Kafaların sonbaharı Yazdır


Toplumda cahillik, boş konuşmak iyice gelişmiş durumda ve bunun sosyalistleri de etkilememesi mümkün değildir. Okuyan iyice azaldı, düşünmek daha da az, bunun yerini geçmişin nostaljisi aldı. O nostaljisi yapılan geçmiş de yaşanan geçmiş değil üstelik, bugünün ihtiyaçlarına göre kurgulanmış geçmiş…

Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabını şarkıcı Madonna’yla ilgili sanan kişiyi biliyorsunuz.

17 Ekim’de Ekim Devrimi’ni kutlayanlar da kusura bakmasınlar farklı durumda değiller. Çarlık zamanındaki takvimle miladi takvim farklıdır ve bu nedenle de Ekim Devrimi 7 Kasım’da kutlanır. Konuyla ilgisi bulunmayanların bunu bilmesi gerekmez ama 40 yıldır sosyalist hareket içinde olanların bilmesi gerekir.

Halkın genel durumu bize de yansıyor, aynen olmasa bile biraz kırılarak yansıyor.

Eskiden de, eskiden dediğim 25 yıl kadar önce de çok sayıda eksiğimiz vardı ama bu kadar kötü değildik.

İki örnek vereyim:

Erdoğan’ın Irak ve Suriye’de ülkeyi savaşa sürüklediğinden söz ediliyor. Çok sayıda sosyalist bunu tekrarlıyor.

Doğru değil!

İki nedenle değil…

Birincisi: bölgede kurulacak bir Kürt devletine, bu devlet, devlet içinde devlet durumunda olsa bile, İran ve Türkiye şiddetle karşı. Zayıflamış Suriye yönetimi de karşıdır. İki bölgesel gücün kesin olarak karşı olduğu böyle bir devleti ne ABD ne de Rusya desteklemez.

Kürtler –ister Barzani isterse PKK olsun- bu durumda şimdiye kadar yaptıkları gibi bölgede etkin olan güçlerin arasındaki yarıklardan sızarak gelişmeye çalışacaklar. Bu imkan bir yıl öncesine göre azalmış durumdadır. Türkiye, Suriye’ye Kürt kantonlarının birleşmesini engellemek için girdi. Kuzey Suriye’de adı özerklik bile olsa farklı statüdeki Kürt oluşumu için bu birleşme büyük önem taşıyordu ve belirsiz bir zamana ertelendi.

İran bunu onayladı. ABD ve Rusya da açıkça karşı çıkmadı.

PYD’nin bazen ABD bazen Suriye yönetimi bazen da Türkiye ile yakınlaşıp uzaklaşmasını normal karşılamak gerekir. Askeri güç belli, nüfus az; bunlarla büyük güçlere kafa tutamazsınız. Bazen onun bazen bunun yanında görünüp çatlaklardan sızarak gelişmeye çalışacaksınız.

Başka yol yok!

PYD’nin bu tutumunu “ABD yandaşlığı” olarak görmek kafaların sonbaharının bir başka örneğidir. Belki bu da yetmez; şöyle demek gerekir:

Mahir Çayan 1960’lı yılların sonlarında “Kafasından tek akım geçen geri zekalılardan” söz ederdi. Bu belirleme eskidi; bazı kafalardan artık hiç akım geçmiyor!

Bazı komünistlerdeki çifte ahlak Müslümanlardakini aratmıyor. Önemli olan kitabına uydurmak; kitaplar farklı ama kitabına uydurma yöntemi değişmiyor.

Lenin 1917 yılı başlarında Çarlık Rusyası’nda Şubat Devrimi olduktan sonra sürgünde bulunduğu İsviçre’den Rusya’ya nasıl geldi?

Yazmıştım ama bir kere daha yazayım…

O yıllarda uçak yok. Tek yol var: Almanya’dan geçen trenle Rusya’ya gitmek.

Almanya ile Rusya da o sırada Birinci Dünya Savaşı çerçevesinde rakip saflardalar, savaş halindeler.

Lenin zamanın Almanya hükümetiyle anlaşıyor ve kendisi ve beraberindekilere trenle geçiş izni veriliyor.

Lenin açık olarak zamanın Almanya emperyalizmiyle anlaşıyor.

“Lenin devrim yapmak için gitti” denilebilir ama Ekim Devrimi’nin gerçekleşeceğinin garantisi mi vardı?

Lenin büyük bir tehlikeyi göze alarak gitti ve başardı.

Başaramasaydı, “Alman ajanı” ve “vatan haini” olacaktı.

Proletarya İhtilali ve Dönek Kautsky kitabını da devrimden kısa süre sonra yazar.

Bu kitabında Kautsky’nin savaşta kendi burjuvazisini desteklemesini, onunla uzlaşmasını eleştirir. Kitabı devrimden sonra yazar. Başarısız olunsaydı bu kitap belki de hiç yazılmayacaktı.

Bazı komünistlerdeki çifte ahlak ya da ahlaksızlık burada açık olarak görülebilir.

Lenin’in kitabını sürekli tekrarlamak ama Lenin’in 1917 başlarında ne yaptığını da görmezden gelmek ve PYD’ye ABD işbirlikçisi demek…

PYD’yi başka türlü de eleştirebilirsiniz ama bu tür bir eleştiri sadece kepazelik olarak adlandırılabilir.

İnsan kafasının sonbaharında genellikle rezil olduğunu hissetmez.

Bir başka örnek…

Erdoğan’ın Ortadoğu’daki fetih hevesiyle ülkeyi Irak’ta savaşa sokacağı düşünülüyor.

Fetih hevesi var ama yaptıkları o kadar da hesapsız kitapsız değil…

Musul konusunun ve Irak’taki durumun Türkiye-İran çatışmasını da içerdiğini görmek bu kadar zor mudur?

Aynısı Suriye için de söylenebilir.

Musul’a Şiilerin girmesi Türkiye açısından İran’ın girmesi demektir.

Bu açıkça söylenmez, “mezhep çatışmasını körüklemeyelim” denilir.

Türkiye Sünni, İran Şii tarafıdır. Söz konusu olan ise mezhepler değil, iki devletin mezhepler görünümündeki çatışmasıdır.

30-40 yıldır politikanın içinde bulunanların bunu görmesinin zor olmaması gerekir.

Düşünmenin, hatırlamanın, okumanın ve soru sorabilmenin maalesef kötü günlerini yaşıyoruz.

Bunlar devam ettikleri zaman kafaları da şekillendirirler.

Kafalara farkında olunmayan sonbahar gelir…