Suriye'de işler hiç kolay değil Yazdır


Eskiden bazı insanların bir konudaki yorumundaki tutarsızlığı dikkat çekici bulur ve hatta aşırı örnekleri “dansözlük” olarak nitelendirirdim. Böyle söylememek gerekiyor çünkü bir bölüm insan ne söylediğini farkında değil… Bugün bunu söyler, aradan biraz zaman geçer, tersini söyler ve ikisini de savunur. Çünkü gerçekte ne yaptığının farkında değil…

Suriye ile ilgili olarak epeyce önce bu ülkede olup bitenin “21. yüzyılın Birinci Dünya Savaşı” olarak değerlendirilebileceğini yazmıştım. Dünyadaki bütün büyük güçler bu savaşta bulunuyor. Sadece doğrudan değil de temsilcileri aracılığıyla bulunuyorlar.

ABD ve Rusya Federasyonu şimdi savaşa daha doğrudan giriyor. Karşı karşıya gelmiyorlar, yine temsilcileri karşı karşıya geliyor, sadece rolleri eskisine göre aktifleşmiş durumdadır.

Suriye’de iç savaş olarak başlayan savaş 4,5 yıl önce yeni başladığında sık sık “Esad’a karşı dış müdahale” sözünü duyardık. Bunu söyleyenler dış müdahaleye karşıydılar. Ne ki, daha sonra İran askerlerinin bu savaşa katılmasına sesleri çıkmadı, keza Lübnan Hizbullah’ının katılmasına da tepki göstermediler. Sanki bunlar dış müdahale değildi! ABD ve Türkiye Esad karşıtı örgütlere silah veriyordu da, Rusya Federasyonu (RF) Esad’a vermiyor muydu? İkisi de dış müdahale değil miydi?

Normal olarak birisine tepki gösterenin diğerine de göstermesi gerekirdi ama ne gezer!

RF’in uçak ve bir bölüm ağır silahla Suriye’deki savaşa daha doğrudan karışıyor olması bazı mezhepçileri Esad’ın zaferi konusunda yine umutlandırdı. Mezhepçi diyorum çünkü Esad’ın hava kuvvetleri varil bombalarıyla insanları katlederken sesini çıkarmayanların (onlar Sünnidir çünkü) İslam Devleti ve El Nusra Alevi katliamı yaptıklarında feryat etmelerini samimi bulmuyorum.

Katliama karşı olanın her katliamı kınaması gerekir.

RF’in Suriye’deki savaşta daha aktif olarak yer alması, Esad ordusunun tükendiğini yeniden gösteriyor. Ordu tükendi; çok asker öldü, çok sayıda asker de kaçtı. Bu nedenle Esad ikide bir asker kaçakları için af çıkarıyor. Orduya asker gerekli ama gelen pek bulunmuyor.

RF, Lazkiye tehlikeye girince savaşa daha aktif katılmaya yöneldi. Tartus’ta Akdeniz’deki biricik askeri üssü bulunuyor, bu nedenle Lazkiye RF için önemlidir.

RF’in savaşa daha aktif girmesinin –kara savaşına girmeyeceklerini açıkladılar- Suriye’deki durumu fazla değiştirmesini beklemiyorum. Esad tarafı biraz güçlenecektir, o kadar…

Unutmayalım, planlamak bir şeydir, yapabilmek başka bir şeydir.

ABD “eğit-donat” programı hazırlamıştı. Bu amaçla Türkiye’de insanlar eğitildi ve Esad’a karşı –dincilerin dışında- savaşmaları için Suriye’ye gönderildi. Bunların tamamına yakını silahlarıyla birlikte El Nusra’ya katıldılar. Emperyalistler sosyalistlere göre daha gerçekçidirler, hatalarını çabuk kabul ederler. ABD başarısız olduğunu kabul etti ve “eğit-donat” programını durdurdu.

RF’e fazla umut bağlayanlara ise Kızıl Ordu’nun 1980’li yıllarda Afganistan’da nasıl bozguna uğradığını hatırlatırım. Kızıl Ordu ülkeden çekilir çekilmez Taliban kolayca başkent Kabul’a girmiş ve Afganistan Demokratik Halk Partisi Başkanı Necibullah’ı bir elektrik direğine asarak idam etmişti.

Aynı Taliban ABD ve İngiltere’nin ön planda rol oynadığı NATO askeri gücüyle yıllardır süren savaşın ardından dün ülkenin büyük kentlerinden birisi Kunduz’un yarısını ele geçirdi.

Kara savaşında kazanamazsanız hava bombardımanıyla kesin sonuç alınamıyor, hele de Afganistan gibi dağlık bir ülkede…

Suriye’de ise unutmayalım, Irak savaşı sırasında bu ülkeye iki milyon kadar Iraklı göçmen gelmişti. Bunlar Sünni olmanın yanı sıra ağırlıkla Saddam Hüseyin’e yakındılar. Saddam subaylarının önemli yer tuttuğu İslam Devleti’nin (İD) Suriye’deki asıl tabanı bu kitledir.

İD’nin harita üzerinde Suriye’nin yarısında hakim durumda olmasına aldanmayın. İD’nin hakim olduğu alanın önemli bölümü çöldür. İD’nin Suriye’deki etkinliği haritada göründüğünden daha azdır.

Suriye’de savaş daha sürecek gibi görünüyor ve bu arada da ülke boşalmaya devam ediyor. Savaştan önce 22 Milyon nüfusu olan ülkede en az 250 bin kişi çatışmalarda hayatını kaybetmiş durumda. Nüfusun yarısı iç ve dış göçmen durumunda… İç ve dış göçmenlerin sayısı da yaklaşık eşit… Türkiye’nin yanı sıra Lübnan ve Ürdün de çok sayıda Suriyeli mülteciyi barındırıyor.

12 Eylül sonrasında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalanlarla Suriyelilerin en önemli farkı, ikincilerin dönecek ülkesinin neredeyse kalmamış olmasıdır.

Bu büyük bir trajedidir, tarihte az görülen bir trajedi.

Bu trajediyi sadece dış güçlerin marifetine bağlamak Esad’ı aklamaktır.

Bunu yapanlar hala bulunuyor ve yapmaya devam etsinler…

Suriye’deki savaşı Türkiye dışında kazanmak isteyen bulunmuyor.

Olacak şey değil ama Türkiye gerçekten kazanmak istiyor…

ABD ve İsrail savaşın sürmesinden yanadır.

Esad’ın da savaşı kazanamayacağını bildiğini sanıyorum. Tükenmiş bir orduyla İran ve RF’in desteği sayesinde neyi kazanabilirsiniz? En fazla “ne kurtarsak kardır” hesabını yapabilirsiniz.

Türkiye’nin derdi ise hem Batı Kürtlerini ve hem de Esad’ı yenmektir ama bunu yapabilmesi mümkün görünmüyor.

Savaş değişik biçimlerde sürecek, öyle görünüyor…