Karşımızdaki soru ve Küba Yazdır


Karşımızdaki önemli sorulardan bir tanesi şöyledir:

- Devrim gelecekte de tek ülkede ya da belki bir bölgede gerçekleşecek…

- Bu ülkenin ya da bölgenin ileri bir kapitalist ülkeyi de içermesi düşük bir

ihtimaldir.

- Bu durumda güçlü kapitalist ülkelerle birlikte yaşamak zorunda kalacak tek

ülke ya da birkaç ülkeyi kapsayan bir bölgedeki sosyalist iktidar nasıl ayakta kalabilir?

“Bunlar uzak gelecekteki konular” gibi bir anlayışa sahipseniz, o günler geldiğinde hazırlıksız yakalanmanız kuvvetle muhtemeldir.

1960’lı yılların Türk filmlerinde bir erkekle kadın birbirlerini severler ama bir türlü kavuşamazlar. Araya değişik olaylar, kötü kişiler falan girer ama filmin sonunda birbirlerine kavuşurlar ve mutlu sona ulaşılır, film biter. Aslında evlilikle birlikte başka bir film başlamaktadır ama üzerinde durulmaz.

Burjuvazinin iktidarını devirmek bir sorunken, güçlü kapitalist ülkelerle birlikte yaşayacak sosyalizmin varlığını nasıl sürdürebileceği de başka bir sorundur.

Eskiden böyle bir sorun yoktu çünkü sosyalizmden geriye dönüşün mümkün olmadığına inanılırdı. Dolayısıyla sosyalist iktidar bir kere kurulunca, karşılaşacağı zorluklar ne olursa olsun varlığını sürdürürdü.

20. yüzyıl tarihi bunun böyle olmadığını gösterdi. “SSCB ve müttefiklerinde sosyalizm yoktur, geri döndüler” diyen Çin Halk Cumhuriyeti ve Arnavutluk gibi ülkeler de geri döndüler. Hele de ikincisi öyle bir geri döndü ki!

Daha somut sorular sorulması mümkün değil, gelecekteki durumu ayrıntılı olarak bilemeyiz. Güçlü kapitalist ülkelerle birlikte, özel olarak da ABD’nin yakınındaki bir ülke olarak yaşayabilmiş Küba örneğini inceleyebiliriz. Küba’nın tarihinde bizi ilgilendiren bölüm 1991 sonrasıdır. Yıllarca ABD’nin işgal tehdidi ve sıkı ekonomik ambargosu altında yaşayan Küba, devrimin ilk 30 yılında SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin –özellikle Demokratik Almanya Cumhuriyeti- desteğiyle ayakta kaldı. ABD bu küçük ülkeyi –nüfusu 10-11 milyon- işgal edemedi ama sabotajlardan politik tecride ve ekonomik ambargoya kadar her yolu sürekli olarak denedi.

Küba özellikle 1991’de SSCB’nin çözülerek ortadan kalkmasının ardından ekonomik olarak zor günler yaşadı.

ABD’nin işgal tehdidi artık yoktu, olsa da hayata geçmesi zordu. Küba devrimi 30 yılı geride bırakmıştı ve birçok ülke tarafından diplomatik olarak tanınmıştı. Buna karşılık sert ekonomik ambargo özellikle etkiliydi.

Küba buna karşı neler yaptı:

- Çok sayıda ülkede Küba ile dayanışma kampanyası açılması için çalıştılar. Bu

birdenbire olmaz, önceden bağlarınızın iyi olması gerekir ve Küba yönetimi daha önce bu bağları kurmuştu. Çok sayıda ülkede yıllarca süren önemli dayanışma kampanyaları açıldı. İspanya gibi ülkelerde belediyeler ve hatta hükümet bile bu kampanyaya katıldı. Küba ile dayanışma sosyalistlerle sınırlanmadı. Yeşiller ve bazı ülkelerde sosyal demokrat partiler de kampanyaya katıldılar.

Bu kampanya etkili oldu ve Küba ekonomisine büyük destek sağladı. Bunun önemli nedenlerinden bir tanesi de Küba’nın küçük bir ülke olmasıdır. Vietnam gibi 70 milyon nüfuslu bir ülke olsaydı, dayanışma bu kadar etkili olmayabilirdi.

