağlık arazide hava bombardımanıyla önemli bir sonuç alınamayacağını Türkiye de biliyordur. En fazla psikolojik baskı kurarsınız… İHA ile Kandil’den önemli bir fotoğraf yollanması, bu bilgiden hareketle Diyarbakır’dan savaş uçaklarının havalanıp Kandil’deki hedefi bombalaması en az yarım saat alıyor. Genellikle daha fazla… Bu zaman içinde de bulunmuş olan hedef yer değiştirebiliyor. Silahlı İHA ise doğrudan ateş edebildiği için bu zaman farkı ortadan kalkıyor.

Türkiye bu uçakları ABD’den almak için daha önce de başvuru yapmıştı ama olumlu karşılık alamamıştı.

Plan yapmak o planın gerçekleştirilebileceği anlamına gelmez.

Türkiye, Suriye’deki savaşın zaten içindeydi. Bu içindelik bazı gruplara lojistik hizmet sağlamak, silah vermek, onları eğitmek, militan göndermek düzeyindeydi. Savaşın içindelikte artık ordunun doğrudan karışmasının öne çıkacağı anlaşılıyor. Bu durum aynı zamanda şimdiye kadar uygulanan yöntemin etki düzeyinin de sonuna geldiğini gösteriyor. Özellikle PYD ile mücadelede şimdiye kadar uygulanan yöntemlerle daha ileriye gidilemiyor. Suriye’de askeri olarak doğrudan var olmak gerekiyor ve Türkiye  uluslar arası destek de sağlayarak bunu yapmaya yöneliyor.

Türkiye bölgede ABD’nin kara gücü olmayı istiyor. Böylece hem PYD’yi devreden çıkarmayı hem de Batı ve Kuzey Kürdistan’da askeri saldırıya geçmeyi planlıyor.

Bunun önemli bir politika değişikliği olduğunu belirtmek gerekir. Batı Kürdistan’a İD aracılığıyla değil, doğrudan saldırmak… İD devreden çıkmayacak ama yardımcı güç durumuna düşecek…

Bunun uluslar arası ilişkilerinin de hazırlanması gerekiyor.

İD bölgedeki Ezidilere ve diğer Hıristiyan gruplara karşı harekete geçip TC ordusu da kurtarıcı olarak ortaya çıkarsa şaşmamak gerek…

Almanya hükümetinin “ateşkesin sürdürülmesi gerekir” yönündeki açıklamasını geniş okumak gerekir. Diplomatik savaşın önemli alanı Almanya olacak… Bu ülkede de büyük bir Kürt kitlesi bulunuyor. Almanya hükümeti de sertleşen çelişkilerin bir şekilde Almanya’ya yansımasını istemiyor.

Kaçınılmaz olarak yansıyacaktır… İlerici, demokrat, sosyalist Türkler ve Kürtler sokaklara dökülecek, eskisine göre daha geniş olan Almanya partileri ve diğer örgütleriyle ilişkiler de kullanılarak Almanya hükümetinin Türkiye’ye karşı tutum alması istenecektir. Ne kadar başarılı olunacağı ayrı bir konu ama hissedilir bir sıkıntı yaratılacağı açıktır.

Türkiye’nin topyekün saldırısının uluslar arası boyutunu Avrupa’da politikanın ölü olduğu zamana, yaz ve izin mevsimine rastlatması da tesadüf olmasa gerektir.

HDP’nin kapatılması çağrılarına karşı Avrupa Konseyi’nin, AB Parlamentosu’nun ve hükümetlerin tavrının nötralize edilmesi AKP açısından mümkün görünmüyor. Deneyebilirler ama mümkün görünmüyor.

Bu ortamda AKP’nin sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil özellikle Almanya’da da provokasyonlara başvurması muhtemeldir. Buna karşı önemli olan en başta soğukkanlı olmaktır. Özellikle genç insanların televizyonlardan izledikleri baskı ve terör örneklerine karşı hassas olmaları anlaşılabilir ancak feverani eylemlerin de karşı taraf tarafından abartılarak fazlasıyla kullanılacağını unutmamak gerekir.

AKP’nin topyekün saldırısı ülke içinde ve dışında Kürt, Türk ve diğer halklardan sol insanların birlikte mücadelesinin gelişmesi için de yeni bir fırsat sunmaktadır.

Fırsat ancak değerlendirilebildiğinde anlam taşır…

Topyekün saldırıya karşı başarı için bu birliktelik zorunludur.