İyi bir politikacı olarak Erdoğan Yazdır


Recep Tayyip Erdoğan cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü ile birlikte sayılabilecek en iyi üç politikacıdan birisidir. Darbe girişimi sırasında hızlı ve doğru karar verebilmesi, politik rakiplerini kendi anlayışı çerçevesinde yedekleyebilmesi, bastırılan darbeyi kendi amaçlarını gerçekleştirmek için etkin biçimde kullanmasından hareketle bu sonuca varılabilir.

Öncelikle belirtmek gerekir, bastırılan darbe –artık iyice ortaya çıktığı gibi- küçük bir hareket değildir. Zaten bu kadar generalin ve başka üst rütbeli subayların yer aldığı bir darbe teşebbüsü küçük ya da uydurma olarak tanımlanamaz.

Başarısız olması, darbenin öğrenildiği düşünülerek erken harekete geçilmesi, yapılan acemilikler bu durumu ortadan kaldırmıyor. Ciddi bir teşebbüstür ve içinde de sadece Fettullahçılar yer almamıştır. Gözaltındaki bir generalin söylediği gibi, “Darbeciyim. İsterseniz idam edin. Fettullahçı değilim.”

Acemi darbe örnekleri isteyenler 1991 yılı Ağustos ayında SSCB’de yapılan darbeye bakabilir. SBKP’nin o zamanki üye sayısını hatırlamıyorum ama 10 milyon kadar vardı ve bunların onda biri bile yerinden kıpırdamadı. Darbecilerin yalnız kaldıkları, duruma hakim olamadıkları anlaşılınca da Boris Yeltsin bir tankın üzerine çıkarak konuşma yaptı. Darbe bastırıldıktan sonra başkan olan Yeltsin ilk iş olarak darbeyi desteklediği gerekçesiyle SBKP’yi kapattı.

Gerçeklikle ilgisi yoktu ama fırsat bu fırsattır diye düşünüldü.

Komik bir darbe istiyorsanız İspanya’ya bakmanız gerekir. Franco’nun ölümüyle diktatörlüğün doğal olarak sona ermesinin ardından bir süre sonra bir albay silahını çekip birkaç askerle birlikte meclisi bastı ve kürsüye çıkıp konuşma yaptı. Kısa sürede yakaladılar, sonra ne ceza aldı, bilmiyorum.

Tip olarak da akıllı birisine benzemiyordu!

Bir başka komik darbe istiyorsanız, 1994 yılında Türkiye’nin Azerbaycan’da yapmaya çalıştığı darbeye bakabilirsiniz. Haydar Aliyev, Türkiye’nin desteğini almış Elçibey’i darbeyle devirip devlet başkanı olmuştu. Demirel cumhurbaşkanı, Tansu Çiller başbakandı. Türkiye Aliyev’e karşı darbeyi beceremedi ve büyükelçi acele olarak Azerbaycan’dan kaçmak zorunda kaldı.

Haydar Aliyev, SBKP Politik Bürosu’nda KGB sorumlusuydu.

İnsanın kiminle dans ettiğine dikkat etmesi gerekir!

Bizdeki darbe bunlara göre oldukça örgütlüdür.

Gelelim Erdoğan’ın davranışına…

Darbe geç haber alınıyor. MİT bile solcuları ve makul olmayan Kürtleri izlemekten başka konulara gerekli eleman ayıramadığı için, “birliklerde hareketlilik var” gibisinden muğlak bir haberden ilerisini veremiyor.

Erdoğan’a Marmaris’te kaldığı otelde “Yunan adalarından birisine gitmesi” teklif ediliyor.

Böyle yapsaydı hayatı tehlikeye girmezdi ama politik hayatı da biterdi.

Böyle yapsaydı darbe başarıya ulaşır mıydı, bilinmez ama başarı ihtimali artardı.

İstanbul’a gitmeye karar veriyor.

Hava kuvvetlerindeki etkin darbe örgütlenmesi dikkate alındığında uçağı havada vurulabilirdi.

Hızlı ve doğru bir karar veriyor.

Darbenin bastırıldığı belli olduktan sonra TBMM’deki bütün partiler (HDP dahil) darbeyi kınayan bir bildiri yayınlıyorlar.

HDP büyük hata yapıyor. Bunun arkasından ne geleceği, RTE ve AKP’yi biraz tanıyanlar için bellidir: devletin tümüyle ele geçirilmesi için yoğun tasfiyeye gidilecektir.

HDP Kürt yerleşim birimlerinde aylardan beri süren yoğun terörü de işleyerek darbeyi kınayan kendi açıklamasını yapabilirdi.

Tamam, tehlikeli bir durum çünkü fırsat bu fırsat denilerek HDP kapatılabilirdi ama hızlı hareket edilebilseydi bunun önüne geçilirdi.

HDP bunu yapamazdı çünkü önemli bir konuda hızlı karar veremez, ilgili yerden onay gelmesi gerekir ve bu da zaman alır. Politik gelişme de kimseyi beklemez.

Sadece darbecilerin değil bu rejime karşı olanların yoğun olarak tutuklandığı, tasfiye edildiği bir dönemi yaşıyoruz.

Devlet yeniden örgütleniyor, denilebilir.

Kitle sürekli hareket halinde tutularak sivil örgütlenme de konsolide ediliyor.

İyi bir taktik olduğunu belirtmek gerekir.

Bunları düşünebilen bir insana, “iyi politikacı” denir.

Bu değerlendirmeyi anlamayanlar olabilir, varsın olsun…

Mücadelede ciddi olan insanlar rakiplerini güçlü ve zayıf yönleriyle iyi analiz etmek zorundadır. Bir kişiyi ve partiyi olduğu gibi görmeye çalışmak, güçlü yönlerine dikkat çekmek, onu kabul etmek değildir; anlamaktır. Anlamakla kabul etmek birbirinden farklıdır. Anlamamışsanız kabul ya da reddetmenizin anlamı kalmaz.

Siz hiç savaş romanları, önde gelen ordu kumandanlarının anılarını okudunuz mu?

Orada yazarın rakip ordudan bazı üst düzey subayları ne kadar takdir ettiğini görürsünüz.

Andre Malraux’nun adını hatırlamadığım bir romanında –Kanton’da İsyan ya da İnsanlık Durumu olabilir- çarpışan taraflardan birisinin yöneticisi karşıdaki yöneticileri ne kadar takdir ettiğini anlattıktan sonra şöyle der: “Onlarla karşılıklı oturmak, uzun uzun konuşmak ve sonra da hepsini kurşuna dizdirmek isterdi.”

Demirel’i de iyi politikacı olarak görürdüm ama laf ebesi olmak özelliğini de atlamazdım.

Bakın ne anlatacağım:

Bir gazeteci Yeltsin’in tankın üzerine çıkıp darbeye karşı konuşma yapmasına atıfta bulunup Demirel’e kendisinin de 12 Eylül’de neden böyle yapmadığını soruyor.

Demirel’in evi Ankara’da Güniz Sokak’tadır.

“Güniz Sokak dardır, oraya tank girmez. Tank girdi de biz üstüne mi çıkmadık!”

Bu cevap, cevap filan değildir ama kendisi hep böyle yapardı.

Sonuç olarak, gerçeği olduğu gibi görmek gerekir. Yanlış küçümsemelerle ancak kendinizi rahatlatırsınız.