- Küba doğal kaynakları bulunmayan bir ülkedir. Başlıca ihraç ürünü yıllarca şeker ve puro olmuştu. Yiyecek ve petrol ürünleri büyük oranda ithal ediliyordu ve bunun için de dövize ihtiyaç vardı. Küba gelir için turizme yöneldi, bu alanı yabancı şirket yatırımlarına açtı. Bu alana ilk girenler Kanadalı firmalardı ve Küba da özellikle bu ülkeden yiyecek ithal ediyordu. ABD firmalarının Küba’ya hangi konuda olursa olsun ihracat yapması yasaktı. ABD ayrıca Küba ile çalışan başka ülke firmalarını da kara listeye alıyordu.

- Küba sağlık alanında belirgin gelişme gösterdi. Buna ilaç sanayisi de dahildir. Böyle bir gelişmenin önceden düşünülmüş ve gerekli yatırımların yapılmış olması gerekir. Sadece insanların eğitim görmesi ve bu alanda çalışarak deney kazanması için bile en azından 20 yıl gereklidir.

ABD, Küba’nın ürettiği ilaçların patent almaması için yıllarca engelleme yaptı.

Küba sağlık turizmine yöneldi. Değişik ülkelerden hastalar fazla masraflı olmayan yoldan adada tedavi görebiliyorlardı.

- Küba olabildiğince fazla ülke hükümetiyle iyi ilişki geliştirmeye çalıştı. ABD’nin politik tecrit politikasına karşı böyle davranmak zorundaydılar. O kadar ki Avrupa Birliği ülkeleri bile ABD ambargosunu saçma ve sonuçsuz bulduklarını açıklayacaklardı. Sosyalist oldukları için değil tabii, bu yöntemin sonuç vermediğini ve dahası tepki doğurduğunu görmüşlerdi.

Önceki yazılardan birisinde 1990’lı yılların başlarında Türkiye’nin Küba’ya oldukça ihtiyaç duyduğu bir zamanda küçük de olsa kredi verdiğini belirtmiştim. (Muhtemelen 68’li birisinin imzasından çıkmıştır.) Küba yönetimi de buna şaşırmıştı ama memnuniyetle kabul etmişti.

- 1990’lı yıllarda ekonomik olarak iyice sıkışan Küba bir dönem ikili para birimine geçmek zorunda kaldı: Peso ve ABD Doları…

- Küba sosyalizmi reel sosyalizmin önemli bazı özelliklerine uymaz. Bunların başında gelir eşitsizliği gelmektedir. Bu eşitsizliğin kaynağı içerden değil dışarıdandır. Mekanizma şöyle işliyor: Yıllardır ABD’de yaşamakta olan çok sayıda Kübalı adada bulunan akrabalarına düzenli olarak para gönderir. 2015 yılında bu miktar 3,3 Milyar Dolardır. (Kelime yanlışı yok, milyar dolar.) Hükümet bu paranın küçük bir bölümünü keser ve bu kesinti önemli gelir kaynağıdır, gerisi havale yapılana verilir. Gelen paranın çoğu kesilse havale ile para akışı azalacaktır. Bu havalelerle gelen döviz Küba ekonomisi için önemlidir. Havale gelenlerle gelmeyenler arasında gelir eşitsizliği kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.

Bush yönetimi Küba’ya para gönderilmesini zorlaştırmaya çalıştı ama sonuç alamadı.

ABD’de kaç Kübalı yaşadığı tam olarak bilinmiyor. (Kabaca birkaç milyon denilebilir.) Küba’dan ABD’ye göç 20. yüzyılın başından beri gerçekleşiyor. Devrimden sonra da kaçanlar ve göç edenler oldu. ABD, Küba’yı boşaltmak için Kübalılar için uygun iltica yasaları çıkardı ama beklediği kadar Kübalı gelmedi. Aslında bu politika iki tarafı kesen bıçak gibi işliyor. ABD’de iltica eden Kübalılar adadaki akrabalarına sürekli para gönderiyorlar ve yanlarına almaya çalışıyorlar. (Türkiyeli ilticacılar gibi…)

- Küba ekonomik yapıda önemli reformlara yöneldi. Tarım ve hizmet sektöründe küçük özel işletmeleri serbest bıraktı. Sosyalizm özellikle tarım sektöründe sorun yaşadı ve Macaristan gibi ülkeler de çareyi küçük üretimi serbest bırakmakta buldular. Macaristan yiyecek ithal etmeyen az sayıda sosyalist ülkeden bir tanesiydi. Küba bu deneyden öğrenmiş olsa gerektir.

- Küba, Venezüella’nın yaptığı hatayı yapmadı. Chavez yönetimi petrol gelirine güvenerek başka alanda üretici yatırım yapmadı ve durumun hep böyle gideceğini sandı. Petrol fiyatlarının düşmesi ülkeyi ekonomik sıkıntıya sokacaktı. Venezüella yönetimi yıllarca Küba’ya ucuz petrol vererek önemli dayanışma sağladı. Küba da bu ülkeye çok sayıda öğretmen ve doktor yolladı.

- Sosyalist iktidar Küba’nın devrim öncesinden gelen özelliklerini kullanıp bunlara yenilerini de ekleyerek farklı bir kültür üretebildi. Havana’da Marx-Engels-Lenin’in adını göremezsiniz. Küba’nın ulusal kahramanı ve sol düşünceye sahip Jose Marti ve Che Guevara ise her yerdedir. Aynı geleneğin sürmesi için Fidel Castro ölümünden sonra hiçbir yere adının verilmemesini istemişti.

Adaya bağlılık aslında bu kültüre bağlılıktır. Böyle bir bağlılık olmasaydı çok sayıda doktor ve boksör (Küba bu alanda dünya çapındadır) çoktan ABD’ye gitmişti.

- Küba’nın ekonomik olarak şu veya bu kapitalist ülkeyle yarışması mümkün değildir. Onlar da zaten durumlarını Latin Amerika ülkeleriyle karşılaştırırlar, ABD ile değil…

- Küba halkının bir bölümü Afrika kökenlidir. Batı Afrika’dan yapılan Atlantik üzeri köle ticareti sonucu bir bölüm Afrikalı Küba’ya getirilmişti. Küba yönetimi bu kıtayla yakından ilgilenir. Che, 1965’te Kongo’da başarısız bir gerilla deneyimi yaşamıştı. Ardından Kübalı askerler Angola’daki iç savaşta SSCB yanlısı MPLA’nın yanında savaştılar. Afrika’ya yönelik bu ilgi sadece enternasyonalizm değildir, Küba halkının bir bölümü bu kıta kökenlidir.

Sonuç olarak; çok yönlülük ve uzun vadeli düşünmek Küba’nın ABD’nin yanı başında SSCB ortadan kalktıktan sonra da yaşamasını sağladı.

Obama döneminde karşılıklı diplomatik ilişki kuruldu. ABD eski politikasından vazgeçerek Küba’dan göçü sınırlandırmaya yöneldi. Küba’dan çıkış serbest; yeterli paran varsa ve ABD’den vize alabiliyorsan, gidebilirsin… Bunları bulmak da hiç kolay değil…

Küba’daki sosyalist yönetimin yaptıkları genelleştirilemez. Küba küçük ve özel konumu olan bir ülkedir; bunun unutulmaması gerekir. Bu çerçevede üç önemli uygulamanın dikkate alınması gerektiğinden söz edilebilir:

Birincisi: dünyanın her tarafıyla çok yönlü ilişki kurmak,

İkincisi: ülke dışında yaşayan çok sayıda Küba kökenliyle yakın ilişki içinde bulunmak (Beş milyon Türkiyeli de ülke dışında yaşıyor),

Üçüncüsü: hepsinden önemlisi, ülkenin tarihsel özelliklerini de dikkate alarak farklı ve sağlam bir kültür oluşturabilmek…

Küba’nın bir çeşit pazar sosyalizmine yönelmesini ve diğer uygulamalarını sosyalizmden uzaklaşmak olarak eleştirenlere; siz ABD’nin burnunun dibinde yaşamayı ne sanıyorsunuz, diye sormak gerekir…

Küba reel sosyalist ülkeler tarihinden epeyce öğrenmiş durumdadır.